Ergenlik çağlarımızda umumiyetle hepimizin bir tutkusu vardı. Bayramlar, özel günler, yılbaşları gelsin de sevdiklerimize, büyüklerimize duygu yüklü kartpostallar yazıp gönderelim. Bu güzel günler için meydanlara kurulan tezgâhlarda bir birinden güzel, renkli hatta simli kartpostallar alın beni derecesine satılmalarını beklerlerdi. Gençlik heyecanı harçlıklarımızdan ayırdığımız üç beş kuruşla çok sevdiğimiz arkadaşlarımıza, öğretmenlerimize, aile yakınlarına üzerine özenerek yazdığımız hissi duygu tebriklerimizi postaya atmak, o günleri yaşamamış olanların pek anlayama cağı bir duygudur. İşte, 2016 yılında acısı ve tatlısı ile bitirmek üzereyiz, çok değil beş-altı yıl önce pastane önlerinde Sakarya caddesinin tüm sokaklarında kartpostal satan tezgâhlarla dolarken son yıllarda ilaçlık bir tezgâh bile bulmak artık hayal olmuştur. Ne olmuştu da kartpostallar zamana yenik düştü? Bugün modern teknolojinin elimize tutturduğu akıllı telefonlardır. 7 yaşından 80 yaşına kadar elinde akıllı telefonları bulunan insanlar artık gidip kartpostal alıp, üstelik yazıp ta postaya vermektense kısa mesaj denilen düzenleme ile oturduğu yerden tüm sevenlerine duygularını iletmek mümkündür. Üstelik postaya verdiğiniz kartpostalların yerlerine ulaşmayacağını da hesaba katmamız gerekmektedir. Son yıllarda PTT ücretsiz dağıtılmak üzere bastırıp şubelerinde halkın beğenisine sunulan bu kartlarla bir alışkanlığı canlandırmaya çalışsa da insanların tembelleşmesine ön ayak olan cep telefonlarının varlığı bu çabaları boşa çıkarmaktadır. Görüntülü telefonları da hesaba katarsak, bundan böyle kartpostaldan dediğimiz bir zamanların alışkınlığını da geçmişin sisli anılarına terk etmek zorunda kalacağız ve de kalmış bulunmaktayız. Nostaljiye gömülen kartpostallar yine de günümüzde her ne kadar tozlu raflarda güne çıkacağı zamanı beklerken bazı koleksiyon erler. 1870’ler de yurdumuzda da kullanılmaya başlanan kartpostalları toplayan biriktiren koleksiyoncuların günümüzde de mevcut olduğu bilinmektedir. Bu konuda Türkiye’de tek söz sahibi koleksiyoncu nadir eserler uzmanı İrfan Dağdelen’dir. Sahibi olduğu Kütüphanede 17 yıldır çalışıp kartpostal arşivini büyütmek için müzayedelere bile katılan 42 yaşındaki Dağdelen’e elinde antika değeri olan pek çok kartpostallarında bağışlanması ile koleksiyonunu 15 bin âdete çıkarmıştır. Dünya standartlarında göre iyi bir arşivleme olan bu merakı her ne kadar Dağdelen’e maddi kazanç sağlamışsa da yine de dünya genelinde bir kart postal koleksiyonuna sahip olmanın zevkini yaşamaktadır. Osmanlı döneminde başlayan kartpostal alışkanlığı o dönemlerin yaşamlarına ışık tutması bakımından bugün o yıllardaki Osmanlının hayat tarzından örnekler veremsi bakımından ayrı bir belgesel anlamı taşımaktadır. İstanbul Büyükşehir Atatürk Kitaplığı’nda altlı üstlü 4 bin metre karelik bir alanda nem-sıcaklık dengesini sağlayan özel klimalarla havası devamlı kontrol edilen bu yerde kartpostallar, Osmanlıca yazma kitaplar, yabancı dilde yazılmış değerli baskılı malzemeler çok ciddi ve titiz bir koruma altındadır. Bu birime girmek bile özel izin ve özel bir kartla ancak mümkündür. İşte en nadir eserlerin özel yapılmış dolaplarda muhafaza edilen eserlerin pek çoğu tarihi değerlere sahiptirler. Kartpostallara bakacak olursak en yenisi 1950’den başlayıp 1800’lü yıllara uzanmaktadır. Arşivde İstanbul’un o yıllardaki görüntüsü, seyyar satıcılar, ciğerciler, ayakkabı boyacıları, sokak berberleri, kahveciler, şerbetçiler, yoğurt satıcıları ve sırık hamallarının yanı sıra sokak köpekleri, kediler, hamlar, ata nal çakan nalbant, 1909 tarihli İzmir’de incir toplayan kadınlar, hatta mısırlı güzel kadınlardı örnek gösterecek olursak bu listeye Abdülmecit, Prens Sebahattin, Ahmet Mithat, Enver ve Mehmet paşalar, Rıza Tevfik, Süleyman Nazif gibi ünlü edebiyatçıları da dâhil etmemiz gerekmektedir. Bazı kartpostalların yüzün tahtan indirildikten sonra Selanik’e sürgüne gönderilen Abdülhamit’in ikamet ettiği köşkün bile resimleri bulunmaktadır. İstanbul teması 3500 kartpostalın içinde Galata kulesi, Meşhur Taksim Kışlası(Şimdi Taksim parkı olan yer), Beyazıt meydanı, Yangın kulesi, Talimhane, Beyazıt’ta ki Adliye nezareti, Galata köprüsü, Kız kulesi gibi mekânlarda bu kartpostallar da yer almış İstanbul’un muhtelif bölgeleridir. Gerçekte nostaljiyi günümüze taşıyan bu kartlarda o dönemde Osmanlı’daki sosyal hayat, ekonomik durum, giyim kuşam, kültürel dokuyu günümüze taşımaktadır. Pek çoğu Avrupalı seyyahların çektiği bu siyah-beyaz fotoğraflardan Atatürk kitaplığında İngilizce, Almanca, Yunanca, Ermenice gibi lisanlarda yazılmış olanlarda bulunmaktadır. Osmanlı coğrafyasında neredeyse her eyalet, vilayet ve kazanın kartpostallarının da bulunduğu bugünkü kartpostal arşivinde yıllar önce çekilip arşivlenmiş şehirlerinde belgesel nitelikli görüntüleri gizli bölmelerde çok dikkat ve özenle saklanmaktadır. Uzun yıllardan 1920’lere kadar Osmanlının giyim-kuşam kıyafetlerini de günümüze taşıyan bu kartpostal Atatürk kitaplığının üç kat altında çok özenle korunan mekânlarda saklanmaktadır. İşte bir zaman gerçi çoğu Fransızca yazılmış bu belgesel niteliğinde kartlara batı müzayede salonlarında büyük paralar ödenmektedir. Bugün artık toplumun tamamen ilgisini kaybetmiş olan bu muhabbet kartları artık arşivler de veya mezat salonlarında müşteri beklemektedir. Yaklaşmakta olan 2017 yılı nedeni ile kaleme aldığım bu köşe yazımla bir parça da olsa kartpostal dünyasına el basmış oldum. Ben yinede buradan saygı değer okuyucularımın yeni yılın şimdiden kutlayıp, ülkeme huzurlu, sağlıklı, bol bereketli seneler getirmesini yürekten dilerken acımasız örgütlerin kanlı eylemlerini önlemek uğruna şehit düşen güvenlik kuvvetlerine ve vatansever kardeşlerime, yaralanıp gazi olan can kardeşlerime, saygı değer ailelerine, yakınlarına derin üzüntülerimi iletirken tanrımdan tüm ülkemi kötü niyetli insanlardan, dost görünen sinsi dostlarımızdan bizleri korumasını candan dilerim.