Mehmet Necati GÜNGÖR  Dinlerken duygulandım, göğsüm kabardı, gözlerim yaşardı. Sudan’da sanayicilik yapan gençlik arkadaşım, dostum İbrahim Ahmet Çilligöl’den dinledim. Geçen gün, iş kadını olan eşi Aynur hanımla Ruanda’ya gitmişler. Franklin, Ruanda’lı bir avukat. Onlardan ne istemiş dersiniz? Başta “NUTUK” olmak üzere Atatürk’ü anlatan kitaplar... “Atatürk bizim idolümüzdür” diyerek... İşe bakın, Afrika’nın ortasında, daha dün insanlığın en büyük mezalimine uğramış, bir buçuk milyona yakın insanını batılıların yaptığı soykırımda kaybetmiş bir ülke. Nüfusu 12 milyon. Ahmet anlatıyor: “Bir ülke bu kadar mı temiz olur, insanları bu kadar mı eğitimli hoşgörülü olur, bütün bunları Ruanda’da yaşadım.” Franklin bu kitapları Ahmet’in eşi Aynur Çilligöl’den istemiş. O da işini gücünü bırakıp, bu kitapları İstanbul’dan temin ederek Franklin’e vermiş. Tabii ki aynı duyguları, aynı gururu yaşayarak. “Atatürk bizim idolümüz.” Bunu yabancı bir ülkede, yabancı bir insandan, üstelik bir hukuk adamından işitmek ne güzel! Onlar kıymetini biliyor da, bizdeki yobaz ve alçak takımı O’na iftiralar atarak, bazıları da bu alçaklara salyalarını akıtacakları mekânlar tahsis ederek ihanetlerini sürdürüyorlar. Bizi kahreden de budur! Konumuza dönelim: Ruanda katliamı, 1994 yılında yaşandı. Emperyalizmin çıkarları için insanları önce siyah-beyaz diye ayırdılar. Bu da yetmedi, siyahları kendi aralarında burun ve vücut yapılarına göre ayırıp ince yapılı Tutsilerle daha kalıplı olan Hutuları vuruşturdular. Denize kıyısı bile olmayan bu ülke, bu korkunç vahşet olayını yaşadıktan sonra toparlandı, kendine geldi ve Afrika’nın en güzel ülkelerinden biri oldu. Avukat Franklin, işte bu ülkenin aydın insanlarından birisi. İş kadınımız Aynur Çilligöl’den Nutuk istiyor, Atatürk’le ilgili kitaplar istiyor. “O bizim idolümüz” diyor. Daha nasıl anlatsak?