Mehmet Necati GÜNGÖR Düzce ile tanışıklığım 1970’li yıllara dayanır.Önceli Düzceli bakanla çalıştım. Eski Kültür ve Milli Eğitim Bakanlarımızdan rahmetli Avni Akyol ile. Sonra, ANAP döneminde Devlet Bakanı Kâzım Oksay. O zaman Bolu ile Düzce ayrılmamış, Düzce henüz il olmamıştı. Düzce’yi ben “Türkiye’nin küçük  Amerikası” olarak tanımlarım. İnsanı uyanıktır, müteşebbistir. Orada daha çok Karadeniz ve Kafkas kökenli yurttaşlarımız yaşarlar. Kafkas kökenlilerin adetleri ve yaşam tarzları diğerlerinden farklıdır. Farklı ve katı töreleri vardır. Meselâ büyüklerin kahvesine küçükler giremez. Düzceli’nin eşi Kafkas kökenli ise, evin erkeği gelmeden hanım uykuya dalmaz. Eşini, gerekirse sabaha kadar günlük kıyafetiyle bekler. Bunu dostum Faruk Göle’den öğrenmiştim. Düzce’den Recep Toker gibi iyinin iyisi bir dostum daha var. Düzce’nin efsane belediye başkanı Selahattin Olcar da harika bir dosttur. Düzce’ye çok değerli hizmetleri olmuş, belediyenin bütçesini kuruşu kuruşuna yerli yerine harcamış, yetimin hakkını gözetmiştir. Aydın bir insandır Olcay. O Belediye başkanı olsaydı Düzce meydanına o ucube heykel dikilir miydi? Adaletin önüne gübre serpilir miydi? Ey benim sevgili Düzceli kardeşlerim. Anladım, belediye iktidardan olsun, şehrinize hizmet gelsin diye bu defa Cumhuriyet ve Atatürk’ten nasipsiz bir adamı getirdin oraya. O adam sana hizmet edeceğine, bir daha seçilmek uğruna yalakalık peşinde. Misafirin yoluna gübre dökmek onun marifetidir Düzceli’nin değil. Düzceli misafirperverdir. Misafirini incitecek bir şeyi asla yapmaz. Düzce’yi gübre çukuruna düşmüş kişilerle bir tutmayınız lütfen. Düzce mert, kabadayı ve aynı zamanda insani vasıfları olan bir yöremizdir. O heykeli yıkacak, bu günün zıpırlarını gübre çukurlarına gömecek bir yönetim geldiğinde, Düzce’nin bu günkü makus talihi de değişecektir. Biz Düzce’yi  de Düzceliyi de iyi biliriz. Mutlaka silkinip kendine gelecektir.