Son Dakika

Basın Kartı muamması: Hedefte muhalif gazeteciler mi var?

Abone Ol
2018’de “Başkanlık” sistemine geçilince, Basın Kartı Komisyonu’nun bağlı olduğu Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü lağvedildi. Müdürlüğün yerini alan Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, basın kartlarının yenilenmesini zorunlu kıldı. Ancak iktidarla aynı çizgide olmayan pek çok basın kartı sahibi gazeteci, yenilenme başvurularının üzerinden bir yılı aşkın süre geçtiği halde yeni kartlarını hâlâ alamadı…
Defne Sarıöz - Türkiye’de basın kartları, pek çok Avrupa ülkesinde olduğunun aksine basın meslek odaları tarafından değil devlet tarafından veriliyor. Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne 2018 yılında geçilmesiyle birlikte, önceden Basın Kartı Komisyonu’nun bağlı olduğu Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü (BYEGM) lağvedildi. Bu kurumun yerini Cumhurbaşkanlığı’na bağlı Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı aldı. Ardından Başkanlık, eski basın kartlarının yenilenmesi zorunluluğunu getirdi. Sarı Basın Kartı yerine Turkuaz Basın Kartı verilmeye başladı. Ancak bugün basın kartı sahibi ama iktidarla aynı çizgide olmayan pek çok gazeteci, yenilenme başvurularının üzerinden bir yılı aşkın süre geçmiş olmasına rağmen yeni kartlarını alabilmiş değil. Bu durum kaçınılmaz olarak, muhalif gazetecilerin basın kartı almasının iktidar tarafından zorlaştırıldığı yönündeki tartışmaları beraberinde getiriyor. Geçtiğimiz ay, aralarında BirGün ve Evrensel çalışanlarının da olduğu gazetecilerin basın kartlarının toplu olarak iptal edilmesi bu tartışmaları kısa bir süreliğine de olsa yeniden gündeme getirdi. Milletvekillerinin, Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD), Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) gibi meslek kuruluşlarının art arda yayınladığı açıklamalar ve sosyal medyadan yükselen itirazlar ne derece etkili oldu bilinmez ama geri bir adım atıldı. 23 Ocak’ta Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın sitesinde “iptal” edildiği öğrenilen bazı kartlar, 3 gün sonra sistemde yeniden “kullanımda” olarak değiştirildi. Değişiklik de bir pazar günü yapıldı. Bu, her ne kadar olumlu bir gelişme olarak yorumlansa da, 24 Saat Gazetesi’ne konuşan Evrensel ve BirGün çalışanları, bunun yeterli olmadığı görüşünde. Pek çok “muhalif gazeteci” ile birlikte onların bazıları da, 2019 yılında yenilenerek sarı basın kartlarının yerini alan turkuaz kartları hâlâ alamamaktan şikâyetçi. Kartlarını ne zaman teslim alacaklarını sormak için Basın Kartı Komisyonu ile iletişime geçmek istediklerinde, çoğunlukla muhatap bulamıyorlar, bulduklarında ise kendilerine yalnızca başvurularının “incelenmekte olduğu” bilgisi veriliyor. Muhatap bulamamak, aslında Basın Kartı Yönetmeliği’nde 2015’te yapılan değişiklikten bu yana basın kartı olan veya basın kartı başvurusu yapan gazetecilerin genel problemi. Söz konusu değişiklikle birlikte, Basın Kartı Komisyonu’nda yer alan Türkiye Gazeteciler Sendikası ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti gibi meslek örgütlerinin temsilci sayıları düşürülmüştü. 2018’de Başkanlık Sistemi’ne geçilmesiyle birlikte ise temsilciler tamamen komisyonun dışında bırakıldı. Komisyon, önceden Başbakanlığa bağlı olan pek çok kurum gibi, Cumhurbaşkanlığı’na bağlandı. Görüştüğümüz gazetecilerin çoğu, bu değişiklikten sonra, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’na ulaşmamaktan yakındı. Her ne kadar bazılarına göre basın kartı bugün mobil gazeteciliğin ve sosyal medyanın yükselişiyle ağırlığını yitirmiş olsa da, akreditasyon gerektiren toplantıların ve belli davaların izlenmesinde elzem olabiliyor. Peki birçoğuna sigortalı olmayan gazetecilerin üye dahi olamadığı sendikalar ve meslek örgütleri basın kartları ile ilgili ne derece etkin muhalefet yürütebiliyor? “Ağır bir keyfiyet var” Evrensel Gazetesi editörlerinden Erdi Tütmez, bu iletişimsizliği kendi deneyimi üzerinden şu sözlerle anlattı: “2016’da Basın Kartı için başvurumu yapmıştım. O, tarihten bu yana sistemde ‘Kart beklemede’ ifadesi yer alıyor. Hiçbir şekilde hangi aşamada olduğunun cevabını yetkili kurumlardan alamıyoruz. Benim durumumda onlarca arkadaşımız bulunuyor gazetede. 2015’ten bu yana bekleyen arkadaşlarımız var. Hiçbir şekilde bu mecralardan cevap alamıyorlar, yani sağlıklı bir bilgi akışı yok, ancak ağır bir keyfiyet var.” Tütmez, Komisyon’un Cumhurbaşkanlığı’na bağlanmasından önce, sürecin en azından ilgili mercilerle iletişim kurulabiliyor olması açısından nispeten daha açık ilerlediğini aktararak “Adı iletişim, ama hiçbir şekilde ‘iletişim’ kurulamayan bir başkanlık bu. Mail atıyorsunuz, arıyorsunuz, bilgi almaya çalışıyorsunuz ama hiçbir şekilde bir bilgi alışverişi olmuyor” dedi. Evrensel Haber Müdürü Ercüment Akdeniz, basın kartını Basın Kartı Komisyonu’nun Başbakanlığa bağlı olduğu dönemde alanlardan. Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçilmesiyle birlikte “Sarı Basın Kartları”nın üzerinde Başbakanlık ibaresini hatırlatarak, kartların yenilenmesini zaten beklediklerini belirtti. Başvuru sürecinin uzadıkça, bekleyenlerde, kendilerine yeni kartların verilmeyeceği yönünde bir kanı oluşmaya başladığına işaret eden Akdeniz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye’nin siyasal iklimine bakınca acaba bize verecekler mi, kime verirler kime vermezler, bunları düşünmeye başladık. Memurlar, KHK’larla ihraç ediliyor, güvenlik soruşturmasından geçen pek çok insan iş başı yapamıyor. O kadar güvenlikçi bir yaklaşım var ki… Gazeteciler de bu güvenlikçi yaklaşımdan etkilenecekti, böyle düşündük. Olağanüstü durumun olağan hale geldiği bir durum yaşadık.” “Yenileme başvurusu yapanlar açısından belirsizlik sürüyor” Basın kartının iptali, üç gün sonra yeniden kullanıma açılmasıyla ilgili olarak, kamuoyu tepkisinin etkili olduğunu düşünse de fazla iyimser olmayan Akdeniz, kartların “kullanımda” statüsünün geçici olup olmadığı yolunda çekincesini şöyle ifade etti: “Kamuoyu baskısı çok açık, iyi bir kampanya yürütüldü. Sonuçta bir hakkın ihlali söz konusu, o açıdan başarılı bir kampanyaydı ancak şöyle bir durum var. Neyi başardık? Kazandığımız şey nedir? Sistemde ‘iptal edilmiştir’ ibaresi kalktı, yerine yeniden ‘kullanımdadır’ ibaresi geldi. Ama hâlâ kart yok, muhatap yok, aradığınızda bir yanıt yok. Dolayısıyla kartı verip vermeyecekleri hâlâ belirsiz.” Sorunun temelinde, basın kartlarının basın meslek örgütleri değil de devlet tarafından verilmesinin yattığını düşünen Akdeniz, bunu şöyle açıkladı: “Medya bağımsız olacaksa, tarafsız olacaksa basın kartını neden devlet versin? Ama 12 Eylül’den bu yana bu ülke bir garabet yaşıyor. Biz de söylüyoruz, basın meslek örgütleri versin. Evet, bunu talep ediyoruz. Ama sadece onların vermesi de bir şey değiştirmiyor ki, akreditasyon diye bir bariyer koyunca ister istemez o karta ihtiyaç duyuyorsunuz. Aslında bu akreditasyon mantığının ortadan kalkması ve devletin bu alandan çekilmesi, basın meslek örgütlerine saygı duyması lazım.” Basın kartlarının sağladığı “devlet güvencesi”nin, gazeteciliği yıpratması gibi bir riski de bulunduğuna işaret eden Akdeniz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Baroda, Tabipler Birliği’nde vb. meslek odalarında bir avukat, doktor, mühendis kurum ilkelerine aykırı davrandığı zaman ne yapılıyor? Hakkında soruşturma yapılıp hatta ihraç ediliyor değil mi? Basın meslek örgütleri ilkeleri belirlemezse, mesela biri bu ilkeleri çiğneyecek olsa nasıl olacak? Dokunamıyorsunuz, doğrudan devlete bağlanmış bir durum var. Bu sadece üç-beş gazetecinin işi değil, bizim sorunumuz da değil sadece. Demokratikleşme olacaksa bütün basının bunu tartışması lazım.” Sendikalar Kanunu’nun işçi ve gazetecilerin örgütlenmesi bakımından dikenlerle dolu olduğunu belirten Akdeniz, kadrosuz gazetecilerin üye olamayışının sendikaların inisiyatifinde olmadığının altını çizerek “Bu 10 milyonun üzerinde insanın sigortasız çalışması ve sendikaya üye olamaması demek. Bu durumda haliyle ‘freelancer’ dediğimiz arkadaşlar da hem ‘mobbing’e maruz kalıyor” ifadesini kullandı. Sendikaların da bu süreçte şartları yeterince zorlamadığı görüşünde olan Akdeniz, açıklamasını şöyle bitirdi: “212’den ya da değil, sigortalı ya da sigortasız, her çalışanın sendikal örgütlenme özgürlüğüne kavuşması lazım. Ama bunun için basın meslek örgütlerinin ve sendikaların zorlaması da lazım. Bu konuda bir zayıflık var. Sadece yasalar bu kadarına izin veriyor derseniz, Türkiye’de sendikal hak ve özgürlüklerin önünü açan 15-16 Haziranları görmezden gelirsiniz. Yani ne kadar mücadele o kadar sendikal özgürlük… Dolayısıyla o konuda daha zorlayıcı olması gerektiğini düşünüyorum sendikaların da.” “Kazanılmış haklar sorgulanıyor” Konuştuğumuz bir diğer isim, Evrensel Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat. İptal edilen kartların mesai saati dışında kullanıma açılmasına dikkat çeken Polat, İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un “İptal iddiası kesinlikle gerçek dışı” şeklindeki sözlerine karşılık, alınan ekran görüntülerini anımsattı. Altun’un, “Başvuru sahibinin gerçekten mesleki faaliyet icra edip etmediği, herhangi bir terör örgütüyle bağlantılı olup olmadığı, mahkûmiyet kararı ya da meslek onurunu zedeleyici tutumları gibi çeşitli kriterler göz önünde bulundurulmaktadır” şeklindeki açıklamasıyla ilgili olarak Polat, kartlarının yenilenmesi için başvuran 894 kişinin, zaten basın kartı sahibi olduğunu vurgulayarak şunları söyledi: “Burada basın kartı almış kişilerden, kazanılmış basın kartlarından söz ediyoruz. ‘Ne gibi bir araştırma olabilir?’ Aklıma şu geliyor: Basın kartları Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’na bağlandıktan sonra artık bu konudaki temel kriter, acaba gazetecinin iktidarı eleştiren haberler yapması ya da yapmaması mı? Eleştiren kurumlara tek tek ambargo mu konulacak? Bu, akla SETA raporunu, uluslararası alanda çalışan gazetecilerin o raporda fişlenmesi olayını da getiriyor elbette”. Polat’a göre de yeni basın kartları eline geçmeyen gazetecilerin durumu muallakta. “Peki, niyet gerçekten de muhalif gazetecilerin basın kartlarını yenilememekse, neden geri adım atıldı?” diyen Polat, bunun nedenin, basın kartlarının topluca iptal edilmiş olmasının kamuoyunda yarattığı infial olabileceğinin altını çizerek “Basın İlan Kurumu’nun Evrensel ve BirGün’e ilan cezasını hatırlayalım. Şimdi Birgün’ünki kalktı Evrensel’inki devam ediyor. Bu tepkiyi bölmeye yönelik bir tutum olarak okunabilir, basın kartlarında da benzer bir durum olabilir” diye konuştu. “İncelemeyi kim yapıyor bilmiyoruz” Görüştüğümüz bir diğer isim BirGün Gazetesi’nden Berkant Gültekin. Kendisi 2019’un ocak ayında basın kartının yenilenmesi için başvuruda bulunmuş, ancak geçen bir yıla rağmen olumlu ya da olumsuz bir yanıt alamamış. Telefonla kuruma ulaşabildiğinde kendisine “incelemenin sürdüğü” denildiğini belirtip şunları söyledi: “Bir numara var arıyorsunuz, telefona çıkan kişi memur. O da bilmiyor, ekranda gördüğü şeyi okuyor, detaylı bilgiye o da sahip değil. Kendi de söylüyor bilmediğini, bu incelemeyi kim yapıyor yani bilmiyoruz. Gerçek sorumlularla da görüşemiyoruz, arada bir duvar var. Bu insanlar bizim için tam bir gölge. İnceleme kararını alan, yapan, devam ettiren kim, bilgimiz yok...” Gültekin bu bürokratik “oyalamanın” fiili hak gaspı olduğuna değinerek, “Bir kere makul süre içinde sonuçlanmıyor, cevap vermiyorlar. İnceleme mesela ne kadar sürecek belli değil. Neyi inceliyorlar, mesela yargı kararı yok. O zaman basın kartımın verilmemesi fiili olarak hak gaspı oluyor.” “Ne kadar mücadele, o kadar sendikal özgürlük…” Bu durum, gerçekten de sadece “muhalif” gazetecileri mi etkiliyor? Gültekin, ana akım medyada bu sorunla karşılaşan çok az kişi duyduğuna işaret ederek açıklamalarını şöyle tamamladı: “Genelde tırnak içinde iktidara muhalif olan, aslında gerçek gazetecilik yapan ya da yapmaya çalışan kurumlar, ya da daha net ifadeyle, durduğu siyasi pozisyon ve anlayış ne olursa olsun, iktidarla çok uyumlu hareket etmeyen kurumlardaki gazetecilere bu kartın verilmesinde ayak diretiliyor. Bizde özellikle yönetici pozisyonunda olan arkadaşlarımız hâlâ kartlarını alamadı.”