İlk Türk astronotu Alper Gezeravcı Uluslararası Uzay İstasyonunda… Peki tepemizde dönüp duran bu istasyon nedir? International Space Station (ISS), Dünyanın alçak yörüngesine yerleştirilmiş yapay bir uydu, bir uzay üssüdür. İlk bölümü 1998 yılında fırlatılan bu istasyonu, pek çok modül bir araya gelerek oluşturdu. İstasyonun 3 ana yapısı var. Basınçlı modüller, destekleyici dış iskelet ve güneş panelleri. Dünya yörüngesinde dolaşan futbol sahası büyüklüğündeki bu istasyonu uygun saatlerde çıplak gözle görebiliriz. İstasyon, farklı deneyler için uzay ortamı ve düşük yer çekimi ortamı sağlayan bir laboratuvar merkezi. İstasyonda görev alan mürettebata biyoloji, fizyoloji, fizik, kimya, astronomi ve meteoroloji alanlarında deney imkanı sağlıyor. İstasyonda ayrıca, Ay'a ve Mars'a yapılması planlanan uzun-süreli insanlı seyahatler için uzay mekiği testleri de yapılıyor, Ay ve Mars görevlerinde kullanılması planlanan ekipman ve sistemlerin, kullanım öncesi uzay testi gerçekleşiyor.

Uluslararası Uzay İstasyonuÖnceki rekor, 3 bin 644 gün ile Sovyet uzay istasyonu Mir'e aitti. Uluslararası Uzay İstasyonu ise, Keşif 1 mekiğinin Kasım 2000 yılında istasyona kenetlenmesinden bu yana, 8 bin 500 güne yakın bir süredir mürettebat barındırıyor. Uluslararası Uzay İstasyonu programı, beş katılımcı uzay kuruluşunun, ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi, Rusya Federal Uzay Ajansı, Japonya Uzay Araştırma Ajansı, Avrupa Uzay Ajansı ve Kanada Uzay Ajansı oluşturduğu ortak bir proje. İstasyonun yörünge yüksekliği 330 km ila 435 km arasında değişmekte, zamanla azalan irtifasını arttırmak için ziyaretçi uzay araçları kullanılarak doğru yörüngeye oturtuluyor. Bir günde Dünya çevresinde 15’den fazla tur atan, istasyon, dünyanın yer çekiminden de etkileniyor. Yer çekimi Dünya yüzeyinden daha az olmasına rağmen sıfır değil.

Siyasi polemiği, kamuoyundaki tartışma ve iddiaları bir yana bırakıp, Alper Gezeravcı ile öyle ya da böyle uzay görevinde yer almış olmamız önemlidir. Günün birinde kendi mühendislerimizin geliştirdiği füze ve mekikle uzay yarışında yer alabilmemiz temennisiyle.

                                                           ***

Kitty GenovesedfdsfKITY GENOVESE SENDROMU

Son yazımızda, Estonya Feribotu Sendromunu paylaşmıştık. Bu kez yine son dönemde sosyal medyada hayli gündemde olan bir başka sendromdan, “Kity Genovese Sendromu”ndan söz edeceğiz. Zira yurttaş olabilme bilincinin yerleşmesi, toplumsal dayanışma ve duyarlılığımız için bu önemli bir konu.

Bundan tam 60 yıl önce ABD’de Kity Genovese isimli bir kadın cadde ortasında saldırıya uğrar, saldırgan dakikalarca kadına tecavüz etmeye çalışır, başaramayınca defalarca darp eder öldürür. İşlek bir caddede cinayete kurban giden kadının yaşadığı talihsiz olayı daha iyi anlayabilmek için biraz daha ayrıntıya girmemiz gerekiyor. 13 Mart 1964’te, New York’ta Winston Moseley adında bir adam, iş yerine yakın olan evine dönen Kitty Genovese’ye bıçakla saldırır. Saldırıya maruz kalan kadın gücü yettiğince direnir, yardım ister, çığlıklar atar. Yardım istekleri ve çığlıklar çevredeki binalarda yaşayan kişiler tarafından işitilir, insanların çoğu, ne olduğunu anlamak için, pencerelerine çıkar ve boğuşmaya tanık olurlar. İnsanların cama çıkmaları ve yanan ışıklar saldırganı bir süreliğine uzaklaştırır. Ancak olayı görenlerden hiçbir yardım ve müdahale gelmemesi üzerine, saldırgan geri dönüp çaresiz kadına yeniden saldırır. Genovese, saldırgandan kaçmayı başarır ve ağır yaralı halde apartmanının girişine kadar ulaşır. Hala yardıma gelen kimse yoktur. Adam, ona burada üçüncü kez saldırıp Genovese’yi kendi evinin önünde vahşice katleder.

Bu acı ve korkunç olay yarım saatten fazla sürer ve zavallı kadın çığlıklar atarak yardım ister ama nafile. Olan olur, polis olay yerine ulaşır, ancak resmi ihbar olaydan tam bir saat sonra yapıldığından geç gelir. Polis raporlarına göre, bu olaya tanık olan 38 kişinin tamamı olaya seyirci kalmış. Bu süre boyunca tek bir kişi bile çaresiz kadına yardım etmeyip polisi aramamış. Olayı bir polis gazeteci arkadaşına aktarıp, gazetecinin de bu cinayeti haber yapmasının ardından, Amerika’da büyük infial olur. Olayı, psikologlar, psikiyatristler, sosyologlar incelemeye başlar ve şu durum ortaya çıkar.

Sonuç; Olaya tanık kişiler bir başkası mutlaka polise haber verir veya müdahale eder diye duyarsız kalmıştır. Kadın bu nedenle kalabalığın ortasında öldürülmüştür. “Yaşananlara duyarsızlıktan çok başkasına yükleme, bekleme, sosyal kaytarma, adam sendecilik, mutlaka birisi çözer, biri yardımcı olur biz işimize bakalım, mutlaka birileri daha görmüştür düşüncesi ile sorunu başkasına atmak.” Bu sosyal davranış biçimine katledilen kadının ismi; Kity Genovese sendromu adı verilir.

Çevremizde olup bitene ses çıkarmama, görüp de görmezden gelme durumu hepimizin başına gelebilir. Hazreti Muhammed’e hatta bazen de Hazreti Ali’ye atfedilmekle birlikte kanıtlanamayan, “Haksızlığa susan dilsiz şeytandır” cümlesi de “Genovese Sendromu”na uyarlanabilir. Elmalılı Hamdi Yazır’ın “Hak Dini Kur’an Dili” adlı tefsirinde bu sözü herhangi bir hadis atfı yapmaksızın kullandığı görülüyor. Bakara suresinin 159. ayetinin tefsirinin son bölümünde Elmalılı şöyle aktarmış:  

Elmalılı Hamdi Bey“… Allah Teâlâ buyuruyor ki: Bizim indirdiğimiz apaçık delilleri, Allah’ın emrine, hükümlerine, irşadına ve bunlara iman edip uymanın vacip oluşuna işaret eden ve hidayetin kendisi olan âyetleri ve delilleri, O kitapta veya bu kitapta, gerek Tevrat, İncil ve gerekse Kur’ân cinsi bir kitapta insanlara açıklamamızdan sonra, o insanlar içinden, bunları gizleyenler, yani ikrar ve itiraf etmeyen, ihtiyaç anında söylemeyen veya yaymayan, yahut yayılmasına engel olan, yahut onu tamamen veya kısmen değiştirip karıştırmak gibi yollarla gizleyenler, kim olursa olsun, işte bunlar var ya, bu gizlemelerinden dolayı mutlaka Allah bunları lanetler ve bütün lanet edebilecek, lanet duası yapabilecek olanlar da bunları lanetler. Kısaca bunlar, her zaman ve her taraftan hakkı ile lanetlenecek olan melunlardır. Şüphesiz ki, “Hakka karşı susan dilsiz şeytandır.” şeytan ise daima lanetlenmiş ve kovulmuştur.”

Not: Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Türk din alimi, tercüman ve hattat. Mustafa Kemal Atatürk'ün 1925 yılında Diyanet İşleri Başkanlığına verdiği talimatı üzerine Riyaseti Kur'an'ı çağın icaplarına göre yeniden tefsir etme görevi Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır'a verildi. (D: 1878, Elmalı Ö: 27 Mayıs 1942 İstanbul)