7 Ekim’den beri Gazze’de sivil Filistin halkını katleden İsrail oradaydı! Keza 1992'de Dağlık Karabağ'ın Hocalı kasabasında çocuk kadın demeden 613 Azeri sivili katleden Ermenistan da, 24 Şubat 2022’den bu yana Rus askerlerinin postalları altında ezilen, 8 milyon yurttaşının yurdunu terk etmek zorunda kaldığı Ukrayna da…

Utku Şensoy

İsveç’in Malmö kentindeki 68’inci Eurovision Şarkı Yarışması’ndan söz ediyoruz… Herkes oradaydı, bayrağını dalgalandırıyordu. Türkiye ise hatırlanacağı üzere, Eurovision'a katılmayı 2013 yılında bırakma kararı aldı. 2003 yılında bu yarışmada “Everyway That I Can" adlı şarkısıyla Türkiye'ye birincilik getiren Sertab Erener, Malmö’deki yarı final öncesinde onur konuğu olarak o parçayı yeniden seslendirdi. Binlerce izleyici coşkulu tezahüratıyla Erener’in şarkısına eşlik ederken, sosyal medyada yer yerinden oynadı, adeta yıkıldı! Eurovision dünyasının Türkiye’yi çok özlediği yolundaki yorum ve paylaşımlar inanılmaz boyutlardaydı. Bizim gençler de bu tür uluslararası platformlarda sanatçılarımızı görmeye hasret kaldıklarını yazıp durdular. 

D F G D F H J J

Efendim, Eurovision siyasiymiş… Kıbrıs Rum kesimi, Yunanistan ve Ermenistan gibi ülkemize hasmane tutum sergileyen ülkeler bize puan vermiyormuş… Her defasında hakkımız yeniliyormuş… Ülke jürileri önyargılı davranıyormuş vs. vs...

Geçiniz bunları! İlk olarak 1975 yılında, Semiha Yankı’nın seslendirdiği "Seninle Bir Dakika" isimli şarkıyla katıldığımız Eurovision Şarkı Yarışması'nda 90’lara kadar puan tablosunun sonlarında yer alırken, 1986'da Klips ve Onlar grubunun "Halley" parçasıyla dokuzunculuk alıp şeytanın bacağını kırmadık mı?  1997'de Şebnem Paker'in seslendirdiği "Dinle" şarkısı ile üçüncülük kazanıp, 2004 yılında Athena’nın, "For Real" şarkısı ile, 2007’de Kenan Doğulu’nun "Shake It Up Şekerim" i ile iki kez dördüncülüğü kazanmadık mı?  2008 yılında yapılan Eurovision Şarkı Yarışması'nda Mor ve Ötesi’yle yedinciliği alıp, 2009'da Hadise’nin "Düm Tek Tek" adlı şarkısıyla dördüncülüğü kazandığımızda, hemen ertesi yıl 2010'da maNga’nın  "We Could Be the Same" adlı şarkısı ile ikinciliği kazanıp, 2011'de Yüksek Sadakat ile yarı finallere kadar çıkıp, 2012'de Can Bonomo ile yedinci olup tüm dünyaya Türkiye’de var olan müzik dünyasını ve yetiştirdiğimiz değerleri sergileyip bu işte biz de varız demedik mi? Almanya’dan, Fransa’dan, İtalya ve İspanya’dan hiç bir eksiğimiz olmadığını tüm siyasi kirliliğe ve karanlık ayak oyunlarına rağmen çatır çatır bileğimizin hakkıyla üst sıralarda yer alıp gururlanmadık mı? 

Türkiye, 2003 yılında Sertap Erener ile başlayıp, 2012 yılındaki son katılımına dek 21. yüzyılda yarışmada en başarılı sonuçlar alan ülkelerden biri olduğu tüm uluslararası otoritelerce kabul görmüştür. Böylesine önemli bir tanıtımdan çekilmek neyin kafasıdır? Yıllarca minderden, parkeye, sahalardan, atletizm pistlerine kadar hep hakkımızın yendiğini, masa başı hakem oyunlarıyla alt edilmekten yakınıp durduk. 1988 Avrupa Futbol Şampiyonası Elemelerinde 14 Ekim 87’de Wembley Stadındaki 8-0’lık İngiltere hezimetinden sonra Avrupa Futbol Şampiyonalarına katılmayacağız mı dedik? 5 yediğimizde haysiyetli yenilgi dediğimiz yılları ne çabuk unuttuk? 

Yıldık mı? Hayır! Çekildik mi? Hayır! Asla yılmadık, çalıştık, çabaladık, evlatlarımızı yetiştirdik, oyunu onların kuralıyla oynayıp, devşirmeyse sporcu devşirip, transferse en iyilerini, hocaysa en ünlüsünü transfer edip, Voleyboldan, Basketbola, Okçuluktan, Artistik Jimnastiğe insanımız için pek de alışkın olmadığımız branşlarda çatır çatır, söke söke zirveye tırmandık. Filenin Sultanlarının bu günlere gelmesi hiç de kolay olmadı. 26 Temmuz’da başlayacak 2024 Paris Olimpiyat Oyunları'nda Kadın ve Erkek Bokstan, Sırıkla Atlamaya, Okçuluktan, Atıcılığa, Atletizmden, Yüzmeye, Erkek ve Kadın Güreşten, A Milli Kadın Voleybol takımımıza, Erkek Jimnastik Milli Takımımızdan, Yelkende Kadın ve Erkek sporcularımıza, Tekvandoda Kadın ve Erkek sporcularımızdan, Haltere, Eskrime, Badmintona, Yol Bisikletine kadar pek çok branşta daha şimdiden 70 sporcumuz Olimpiyat kotası alıp, kürsü için mücadele hakkı kazandı. 

1992 yılında İspanya’nın Barselona kentinde düzenlenen Olimpiyat Oyunlarını TRT Muhabiri olarak yerinde izlemiştim. O yıl Oyunlara sadece 10 branşta 8 kadın, 39 erkek olmak üzere toplam 47 sporcumuz katılmıştı. Şimdi kadın ve erkek sporcularımız neredeyse 20 branşta mücadele edecek. Bundan büyük gurur vesilesi olabilir mi? 

Spordan, müziğe, uluslararası ilişkilerden ticarete her alanda kotalar koyacaklar, engellemeye çalışacaklar, hakkımızı yiyecekler… Hiç önemi yok, yılmayacağız! 

Kumpas kuracaklar… Hiç önemi yok oyunlarını bozacağız! 

Karanlık kapılar ardında, masa başı hesapları yapacaklar… Hiç önemi yok gençlerimiz sahada hepsinin üstesinden gelip o karanlık güçlerin hesaplarını alt üst edecek!

Sanattan, Müziğe, Spordan, Eğitime her alanda kaldırın engelleri, bırakın gereksiz egoları, köhnemiş kahvehane edebiyatı ve bizim bizden başka dostumuz yoktur felsefesini! Artık dünya Türk dizileriyle sevinip üzülüyor! 60 milyona yakın hali vakti yerinde yabancı tatilini Türkiye’de geçirmenin hesaplarını yapıyor. Üniversitelerimiz yabancı öğrenci kaynıyor, bizimkiler de Erasmus’la Avrupa’nın tanınmış okullarında eğitim görüyor. 70’li yılların sonunda öğrenci olarak gittiğim Fransa’daki Türk öğrenci sayısı 400’den azdı. Günümüzde insanımız dünyaya, dünya Anadolu’ya çoktan entegre olmaya başladı, bir tek at gözlüğü takanlar ve köhnemiş kafalar bunu algılamakta zorlanıyor.  

11 yılı aralıksız 20 yıla yakın Üniversitedeki öğretim görevim sırasında yakından tanık olma fırsatım oldu, muhteşem bir gençliğe sahibiz, onları karamsarlığa itmeyin, beyinlerini safsatalarla yıkamayın, siyasi hesaplarınıza alet etmeyin, gençlerimize uluslararası arenadaki rakipleriyle mücadele için doğru eğitim verin, fırsat eşitliği sağlayın! Evlatlarımızı dogmalardan arındırın, ufkunu açın, onlara inanın, güvenin. Göreceksiniz her alanda rakiplerini nasıl alt edecekler, her yerde şanlı Türk bayrağımızı hak ettiği biçimde nasıl dalgalandıracaklar.