Mehmet Necati GÜNGÖR  8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın 17 Nisan 1993 tarihinde vefatı üzerine, Cumhurbaşkanlığına 9. Cumhurbaşkanı olarak Süleyman Sami Demirel seçildi. Üç adayla yarıştı. Anavatan Partisi’nden Kamran İnan, Refah Partisi’nden Lütfi Doğan, Cumhuriyet Halk Partisi’nden İsmail Cem. Demirel, DYP Genel Başkanı idi. İktidar ortağı ise rahmetli Erdal İnönü’nün başkanlığındaki SHP idi. Demirel, iktidar ortağının desteği ile 16 Mayıs 1993 tarihinde yapılan üçüncü tur oylamada Cumhurbaşkanlığına seçildi. Rahmetli Atatürk dışında bütün Cumhurbaşkanları ile çalışmış bir politikacı idi. Engin bir devlet ve siyasi tecrübenin sahibiydi. Seçildikten sonra çeşitli gazete ve dergilere verdiği demeçlerde, yaptığı çeşitli sohbetlerde Cumhurbaşkanı’nın olması gereken nitelikleri hakkında şunları söylemişti: “Anayasal Cumhurbaşkanı olmak. O yetkilerin içinde kalmak. Her kişinin ve her köşenin Cumhurbaşkanı olmak. Türkiye Cumhuriyeti’nin, Türk milletinin birliğini temsil eden cumhubaşkanı sıfatı ile bütün vatandaşlarına, TBMM’de temsil edilsin veya edilmesin tüm siyasi partilere, sivil toplum örgütlerine eşit uzaklıkta olmak ve hiçbir ayırım yapmamak. Tarafsız olmak; birtakım ön yargılarla, birtakım ideolojik düşüncelerle veya birtakım partizan düşüncelerle halkın ve kamu vicdanının hazmetmeyeceği işleri yapmamak.” Demirel, bu görev sırasında dikkat edilecek hususların ve alınan sorumlulukların yerine gelmesinin temel şartının, halkla devleti kucaklaştırmak olduğunu özellikle vurgulamıştı. Nitekim, hep böyle davrandığı içindir ki, siyasi muarızlarının bile taktirini kazanmıştı. O’na göre “vatandaş devletinden memnun değilse, devlet halkı kucaklayamıyorsa, yetkiler şu olmuş, bu olmuş, falanca makamın yetkisi şöyle imiş, böyle imiş, bu tartışmaların önemi yoktur. Önemli olan, devletin halkını kucaklayarak işlemesidir.” 9. Cumhurbaşkanımız rahmetli Süleyman Demirel, Türkiye’nin ilk üç Cumhurbaşkanı hakkındaki görüşlerini de şöyle ifade etmişti: “İlk Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı; yani Büyük Atatürk’ü kimse tartışamazdı. O, vicdanlarda taht sahibi idi.” Atatürk’ün hayata veda etmesinden sonra ikinci Cumhurbaşkanı olarak seçilen İsmet İnönü hakkındaki görüşlerini ise şöyle ifade etmişti: “İnönü, Garp Cephesi Komutanıydı. 12 senelik başbakandı. Lozan Başmurahhası idi. Ülkeye büyük hizmetlerde bulumuştu, ehliyetini ispat etmişti. O’nun karşısına aynı ehliyette, aynı liyakatta birisinin çıkması, o gün için mümkün değildi. Bence O da tartışmasızdı. İsmet İnönü bir kurumdur. Türk siyasetinde, Türk tarihinde bir olaydır. Çok partili siyasete girdikten sonra karşı partinin eleştirisine hedef olduğu için, herkes tarafından anlaşılması güçleşmiştir. Söylediklerine hep dikkat etmişimdir. Kendisine karşı hep saygılı olmuşumdur. Biz, siyaseten kendisini eleştirdik. O da bizi eleştirdi. Ancak, benim O’nu incitecek bir davranışım olmadı. O da bizi incitmedi. O bir seviye idi. O seviyeye göre davranmak gerekirdi.” “Üçüncü Cumhurbaşkanımız Celâl Bayar’ın da İnönü gibi büyük itibarı vardı, İstiklâl Savaşı’nın kahraman Galip Hocası idi. Atatürk’ün başvekiliydi. Devleti bilen bir kişi idi. 1930’lu yıllardaki sanayileşme hareketinin götürücüsü idi. 1946 demokrasi hareketinin de başı idi. Gelişi ve gidişi ile bir olaydır. Halkın yüksek iradesiyle teşekkül etmiş bir Meclis tarafından seçilmiş, kuvvet zoru ile görevinden alınmıştır.” Demirel’in, Özal hakkındaki görüşleri ve diğer anekdotlar başka yazıya.