Mehmet Necati GÜNGÖR “Sizi ben doyuruyorum!” Arkasından sitem: “Ama oy vermiyorsunuz!” Bunu söyleyen Kılıçdaroğlu olabilir mi? Ya da Ekrem başkan? İnsan sormadan edemiyor: “Kim nankör?” Öyle ya; yediğiniz önünüzde, yemediğiniz arkanızda. Sabah bir uyanıyorsunuz koliler kapınızda. İçinde çiçek yağı var, bulgur var, makarna var… Daha ne istersin felekten? Bizim adamlarımız öteden beri nankördür zaten. Verileni de, doyuranı da bilmezler. Tutturmuşlar “rızkı veren Allah!” Amenna da… Bunun bir aracısı yok mu? O olmasa kapınıza o kolileri kim gönderecek? Açın buzdolabınızı bir daha bakın: Bakın, bir de derin dondurucusu var o dolabınızın. İçinde de ne yok ki… Kuzu budu, Kayseri pastırması, Edirne peyniri, çekilmiş kıyma. Sebzeliğe bakıyorsun; soğan, patates, patlıcandan pırasaya yer kalmamış. Evin hanımı mutlu. Erkeği gururlu. Esnaf tabelası gibi duruyor: “Peşin sattım!” İşte öyle bir gurur. Bu gurura sahip insan senin doyurduğuna inanır mı bay Kemal veya Bay Ekrem? O sahneden atılan çaylar neydi? Yakalamak için birinizi yiyordunuz. Atılanı bir hamlede tutarak kaleci kesilmiştiniz başımıza. Biriniz Erzurum kalesine geçseydi takım küme düşmezdi alimallah. Yatın kalkın sizi doyurana şükredin. Oy pusulası elinizde olsun…