Deniz Ali Tatar

27 yıl önce Mardin'in Dargeçit ilçesinde gözaltına alındıktan sonra "kaybedilen" ve kemikleri yıllar sonra bulunan 7 köylünün hikayesini ve yakınlarının adalet arayışını konu alan belgesel "Dargeçit", 43. İKSV Film Festivali'nde "En İyi Belgesel" ödülüne layık görüldü. Ankara'daki ilk gösterimini Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali'nde yapan belgeselde kayıpların yakınları, günümüz Türkiye’sinin yargı sisteminde bir hakikati bulmaya çalışıyorlar. Çeyrek asırı geçen adalet arayışı, 2022 yılında çekimi tamamlanan belgeselle gözler önüne seriliyor.

Çekimleri 4 yıl süren “Dargeçit” belgeselinin yönetmenliğini Berke Baş, yapımcılığını ise Enis Köstepen üstlendi. “Görmek isteyenler için hakikat ortada” mesajını seyirciye vermeyi amaçlayan eserde, Dargeçit’te kaybolan yedi kişinin yakınlarının, avukatları Erdal Kuzu’nun ve İnsan Hakları Derneği’nin yıllar süren mücadelesi sonucunda açılan “Dargeçit JİTEM Davası”nın mahkeme sürecine tanıklık ediyor. 2015 yılında başlayan davanın, son beş yılını konu alan belgeselin çekilmesine olanak sağlayan Hakikat Adalet Hafıza Merkezi; hem acı geçmişle yüzleşme hem de adalet arayışına farklı bir pencereden bakma imkanı veriyor. “Dargeçit” belgeselini Yönetmen Berke Baş ve Yapımcı Enis Köstepen, 24 Saat’e anlattı.

Berke Baş: Çok güçlü bir adalet arayışı var

“Dargeçit” belgeselini yönetmesi konusunda kendisine teklif geldiğinde konuyu araştırmak için süre istediğini söyleyen Baş, “Hemen dalabileceğim bir konu değil, konunun büyüklüğünün farkındaydım. Çok ağırlığı olan bir konu olduğu için, en büyük korkum da bu konuyu işleyecek donanıma, birikime sahip olup olmadığıma emin olmamamdı. Özellikle Cumartesi Anneleri’ni de dışarıdan bir göz olarak izlemiş olduğum için, işe büyük bir yetersizlik ve kaygıyla başladım aslında. Filmi yapmaya karar verdikten sonra, 9 ay boyunca araştırma ve okumayla geçen bir hazırlık sürecimiz oldu. Bu hazırlık süreci bana ciddi bir güvence verdikten sonra kayıt düğmesine bastık.

Günümüzde devam eden bir konuyu anlatacağımız için, bugünün Türkiye’sinde hukuk sistemindeki yargının geldiği noktayı ve cezasızlığı anlatmaya odaklandık. Burada kayıplar hikayesinin ötesinde, günümüzde geçen bir hukuk filmi yapmak istedik. Biz film hazırlığına başladığımızda 2017 yılıydı. Hikâyenin ortaya çıktığı 1995 yılından 22 yıl sonra bile bu olay, bir gün önce yaşanmış gibi. Ailelerin kayıplarının anısını onurlandırma çabası ve adalet arayışları hala çok güçlü. Onlara müthiş bir saygıyla ve hayranlıkla başladım” dedi.

Dargeçit Gösterim

Belgeseli hazırlarken Hafıza Merkezi’ne 3 farklı seçenek sunduğunu ifade eden Baş, süreci şu şekilde anlattı:

“İlk olarak kayıpları anabileceğimiz ve ailelerin onları anlattığı bir fikir sundum. Ve bir kayıplar filmi yapmayı düşündük. İkinci olarak, bu davalar için mücadele eden kişileri öne çıkarabileceğimiz ‘Cumartesi Anneleri’ ve ‘Hafıza Merkezi’ gibi oluşumların günümüzdeki mücadelesini anlatan bir fikir düşündük. Üçüncü olarak da, adliyeleri düşündük. İçi boşaltılmış ve Adıyaman Adliye Sarayı’nda gördüğümüz gibi renkli camların arkasında hukukun işlemediği boşaltılmış binaları ve kayıtları irdelemeyi hedefledik. Temel noktamız, işlemeyen hukuk süreci oldu aslında.”

Filmde mağdurların özel hayatlarına girilmese de günümüzdeki yaşamlarına değinmeye çalıştıklarından söz eden Baş, “Bu kayıplar, geride kalanların hayatlarını çok belirledi. Çünkü evlat acısı yası, aklımızın alamayacağı derecede üzücü oluyor. Ama ‘kayıp’ meselesi ve vahşice öldürülmüş olmaları çok dokunuyor. Mesela Davut’un kemikleri, öldürüldükten tam 21 yıl sonra bulunuyor. Bu da nesilden nesile aktarılan bir bekleyiş ve tam anlamıyla yas tutulamama durumu aslında. En ufak umut kırıntısına tutunmak çok ağır ve her şekilde hayatları etkiliyor. Bu aileler bir şekilde hukuk mücadelesini hayatlarına entegre etmişler. Filmde takip ettiğimiz aileler, kayıplarını hep Avukat Erdal Kuzu’nun da dediği gibi ‘Onları onore etmek için bu mücadeleye sıkı sıkı tutunun” diyerek motive oluyorlar. Onlar için yapabilecekleri tek şey adalet duygusunu yaşatmak ve suçluların cezalandırılması. Filmde yer aldığı gibi ‘rahat nefes alabilmeleri'...

Belgesel sürecinde "Dargeçit" davasının avukatı Erdal Kuzu ile vakit geçirdiklerine değinen yönetmen Baş, “Erdal Kuzu çok özel bir insan. Bizi tanıştığımızdan itibaren çok etkileyen iyi bir hukukçu olduğunu gördük. Çok iyi bir avukat olmasının ötesinde, aileler kurduğu bağ dikkatimizi çekti. O kadar çok önemsiyor ki, zaten Mardin İHD Başkanlığı sürecinden bu yana ailelerle iletişim halinde. 1996 yılında bir köy korucusu kayıplardan birini kuyunun ağzında gördüğünü itiraf ettiği günden bu yana sürecin içerisinde. Bu itirafın üzerine Erdal Kuzu, bu davaya kendini adıyor. Bu filmdeki asıl kahramanlık, Erdal Kuzu’nun ailelerle olan ilişkisi aslında” dedi.

Beraber Mardin Kızıltepe’den Adıyaman’a davalar için yolculuk yaptıklarından da bahseden Baş, “Biz İstanbul’dan, davanın görüleceği günün bir gün öncesinden Mardin’e veya Kızıltepe’ye gidiyorduk. Beraber davalara yolculuk yapıp yolda sohbet ediyorduk. Sadece bir kere Adıyaman’a uçakla gittik. Filmi izlerken de o yolculuklarımızı özlemle anıyorum, çünkü filmin içinde o yol hikayesi de çok güzel bir şekilde yer alıyor. O yol yorgunluğunu alan çayı bile özlüyorum. Yollarda polis olduğu için de, her yolculukta kamerayı indirdiğimiz oldu. Özellikle Mardin Kızıltepe’de OHAL dönemine denk geldik ve görünür olmayı da istemedik. Ofis çekiminde bile mesela balkonda değildik. Çünkü Erdal bile pencereden çekim yapmamı tavsiye etmedi, her yerde göz olduğunu ve istihbaratın yer aldığını belirtti” dedi.

Ordu'da "TRT Sanatçıları Şehir Konserleri" düzenlendi Ordu'da "TRT Sanatçıları Şehir Konserleri" düzenlendi

Dargeçit Belgeseli (2)

“Kayıpların hikayesinin seyircide muazzam bir karşılığı olduğunu gördük”

Çekimlerin Mayıs 2018’de başladığını belirten Baş, süreci şöyle özetledi:

“Anıl Olcan’ın İstanbul’daki Hafıza Merkezi’nde yaptığı mermer baskılarla çekimlerimiz başlamıştı. Ardından Erdal ile, Temmuz 2018’de tanıştık ve ilk o zaman tam anlamıyla başladık aslında. Mahkemenin bitişi ise 4 Temmuz 2022 oldu ve belgeseli o dönem bitirdik. Pandemi dışında bütün davaları takip ettik, ama dava sonrası gerçekleşen birkaç panelden de çekim aldık. Abdülaziz Bey'in ya da Erdal’ın katılığı panellerde yer almaya devam ettik, ama bir yandan da belgeselin kurgusuna başlamıştık.”

43. İKSV Film Festivali’nde belgeselin prömiyer yaptığını ve “En İyi Belgesel Ödülü” aldığını söyleyen Baş, “Enis’le beraber film için çok uzun süre çalıştık. Filmi doğuran an bence, seyirciyle buluşmaya başladığı an oluyor.  Seyirci tepkisiyle aslında görebiliyoruz, filmde neleri doğru yapıp yapmadığımızı. Her gösterimde farklı açılardan görüşler ve yorumlar aldık. Kayıplar hikayesinin seyircide muazzam bir karşılığı olduğunu gördük. Bizim için çok özel oldu festivallerde buluşmak” dedi.

Dargeçit Davası'nın son duruşması 4 Temmuz 2022’de görülmüş, duruşmada tüm sanıkların beraatine karar verilmişti. İtiraz sürecinin devam ettiğini vurgulayan Baş, “İstinaf mahkemesine dilekçe verdi Erdal Kuzu, Ancak 2025 sonunda dava zaman aşımına gireceği için, tabii ki Yargıtay zaman aşımı öncesi bir karar verebilir ve onayabilir. Ya da büyük bir sürpriz olursa, dava tekrar görülebilir ve ailelerin de arzusu bu. Başka bir politik süreçte bu dava, ‘bağımsız yargı’ tarafından yargılama başarılırsa, o zaman adli bir sürecin yaşandığına ikna olacak insanlar.”

Dargeçit Belgeseli (2)-1

Enis Köstepen: İşkence görüp hayatta kalanların da tanıklık ettiği bir davaydı

Belgeselin yapımcısı olan Enis Köstepen, aslında Hafıza Merkezi’nin çalışmaları sürecinde diğer davalara da odaklanıldığını ancak Dargeçit Davası'nı özel kılan durumun, gözaltında kaybedilen 7 kişinin cenazelerine ulaşılmış olması ve kimliklerinin tespit edilmiş olması olduğunu söyledi. Dargeçit Davası'nda büyük bir mücadele örneği gösterildiğine işaret eden Köstepen, “Kayıp yakınları 1995'ten beri ısrarla hakikat ve adalet için mücadeleye devam ediyor, davayı yakından takip ediyorlardı. Bir başka özelliği de sadece kayıpların değil, işkence görüp hayatta kalanların da tanıklık ettiği bir davaydı. Kayıplardan Seyhan Doğan'ın kardeşi Hazni Doğan, Davut Altınkaynak'ın annesi Hayat Altınkaynak, Süleyman Seyhan'ın kızı Fehime Seyhan da gözaltın alınmış, işkence görmüşlerdi. Sadece tanıkların hafızası değil, öldürülenlerin cenazeleri ve hayatta kalanların hafızası bir aradaydı” diye anlattı.

Belgesel fikrinin Hafıza Merkezi'nin 2017'de yaptığı bir dava takip toplantısı sonrasında ortaya çıktığından söz eden Köstepen, süreci şu şekilde özetledi:

“Cezasızlıkla mücadele alanında daha fazla ne yapılabilir sorusuna dair ailelerden, avukatlardan, gazetecilerden, insan hakları savunucularından fikirler toplanırken ortaya çıkmış belgesel fikri. Ailelerin taleplerinden biri bu süreçlerin bir görsel kaydının, bir belgeselinin olmasıydı. O dönem ben Hafıza Merkezi'nde proje ve kaynak geliştirme koordinatörü olarak çalışıyordum. Yapımcılık da yaptığımı bilen Hafıza Merkezi'ndeki arkadaşlarım böyle bir belgeseli kim çekebilir diye sordular. Ben de bu projeyi uzun zamandır tanıdığım, 'Bağlar' belgeselini yeni bitirmiş, bölgeye aşina, uzun süreli projelerde küçük bir ekip olarak çalışmayı tercih eden bir belgeselci olan Berke Baş'a teklif ettim. Kayıp yakınları ve avukatlarla Hafıza Merkezi'nin çalışmaları dolayısıyla iletişimimiz ve yakınlığımız vardı. Hafıza Merkezi'nin varlığı bu iletişimleri kolaylaştırdı.”

Dargeçit Belgeseli (3)

“Belgeseldeki azmin ve hakikatin daha çok insanla paylaşılmasını istiyorsunuz”

İlk olarak Cizre-Temizöz, Lice ve Dargeçit davalarını birlikte işlemeyi hayal ettiklerini söyleyen Köstepen, belgeselin oluşum sürecini şu şekilde anlattı:

“Fakat zaman içinde Berke kurguda zaman geçirdikçe bunun mümkün olmayacağını ve Dargeçit'in tek başına bir film olması gerektiğine karar verdi. Dargeçit Davası'nda da Davut'un babası Abdülaziz Altınkaynak'ın ve Seyhan'ın kardeşi Hazni Doğan'ın varlıkları ve tanıklıkları zaman içinde Davut'un ve Seyhan'ın hikayelerini odağa almamıza sebep oldu.”

Belgeselin çekim sürecinde duruşmalara katılan Köstepen, “Zaman içinde mahkemenin kararının ne yönde olacağı yavaş yavaş şekillenmeye başlıyor. Hem bekliyorsunuz, ama yine de şaşırıp, üzülüyorsunuz. Ama ısrar, inat ve mücadele azmi karşısında etkilenip, belgeselin de bunun parçası olmasını, belgeselin bu azmin ve hakikatin daha çok insanla paylaşılmasına vesile olmasını istiyorsunuz. Yani çok zor olan gidişat, bu zor gidişattaki kararlığı daha çok insanla paylaşabilmeye dönük bir motivasyon yaratıyor” dedi.

Belgeselin festival gösterimlerinin süreceğini belirten Köstepen, “Haziran ayında Documentarist gösterimi var. İstanbul Film Festivali sonrası önce Uçan Süpürge, ardından da 17-31 Mayıs arasında düzenlenen Kayıplar Haftası sebebiyle İHD ve TİHV’in şubelerinin, diğer sivil inisiyatiflerin girişimleriyle İstanbul, İzmir, Diyarbakır, Antep, Batman, Hakkari ve Van gösterimleri oldu. Ayrıca Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Kulübü bir gösterim düzenliyor. Türkiye’de insan hakları alanında çalışan ya da bu alanla kesişen bütün sivil inisiyatiflerle, üniversite birimleriyle, öğrenci inisiyatifleri ile gösterimler düzenlemeye devam etmek istiyoruz. Hafıza Merkezi’nin sosyal medya hesaplarından hem duyurular takip edilebilir, hem de birlikte gösterim düzenleme teklifleri iletilebilir. Film festivalleri ve film programcıları bir yanda, sivil alan bir yanda Dargeçit’in olabilecek en geniş izleyici kitlesine ulaşması için geniş bir kesimle birlikte çalışmak istiyoruz” dedi.

Belgeseli çok küçük bir bütçe ile çektiklerini söyleyen Köstepen, “Projenin başında, Berke bu projeye uygun küçük bir video kamera seçti ve onu aldık, adliyede çekimler için telefon kullandık ve sadece iki kişi gittik davalara. Burada zor olan sizin de dediğiniz gibi uzun ve belirsiz bir sürece kendinizi adamak. Ama burada da ailelerin ve avukatların on yıllara yayılan mücadelesi yanında bizim 6.5 yılda bir belgeseli yapmamız normal bir süre” dedi. Diğer davalar hakkında da Hafıza Merkezi’nin belgesel çalışmaları olduğundan bahseden Köstepen, “Lice Davası'na dair elimizde ciddi bir malzeme var. Bu malzemeyi nasıl değerlendirebileceğimiz üzerine Berke Baş ile ve Hafıza Merkezi ile konuşmaya devam ediyoruz” dedi.

Muhabir: Deniz Ali Tatar