Ben Hur, Amerikan film tarihinin kilometre taşlarından olup beyazperdeye renkli ve cinemascop sistemle aktarılan 212 dakikalık bu ilk dev yapıtı ünlü yönetmen William Wyler, 1959 yılında dünya film piyasasına sürdüğü zaman Ben Hur, beklenilenin üstündü büyük ilgi görmüştü. Sinema tarihinin en fazla Oscar alan filmlerinden biri olan başyapıtın ilk çekimi 1926 yılında yapılmış, “Hıristiyan Rönesanssın” simge eseri kabul edilen Ben-Hur ikinci kez beyaz perdeye aktarılırken bir oyun sergileyen ünlü Amerikalı aktör Charlton Heston tarafından canlandırılmıştı. 1956 yılında 76 milyon dolar gibi çok büyük harcamalarla çekimi tamamlanmış ülkemizde 1960’ların başında vizyona girmiş olan Ben Hur’un oldukça da ilginç bir yazım şekli de vardır. Bu dev eserin sahibi Amerikalı General Lew Wallace’tir. O yılların tanınan romancısı 1876 yılında trenle yaptığı bir yolculuk sırasında Robert İnfersoll adlı bir ateistle tanışır. Uzayan sohbet sonrası Robert’in dini bilgilerinin az ve doğru olmadığını gören Wolkace, dini konularda yazılmış pek çok eseri inceleyip okuduktan sonra oldukça dindar bir yazar olur ve metodist kilisesinin artık bir üyesidir. Lew Ben Hur ve İsa’nın hayatı adlı eserini 1888 yılında tamamlar ve piyasaya sürer, 76 dile çevrilen Ben Hur 1905 yılına kadar 1 milyon adet satarak o yılların en büyük tirajını yapan eser unvanını alır. Zamana karşı toplumun ilgisini gören yapımcılar bu zor eseri beyazperdeye aktarmak için birbirleriyle yarışırken maliyetinin çok olması nedeniyle meydanı yönetmen William Wyler’e bırakmak zorunda kalırlar. Filmde Yuda Ben Hur adlı bir Yahudi prensin Roma İmraparatorluğu’nun insanlık dışı baskılarına tahammül edemeyip yönetime baş kaldırır. Massala Romalı komutan olup, Ben Hur’un çocukluk arkadaşıdır. İşte bu arkadaşın güç çatışmasının dinsel görsel içinde beyazperdeye aktarılan Ben Hur uzun yıllar dünya sinemalarında başyapıt olarak gösterimini sürdürmüştür. Bu filmin başarısından cesaret alan Polonyalı yönetmen Henryk Sienkiewicz, 1895 yılında Roma’yı yakan zalim imparator Neron’un kişiliğinde Ben Hur’un konusuna benzer “Quu Vadis nereye” isimli senaryoyu yazdı. Ben Hur’un başarısını gölgelemek için 1951 yılında yine o devrin ünlü Amerikalı oyuncuları Robert Taylor ve Deborah Kekri’i başrolde oynattılar. O yıllarda Quu Vadis’te ilgi ile izlendi ama Ben Hur’u tahtından indiremedi. İkinci daha doğrusu üçüncü kez beyazperdeye aktarılan Ben Hur’un 2016 yılı versiyonu uzun süren çekimler sonucu tamamlanarak dünya sinemalarında yapılan ilk gösterimi ile ülkemizde de vizyona girdi. Filmin süksesinin halen devam etmesi bir diğeri ise ülkemizin uluslar arası film çekimlerinde sık sık yer alan tanınmış oyuncumuz Haluk Bilginer’in rol alması, hatta oyuncumuza bir jestte yapılmış filmin Türkiye’de afişlerine şöhretli oyuncumuzun yüz resmini koyarak tanıtımını yapmışlar. Haluk Bilginer, uluslararası yapımlarda yer alan ilk oyuncumuz değil ama bugüne kadar pek çok yapancı yapıtta görünen tek sanatçımızdır. Daha önceki yıllarda Muzaffer Tema, Ayhan Işık, Tuncel Kurtiz Ameraka’da yaşayan Türk asıllı oyuncu Turhan Bey, İtalya’da ömrünü tamamlayan Romalı Perihan, gibi isimler u yolda ne yazık ki sürekli olmayıp kısa görüntülerle avunmak zorunda kaldılar. Son yıllarda ise bu çalışmaları biraz daha ileri götürerek Hollywood’da boy gösteren, Tamer Karadağlı, İngilizceyi iyi derecede konuşabilse de çevirdiği 2007 yapımı Living-Dyıng adlı vasat bir filmle kaldı. Keza Deniz Akkaya’da umduğunu bulamayan bir oyuncumuz. Meltem Cumbul’da İngilizce dilini konuşsa da bütün çabalarına rağmen “A Beautiful Life” ve “The Alphabet Killer” adlı iki filmde rol aldı. Hollywood’dan ümidini yitiren ünlü oyuncumuz bu sefer şansını Hindistan’da Bollywood’da denedi. Saadet Işıl Aksoy’da şansını yurtdışında deneyip bir filmde saniyelik görüntüsünün ötesinde adı bile duyulmadı. 2014 yılında Mısır adası-Simindis Kundzuli filminde rol alan İlyas Alman’ın yanı sıra 1986 yılında İsrail yapımı “Kuzunun Gülümseyişi – The Smile Of The Lamb” adlı filmi Berlin Film Festivali’nde Gümüş Aslan ödülü alan Tuncel Kurtiz’i de unutmamak gerekir. Türk oyuncu olarak İtalya’da yaşayan ve Türkiye’de pek çok film ve dizi çalışmalarında yer alan Mehmet Güngör, Avrupa’da çekimi yapılan pek çok dizide ve filmde rol alan Sibel Kekilli dünya çapında gösterimi yapılan Duvara Karşı filmi ile şöhretini perçinlemiş, ünlü dizi Game Of Thones’un kadrosunda yer almıştı Almanya’da yaşayan Numan Acar’ın, Homeland adlı filmdeki performansı onu zirveye taşımıştır. Point Brenk’te izlediğimiz Türk oyuncu bu arada Christian Bale ve Oscar Isaac’da oynadığı ve yakında vizyona girecek olan The Promise adlı filmde de önemli rolü bulunacaktır. Yurtdışında şans denemesi yapan Cem Yılmaz ve Yılmaz Erdoğan “Son Umut” ta başarılı bir oyun sergilemelerine rağmen ne yazık ki bu çalışmalarının sonu gelmemiştir. Bütün bunların ötesinde Haluk Bilginer, uluslar arası film çekim dünyasında başarısını sürdüren tek aktörümüz olarak çalışmalarını aralıksız sürdürüyor. Ben Hur’un 2016 vizyonunda rol alan pek çok Amerikalı oyuncuyu gölgeleyen Bilginer, Amerikalı siyahî aktör Morgan Freeman’da az görünse de UIP yetkilileri Haluk Bilginer’in daha başarılı olduğunu açıklamışlardır. Haluk Bilginer, daha öncede “Acemi Askerler-Buffala Soldiers”, bir politik-polisiye filmi olan henüz Türkiye’de gösterime girmeyen 2009 çekimi “Uluslar arası”, “W.E”, “The Reluctont funda mentalist” ve “Rosewater” adlı filmlerde hatırı sayılır rolleri bulunmaktadır. Ben Hur’dan sonra ABD-Türk yapımı “Osmanlı Subayı-The Ottoman Lient” adlı filmde de rol alan ünlü oyuncu “Kuzuların Sessizliği” gibi yapıtlarda da üstün sanat yeteneğini sergilemiştir. Konusu İran’da geçen bir baba ile oğlunun politik sorunlarını inceleyen Amerikan-İran yapımı filmde de üstün bir sanat gösterisi sergileyen Haluk Bilginer, İngiltere’de çekilen pek çok dizi ve filmlerde rol alarak yurtdışında devamlı film çeviren tek Türk aktörü olma başarısını göstermektedir. Başarılarının devamlı olsun, değerli sanatçı Haluk Bilginer.