Utku ŞENSOY Bu harita, Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütü Türkiye’nin resmi sitesinden alınmadır. Türkiye ile sığınma ve mülteci konularında yakın işbirliği içerisinde çalışan BM Mülteci Örgütü (UNHCR), mevcut işbirliğine resmiyet kazandıran ve sağlamlaştıran “Ev Sahibi Ülke”Anlaşması’nı 1 Eylül 2016’da imzaladı. Yine Mülteci Örgütü resmi sitesine göre, UNHCR’ ın Türkiye operasyonu, Ankara’daki merkez ofisinin yanı sıra İstanbul, İzmir, Gaziantep, Hatay, Şanlıurfa ve Van’daki saha varlığıyla “dünyadaki en büyük operasyonlarından” biriymiş! Haritaya gelecek olursak; İstanbul başta olmak üzere, Gaziantep, Şanlıurfa ve Hatay’daki Suriyeli mülteci sayısı 300 binin üzerindeymiş. Bu dört ili, 100 bine yakın Suriyeli mülteci ile; İzmir, Bursa, Konya, Mersin, Adana, Kahraman Maraş izliyor. Ankara ve Kayseri ise 50 binin altında mülteci barındıran iller olarak dikkat çekiyor. 50 bin sayısı az görünmekle birlikte yaşadığım başkentten dikkatimi çeken günlük yok güzergahım üzerindeki kavşaklarda kucağında yeni doğmuş bebekleriyle dilenen Suriyeli kadınlar artık sıradan olmaya başladı. 3-5 yaşlarındaki bebelerinden ikisi üçü trafik lambalarının altında oyalanırken, kadın kucağında yeni doğmuş çocuğuyla kırmızı ışıkta duran araçlardan para dileniyor! Gerçekten görmezden gelemeyeceğiniz iç burkan bir tablo. Haliyle camı açıp üç beş kuruş vermeden geçip gidemiyorsunuz. 2017 yapımı Suburbicon filmi geldi aklıma. George Clooney’ in yönetmenliğini yaptığı, başrollerinde JulianneMoore ve MattDamon’ın yer aldığı film. Sakin ve sıradan insanların yaşadığı, huzurlu bir banliyö mahallesi olan Suburbicon’daki yaşamı, 60’lı yılların Amerika’sında siyah ırka karşı tepkiyi de göstermesi bakımından son derece çarpıcı bir film. Mahalle halkının kendi halinde çalışıp yaşamını sürdüren tek bir zenci aileyi bile kabul etmeyip tepki göstermesini anımsadım. Yine üniversite yıllarımda kendi imkanlarımızla yurtdışında okurken, Fransa’daki sistemin, çalışıpüreten ve ekonomiye ”işgücü ve vergileriyle katkısı olan” yabancılara soğuk bakmadığını, aksi takdirde işsizlik, sağlık vb. sosyal haklardan yararlanıp yan gelip yatanlara ise, sıradan Fransızların bile son derece bilinçli bir şekilde “bu insanlarülkemizden gitmeli” diye tepki göstermesine sıklıkla tanık olmuştum. “Uygar Batı’da” hal böyleyken, biz milyonlarca vasıfsız,işsiz, ekonomimize sıfır katkısı olan ve zorunlu komşulukları ne zaman biteceği belli olmayan (belki de hiç bitmeyecek) milyonlarca insana“ödediğimiz vergilerimizle” bakıyoruz. Sanırım ülkemizde bunca ekonomik sıkıntılarımız varken, bir de hiç durmadan çoğalan bu insanların aş, iş, sağlık, barınma, eğitim vb. onlarca dertlerini yüklenmek pek de akılcı değil. Nisan 2011’den buyana sırtımızda büyük bir yük olan 4 milyondan fazla Suriyelininkendi topraklarında barınmalarının bir hal çaresini bulmak “acil çözüm bekleyen sorunlarımızın”en başında gelmeli.