Utku ŞENSOY Yangınlar, seller, Afganlar, bitmek bilmeyen siyasi atışma ve tartışmalar derken üzücü, sıkıntılı ve olağan üstü yoğun gündemde göz ardı ettiğimiz bir araştırm...

Utku ŞENSOY Yangınlar, seller, Afganlar, bitmek bilmeyen siyasi atışma ve tartışmalar derken üzücü, sıkıntılı ve olağan üstü yoğun gündemde göz ardı ettiğimiz bir araştırma raporu yayınlandı geçtiğimiz haftalarda. Gallup’un yıllık araştırma raporuna göre, Irak’tan sonra dünyanın “en sinirli ve en öfkeli” toplumu Türk insanı! Hadi Irak’ı anlayabiliyoruz, ABD’nin “demokrasi getirme, Arap Baharı” kılıfıyla yerle yeksan ettiği bir ülke ve mutsuz halklar topluluğu. Libya, Afganistan deseniz hep aynı bahane, terane. Bu ülkeleri özgürleştireceğiz diye gittiler, taş üstünde taş bırakmadılar, emperyalizm enkazının altından doğrulmaya çalışan gariban halklar, ABD sonrası pirincin taşını ayıklamakla meşguller ve mutsuzlar, öfkeliler. Ya biz? Un var, şeker var, şu helvayı bir türlü beraberce yiyemiyoruz! Ne hikmetse o helva sadece bazılarına nasip oluyor. 35 milyon yurttaşımız bankaların kapısını çalıp bireysel kredi için başvurmuş, 1 buçuk milyondan fazla insanımız banka takibinde, 2,1 milyon hane elektrik faturası için destek alıyor. Tablo böylesine vahimken nasıl mutlu olabiliriz ki? Bu tür eşitsizlikler doğal olarak çalışan, üreten ama geçinebilecek parayı kazanamayarak haksızlığa uğradığını düşünen dürüst yurttaşları, vergi mükelleflerini sinirli ve öfkeli yapıyor. İşsizlerle, iş aramaktan bunalan ya da kurtuluşu “kapağı yurt dışına atmakta” arayan gençlerin durumunu ve ruh halini varın siz düşünün. Bunun nedenlerini, değerlendirmesini psikiyatrlar, akademisyenler ayrıntılarıyla yapıyor. Biz olsa olsa kendi tecrübelerimiz ve gözlemlerimizden bazı saptamalarda bulunabiliriz. Gallup Duygular Anketi, fiziksel acı hissetme, endişe, üzüntü, stres ve öfke gibi negatif duygularda da ülkemiz insanında gözle görülür bir artış yaşandığı sonucunu ortaya koydu. Birileri yerken diğerlerinin baktığı ortamlarda doğal olarak sonuç bu olur… Adalette, paylaşımda, işte, aşta kantarın topuzu kaçınca toplum şirazeden çıkıyor. Pandemi döneminin uzamasıyla artan kaygılar, hayat pahalılığıyla daha da sıkılan kemerler, işsizlik korkusu, adeta bir istilaya dönen sığınmacı furyasıyla çoğalan huzursuzluk ve adalete olan güvenin sarsılması hemen hepimizin tansiyonunda yükselmeye neden oluyor. Devletin öncelikli görevi adaletsizliğe göz yummamak, buna izin vermemek, işçisinden, çiftçisine, emeklisine toplumun tüm kesimlerine adil paylaşımı sağlamaktır. Buluttan nem kapar olduk, sokakta, işyerinde veya evlerdeki en ufak bir tartışma büyük kavgalara dönüşebiliyor. Bunun çarelerini, reçetelerini siyaset bilimciler ve psikiyatrlar akademik araştırma ve çalışmalarla rapor haline getirirken özellikle şu konu başlıklarına dikkat çekiyor. Toplu taşımada ve trafikte yaşanan kural tanımazlık, saygısızlık, gelir dağılımı bozukluğu, düşük ücret, geçim sıkıntısı, kadın erkek eşitsizliği, cinsel konulardaki tabular, bağnazlık, katı ataerkil düzen, empati yapmaktan yoksunluk, eğitimsizlik, kendini ifade etmede yaşanan sıkıntılar, gelecek korkusu, umutsuzluk, bilinçli politik kutuplaştırma, ruhsal bozuklukların önemsenmemesi, sabırsızlık, şiddete meyilli olma ve birbirini tetikleyerek dolduruşa getirme. Kanımızca acil önlem olarak, bazı hususlarda daha sakin olup, eskilerin boğaz 7 boğumdur düsturuyla hareket ederek en azından “kendi öfke kontrolümüzü” sağlayabiliriz. İşsiz, aşsız yuvalardaki gerilimi anlayabiliyoruz. Peki ya kadına, çocuğa, hayvana şiddete ne diyeceğiz? Taciz, tecavüz, cinayet haberleri görece normal yurttaşların bile kimyasını bozacak düzeyde! “Birlik, beraberlik, toplumsal yardımlaşma ve dayanışmalarla” çözülmesi gereken sorunlara siyasiler ve yetkililer gereksiz boş boğazlık yaparak toplumu yatıştırmak yerine daha da gerip kamplaştırması sonucu ortalık patlamaya hazır barut fıçısına dönüşebiliyor. Onlara naçizane tavsiyemiz, safları sıklaştırma adına yaptıkları hamlelerini bir süre erteleyip toplumu biraz kendi haline bırakıp sakinlik ve sükûneti sağlamalarıdır. Gereksiz açıklama ve fetvalar toplumu ayrıştırmak dışında hiçbir işe yaramıyor. Bundan nemalanmak isteyen odakların söz ve açıklamalarına itibar etmemek gerekir. Ancak bu şekilde tansiyon az da olsa düşebilir. Salgının henüz kontrol edilemediği bir dönemde okulların açılacak olması, tatilcilerin büyük kentlere dönerek trafikte, işte, alış verişte yeniden üst üste olmamıza, bulaşın daha da artarak sinir katsayımızın daha da yükselmesine neden olacaktır. Mümkün olduğunca polemikten, tartışmadan, gerilimden uzak durmaya, sakin olmaya çalışalım. Her toplumda olduğu gibi ülkemizde de ruh sağlığı bozuk, sağlıklı düşünemeyen güruhtan yeterince var. Bunlardan uzak durmak hem kendimiz, yakın çevremiz hem de ulusumuz açısından çok daha sağlıklı olacaktır. Sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle.