Sivil Toplum Kuruluşu denince ilk aklımıza gelen sendikalar olurdu. Türk-iş, sendikaların konfederasyonu idi. Pek çok işçi sendikasını bünyesinde barındırırdı. Sendikalar, işçi haklarını koruyan kuruluşlardı. Toplu pazarlık sisteminde sesleri gür çıkar, istediklerini alırlardı. Alırken devletin imkânlarını da düşünürlerdi. Sendikacılığın yozlaşmamış, silikleşmemiş dönemlerinden söz ediyorum. Türk-İş’in başında efsane sendikacı Seyfi Demirsoy, Genel Sekreterliğinde, sonradan Başkan olacak olan Halil Tunç vardı. Seyfi Demirsoy’un vefatından sonra nöbeti O devraldı. Entrika yoktu, dostluk vardı aralarında. Seyfi Demirsoy merkez sağa yakın bir sendikacıydı. Halil Tunç ise Merkez sol. Yani, birisi Adalet Partisi’ne, diğeri CHP’ye yakın duruyordu. Birbirlerine saygılı duruşları vardı. 1969 yılında olacak, Türkiş’in bir kongresi de Erzurum’da yapıldı. Ben o zamanlar Anadolu Ajansı’nın il muhabiriydim. Merkezden rahmetli İbrahim Çıngay’ı göndermişlerdi. Birlikte kongreyi takip edip, merkeze haber geçiyorduk. Rahmetli Turhan Bilgin, Anadolu Ajansı ve Basın Yayın Genel Müdürlüklerinden sorumlu Devlet Bakanı idi. Demirel’in sağ kolu. Emir verdi, Halil Tunç’un konuşması, baştan sona, noktası virgülüne kadar merkeze gaçilecek. Rahmetli Çıngay ile bizim evde bir odaya kapandık, sabaha kadar o konuşmayı geçtik. Türk-İş denince yer yerinden oynardı. İktidarların korkulu rüyasıydı. Emir-fermana tabi değillerdi. Gündemi onlar belirlerdi çoğu zaman. Sonradan, kısa adı DİSK olan Devrimci İşçi Konfederasyonu kuruldu. Aralarında kıyasıya rekabet başladı. DİSK’in efsane başkanı Kemal Türkler Taksim’de vurularak öldürüldü. Türk-İş Başkanı Seyfi Demirsoy’un eceliyle öldü. Çok saygın bir sendikacılık döneminin saygın isimleriydiler. Geçen gün, arkadaşlarla sohbet ederken “Türk-iş Başkanı’nın ismini bilen var mı?” sorusu ortaya atıldı. Maalesef bilen çıkmadı. Sendikal mücadele önükleşince, isimler de sönükleşiyor demek ki.