İstanbul’da 1 Mart'ta sanatseverlerle buluşan Evin Kaçar’ın Kolektif ‘İZ’ sergisi, izleyicilerine hem kişisel hem de toplumsal hafızanın katmanlarında bir yolculuk yapma fırsatı sunuyor. Sanatçının ilk kişisel sergisi olan Kolektif ‘İZ’, hem seramik hem de performansın bir araya geldiği, özgün bir ifade diliyle izleyiciye ilham verici bir deneyim sunuyor. Sergi, Haliç Sanat 3’te, tarihsel bir hafıza taşıyan mekânda izleyicilere kapılarını açıyor.
Evin Kaçar, Diyarbakır’da başladığı sanat yolculuğunda yaşadığı coğrafyanın etkilerini, kimlik arayışını ve varoluş çabasını eserlerine yansıtıyor. Çocukluk yıllarında suya ulaşamamanın ve kalabalık bir ailede kendini bulma mücadelesinin, eserlerinde güçlü bir yer tutmuş. Çizgilerinin farklı materyallerle su gibi akmasını istediğini belirten Kaçar, su ve izler üzerine yaptığı çalışmalarla, bireysel varoluşun toplumsal belleğe nasıl yansıdığına dair derin bir sorgulama sürecine girdi.
Kaçar, sergisinin adını “Kolektif ‘İZ’” olarak belirleyerek, bu serginin yalnızca kendi izlerini değil, aynı zamanda toplumun belleğindeki izleri de yansıttığını vurguluyor. Kaçar, sanatın toplumsal belleğe nasıl dönüştürücü bir güç kattığını düşündüğünü belirterek, eserlerinin toplumsal hafızaya bir katkı yapmasını umuyor. “Benim izlerim konuşmak isteyip de konuşamayan, anlaşılamayan herkesin izleri” diyor Kaçar, eserlerinde toplumsal sorunlara dikkat çekmeye çalışıyor.
Evin Kaçar, Kolektif ‘İZ’ sergisini, sanatını ve hedeflerini 24 Saat Gazetesine anlattı.
Evin Kaçar, "Çalışmalarımda bolca kimlik ve var olma çabası, varoluş arayışı var" diyor
“Kendi kimliğimi oluşturmam çok zor oldu”
Sanat yolculuğunuza başlamadan önce, çocukluk yıllarınızda Diyarbakır’daki yaşamın sanat üzerindeki etkileri hakkında ne söylemek istersiniz? O dönem size ilham veren unsurlar nelerdi?
Anadolu'nun her parçasının ben ilham almak için zengin yerler olduğunu düşünüyorum. Diyarbakır, Mezopotamya bölgesinde yer alıyor ve kültür bakımından zengin bir yer. Etnik köken taşıyan bir coğrafya kozmopolit bir yere göre daha derin izler taşıyabiliyor. Benim zor bir çocukluk ve aile hayatım oldu, bu doğrultuda Diyarbakır’daki etnik köken ve coğrafyanın iklimi dahil zor bir akışı benim çalışmalarımda bolca sorgulamalara neden oldu. Dicle Nehri olmasına rağmen suya pek bir erişimimiz yoktu, deniz görmeyen yer gibiydik ve hep denize hasrettim. Suyun üzerine çalışmalar yapıyorum çizgilerimin farklı materyallerde su gibi akmasını istiyorum. Kalabalık bir aile ve zor bir coğrafyada büyüdüğüm için kendi kimliğimi oluşturmam çok zor oldu, çok kalabalık bir yerde kendini bulmak mümkün değil ve bende geç başladı bu süreç bu yüzden çalışmalarımda bolca kimlik ve var olma çabası, varoluş arayışı yer alıyor.
Evin Kaçar-Şifrelenmiş Bedenler, 2025
Fransa'da geçirdiğiniz zamanın sanatsal üretiminizde nasıl bir etkisi oldu? Bu deneyimi İstanbul’a döndüğünüzde nasıl bir bağ kurarak devam ettirdiniz?
Fransa'ya gittiğimde ilk defa kendi kimliğime uzaktan bakma şansı elde ettim. İlk defa kültürün ve ülkenin farklı olduğu bir yere gitmek beni çok heyecanlandırmıştı Ben İstanbul'da da kardeşlerimle yaşıyorum henüz ayrı bir eve çıkma şansım olmadı ekonomik nedenlerden dolayı fakat Fransa'ya gittiğimde iki ay tek başıma yaşadım. Rezidans bünyesinde bana ayrılan bir dairede konakladım, özgürce ürettim, tek başına kendini tanıma aşamasını ben orada keşfettim. Bu yüzden hem çok özel bir yer hem de bir çeşit dönüm noktası oldu benim için. Daha rahat üretim yapabildiğim, ülkesine ve diline aşina olduğum, hayalini kurduğum bir yere tek başıma sanatçı kimliğiyle gitmek kendini gerçekleştirmeye başlamak ve üretme cesaretini yakalamak açısından önemliydi. İstanbul'a döndüğümde Fransa'da geçirdiğim güzel zaman sayesinde ne istediğimi, ne üretmek istediğimi bilerek geldim. Tabi kaldığım sürede tüm büyük müzeler, bolca sanat galerisi ve lokal sanatçıların sergilerine katılarak gözümü geliştirme imkânı elde ettim. Bu zenginliğin ilerideki işlerime yansıyacağını düşünüyorum. Aldığınız tüm bilgilerin bir süre sindirildiğini ve sonra sizde ortaya çıktığını düşünüyorum.
“İşlerimde toplumdan gelip biriken yüzlerce iz var”
"Kolektif 'İZ'" sergisi ile izleyicilere ne tür bir deneyim sunmak istediniz? Serginin temel amacı ve mesajı nedir?
Kolektif İz’de seyircileri bir yolculuk bekliyor. Çizgiyi yanlarına alarak bir yolculuğa çıkıyorlar. Farklı formlarda kendini gösteren çizgi bir anlam ve varoluş arayışında. Çizginin oluşturduğu bir dil, birden fazla form, bir var olma çabası var. Her şeyin bizde iz bıraktığını düşünerek bedenlerimizde biriken izleri de çizgilerle anlatıyorum ve seyircinin bu yolculuğa eşlik etmesini, kendi yolculuğunu hissetmesini istiyorum.
Eserlerinizde bireysel varoluş çabalarını toplumsal belleğe nasıl yansıtmaya çalışıyorsunuz? Toplumsal belleği işlerken kişisel kimliğinizin izlerini eserlerinize nasıl entegre ediyorsunuz?
Kendini var etmeye çalışan bir sanatçı bir bireyim aslında. Ben toplumun en küçük parçasıyım ve benim kendi yolculuğumu devam ettirip bir yere getirdiğim zaman topluma minik de olsa bir katkım olmuş oluyor. Sanatımı büyütüp büyük kitlelere ulaştığım zaman ise ele aldığım konular ile toplumun bir kısmını etkilemiş oluyorum. Bu temelde sanatçıların, akademisyenlerin, bilim insanlarının ya da araştırma yapıp topluma bir şeyler sorgulatan herkesin belli bir ölçüde katkısı oluyor. Şu an kendi yolculuğumun başında olduğum için şahsi varoluşuma daha çok tanıklık edebiliyorum. Hafızamda ve işlerimde toplumdan gelip biriken yüzlerce iz var ama bunları toplumsal bir dilde işlemek için henüz hazır bulmuyorum kendimi. Biraz daha yol kat ettikten sonra toplumsal izlere değinmek ve katkı sunmak için üretimlerimi devam ettireceğim.
“Dali, Monet’in ayrı bir yeri var bende”
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde seramik ve cam tasarımı bölümünde eğitim aldınız. Bunun yanında sergide performanslar da yer alıyor. Seramik ve performansı birleştirerek sergiyi oluşturmak oldukça dikkat çeken bir yaklaşım. Bu iki disiplinin birleşimi sizin için ne ifade ediyor ve nasıl bir etkileşim yaratıyor?
Araştırmayı ve yeni malzemeleri denemeyi seven biriyim bu yüzden okuduğum bölümün dışına çıkıp omu genişletme çabam daha zengin bir sanat anlayışı benimsememe ortam sağladı. Aslında Mimar Sinan’a resim bölümü okumak için hazırlanmıştım fakat sınavda geçirdiğim talihsiz bir durum nedeniyle yarıda bıraktım Seramik kazanınca da devam ettim. Üniversitede seramiğe bakış açımı değiştiren ve bana çok katkısının olduğunu düşündüğüm danışman hocam Ayşe Kurşuncu’nun perspektifime çok katkısı oldu. Sanatsal açıdan beni etkileyen çok fazla sanatçı var onlardan en büyükleri Dali, Monet’in ayrı bir yeri var bende. Yves Klein ile çok duygusal bir bağ oluşturdum. Sanata bakış açısı, 60’li yılların ötesinde işler yapması, cesur performansları… Piet Stockhman çok önemli bir sanatçı ve porselen ile konuşuyor adeta. Yere çamur dökerek seramiği performans ile birleştirmemde ondan çok ilham aldım. Clare Tommy'nin seramikte kattığı çağdaş üretim beni çok heyecanlandırmıştı ilk keşfettiğimde. Yerli isimlerden Şükran Moral’a ayrı bir saygı duyuyorum. Bütün saydığım bu isimlere duyduğum hayranlık ile aslında zaman içinde ben de kendi yolumu belirlemeye çalıştım. Seramiği malzeme olarak kullanıp çağdaş bir dile dönüştürmek ve sanatımı diğer disiplinlerle birleştirmek bugünkü yol haritamı oluşturdu. Hedeflerim de biraz bu yönde gelişti. Malzemeyi ve bölümü sınır olarak görmeyin bunların dışına çıkarak zengin ve yoğun bir anlatım hedefledim bu sergide ve bundan sonraki işlerimde de bu hedef doğrultusunda üretimler yapacağım.
"Mekanın kendi hafızası ve işlerin hafızasının varlığı birbirini besledi"
Serginin mekânı olan Haliç Sanat 3, tarihsel bir hafıza taşıyan bir alan. Bu mekânın serginizin içeriğiyle ilişkisini nasıl tanımlarsınız? Mekânın hafızası ile eserlerinizin diyalogu hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Dediğiniz gibi aslında çok tarihî bir yapı. Mekânın kendi hafızası var, benim işlerimin hafızası var, değinmek istediğim bir Kolektif hafıza var ve oluşturdukları bir varlık var. Sergi öncesi mekâna baktım elbette ama detaylı inceleyemedim çünkü benden önce büyük bir sergi vardı epey de ilgi gördü güzel işler vardı kesinlikle. Bir iki defa bakıp kaç iş sığar şeklinde basit bir matematik ile ilerledik aslında ama üretimler bittikten sonra mekâna yerleştirme aşamasında çok şaşırdık çünkü eserler ile mekân çok güzel uydu. ‘Tekil hafıza’ adlı işimin konumlandığı yeri aslında kurulumda karar verdik çok spontane gelişti ve durduğu yer ile adeta bütünleşti. Bir kapı gibi kirişin önünde duruyor tam girişte seyirciyi karşılıyor ve günün belli saatlerinde inanılmaz güzel bir gölgesi oluşuyor arkada. Önceden plansak bu kadar güzel olmayabilirdi. Sanırım mekanın kendi hafızası ve işlerin hafızasının varlığı birbirini besledi.
Serginizin adını "Kolektif 'İZ" olarak seçtiniz. Bu ismin ardında yatan anlam nedir ve bu 'iz' kavramını eserlerinizde nasıl kullanıyorsunuz?
İZ kavramı üzerinde ben bizzat durdum, ilk hazırlıklara başladığımız zaman işlerimle ve genel konuyla uygun olabileceğini düşündüm sonra hazırlandığım ekip ile ortak karar kıldık. İlk kişisel sergimde çok güzel yerlerden destek aldım. Mina’nın Çocukları sosyal sorumluluk projesi ana sponsor ve destekçim oldu bu sürede. Bu proje 2020’den beri çeşitli sanatsal etkinlikleri destekleyerek büyük organizasyonlara imza atıyor. Bu yıl da ben dahil olarak aslında gençlere alan tanımak onları piyasada desteklemek için her türlü destekte bulunarak genç sanatçıları destekleme vizyonu taşıyorlar. Mina’nın Çocukları projesi çok büyük bir ekip ve bu süreçte başta Beril Başaran olmak üzere arkasındaki ekibin desteği çok büyük. Böyle bir ekiple hazırlandığımız için de kolektif kelimesini tekrar kullandık. Mina’nın Çocukları yaptığı sergilerde bugüne kadar kullandı burada da kullandık.
Sergi benden izler taşıyor, benim sanatsal yolculuğumda attığım izler, ilk kişisel sergimin izi, ‘Mina’nın Çocukları’ projesinin bıraktığı izler var ve genel olarak beni
Sanatın toplumsal belleği nasıl dönüştürebileceği üzerine bir perspektifiniz var mı? Eserlerinizin toplumsal belleğe bıraktığı 'iz'lerin, gelecekte nasıl bir etki yaratmasını umuyorsunuz?
Benim izlerim konuşmak isteyip de konuşamayan, anlaşılamayan herkesin izleri aslında... Ben başlarken bu duyguları yıkmak için başladım. Sanatın düşünme, farkına varma, yaratma ve özellikle sorgulama üzerine çok büyük katkıları var. Robotlaşmadığımız sürece her zaman sanata ihtiyacımız olacak. Toplumlar tarih boyunca sıkıntılı evrelerden geçmiştir. Savaşlar, dayatmalar, yönetimler, insan üstü cezalar, yabancılaşmalar gibi durumlar hep oldu olmaya da devam edecektir. Sanatın toplumsal belleğe katkısı ise devam eden tüm bu sorunlara rağmen bireysel ve toplumsal varlığı sorgulamak, yeni bir perspektif kazandırmak ya da olan durumu sorgulamak. Ben işlerimin küçük de olsa bir kesime yön vereceğini düşünüyorum ama büyük bir topluma ulaşması hem üretime hem de devamlılığa bağlı. Umarım hayranlık duyduğum büyük sanatçıların bıraktığı izler gibi ben de yaşadığım topluma bir iz bırakabilirim.
Sanat yolculuğunuzda şu ana kadar edindiğiniz deneyimler, gelecekteki projelerinizde nasıl bir yön belirlemenize yardımcı oluyor? Gelecekteki hedefleriniz neler?
Henüz yolun başında olduğumu biliyorum, kendimce kat ettiğim çok uzun bir yol var, yaptıklarım reelde büyük olmasa da benim için çok büyük, çok emek çok zaman.. Şu anki hedeflerim arasında daha fazla sanatçı rezidans programına katılmak var. Rezidans programlarının güzel yanı sanatçılar kendi alanlarının dışına çıkıp yeni bir ortamda üretim yapabiliyorlar. Bu programların yurtdışında olanları ise daha yoğun geçiyor. Yeni kültürler, yeni yaşam alanı vs. Benim yakın zamanda tekrar yurtdışına gitme hedefim var. Bir iki yıl aktif gitmek, belki bir yüksek lisans vesilesiyle gitmek.
Amerika'da hayalini kurduğum bir iş var, büyük müzelerde sergilenmesini istediğim işlerim ve uluslararası bir isim olmak geniş ölçekteki hedeflerim. Umarım ömrüm ve hevesim gerçekleştirmeye yeter.