Son Dakika

Kutsalın sanatı: Tezhip

Abone Ol
Ankara Kale’deki Pirinç Han’ın içinde yer alan Atölye Lal Yeşim, tezhip sanatını 19 yıldır icra eden Yeşim Uygur’a ait… Yıllarca elektirik üzerine teknik ressamlık yapan Uygur’un yolu tezhiple kesişince, hobi olarak başladığı sanatı yıllar içinde hayatının odak noktası hâline getirmiş. Uygur, 2008 yılından beri Pirinçhan’ın ikinci katındaki atölyesinde çalışıyor. Hammaddelerinden birinin altın olduğu tezhip sanatında sürekli kendini geliştirmek gerektiğine ve onun bir gizem denizi olduğuna inanan Uygur, klasik stilde çalışmayı tercih ediyor. Uygur, tezhip sanatını ve çok sevdiği Pirinç Han’ı 24 Saat gazetesine anlatıyor
SULTAN YAVU/ANKARA Yeşim Uygur, Kale’deki Pirinç Han’ın ikinci katındaki dükkânlardan birinde, 2008 yılından bu yana tezhip sanatını icra ediyor. İzmirli olan Uygur, 1998’de Ankara’ya gelmiş ve tezhiple 2001 yılında tanışmış. Asıl işi elektirik üzerine teknik ressamlık olan Uygur, İzmir’de yıllarca trafo binaları ve yol aydınlatmaları projelerinde çalıştıktan sonra, Ankara’da uygun iş ortamını bulamamış. Kendisine bir meşgale ararken tezhip sanatıyla tanışan Uygur, hobi olarak başladığı tezhibi zaman içinde hayatının odak noktası hâline getirmiş. Ders almaya devam ettiğini belirten Uygur, dokuz yıldır İstanbul’da yaşayan Orhan Dağlı’dan ders aldığını söyleyerek, “İlk önce Nihan Gürkan Hoca ile başladım ve Nurten Ünver’den de minyatür dersi aldım. Dört buçuk yıl kadar ebru sanatıyla da ilgilendim ama ruhuma hitap etmedi. Minyatürü ise sevdim ama tek bir dalda ilerlemem gerektiğini düşünerek tezhipte karar kıldım. Tezhip sürekli ilgilenmeniz gereken, ayrıntılı bir dal ve yaptığım işi seviyorum” diyor. Daha önce yaptığı teknik ressamlığın, tezhip sanatında ilerlemesinde büyük avantaj olduğunu kaydeden Uygur, tezhibin özünde teknik olduğunu ve çok iyi bir matematik bilgisini gerektiğini ifade ederek, milimetrik çalıştığı bu sanatta ilerlemesini kolaylaştırdığını dile getiriyor. Tezhipte kurşun kalemle desen çizerek, daha sonra da fırça ve renklerle tanışarak aşama kaydedildiğini ve onun çok derin bir dünyaya dalmak anlamına geldiğini belirten Uygur, “Sürekli öğrenmeniz ve araştırma yapmanız gerekir. Benim büyük bir arşivim var, seramik, resim, heykel, minyatür ve ebru sergilerinden edindiğim kataloglar, yeni çıkan tüm kitapları edinmem ve hocalarla iletişim hâlinde olmam, beni bu anlamda besliyor. Türkiye’nin en iyi hocalarından birinin öğrencisi olmak da ayrıca bir avantaj” diyor. Tezhip, altınla Kur’an etrafı süsleme sanatı Tezhibin “altınlamak” anlamına geldiğini söyleyen Uygur, Kur’an etrafı süsleme sanatı dediği tezhibin 12. yüz yıl öncesine dayandığını kaydererek, o dönem kitapların ve levhaların süslendiğini ancak tezhibin Osmanlı döneminde çok yüksek bir seviyeye ulaştığını belirtiyor. Osmanlı’da bulunan nakışhanelerde hattatların ve tezhip hocalarının olduğunu ve çalışma sistemlerinin farklı bir yapı arz ettiğini vurgulayan Uygur, “Hattatlar ayrı, desen çıkaranlar ayrıydı. Biz ise bugün her şeyi kendimiz yapıyoruz, hattatla görüşerek istediğimizi tarif ediyor ya da hazır alıp yapıştırıyoruz. Ölçülendirip desen çıkarıyoruz ve ilk etapta altın sürüp parlatıyor, sonra tahrir sürüyor ve zemin renkleri girip çiçekleri renklendiriyoruz. En son da tığ aşaması geliyor” diye anlatıyor. Tezhibin başka kültürlerde de var olduğuna dikkat çeken Uygur, Avrupa’da daha çok barok tarzının kullanıldığını ve Osmanlı’ya 18. yüz yılda giren barok stilinin zaman zaman kullanıldığını ama ağrılıklı olarak klasik tarza yoğunlaşıldığını belirtiyor. Uygur tezhip için şunları söylüyor: “Tezhip doğadaki figürleri stilize eder. Mesela Rumi stilde kuşun kanadı, salyangoz figürü kullanılır. Hatai çiçek, çiçeğin yandan görünüşü; penç ise yukarıdan görünüşüdür. Avrupa’daki farklıdır, mesela İncil de bu sanatla süslenir. Hintliler, İranlılar… Sadece bize özgü değil yani. Kendi özünü bozmamak koşuluyla modernize de edebilirsiniz. Bu tarz güzel işler çıkaranlar var ama ben klasik çalışmayı seviyorum. Genelde müşterilerin talepleri doğrultusunda çalışıyorum. İlk açıldığımda arkadaşlarımın arkadaşları sipariş veriyordu, sonra kulaktan kulağa yayıldım. Kişsel ve karma sergilere katıldım.” “Burada siz görmeseniz bile birileri tarafından kollandığınızı hissediyorsunuz” Ankara’ya ilk geldiği yıllarda ara ara Kale’ye geldiğini, ancak insanların “tehlikeli” olarak tanımladığı bölgeden çekindiğini belirten Uygur, “İlk başlarda biraz korkuyordum ama 2008 yılında bir arkadaşım benim şimdiki atölyemi tuttu. Ziyarete gedliğimde, girer girmez âşık oldum ve bir yer boşalırsa haber vermelerini rica ederim. Olacak ya, tutan hoca iki ay sonra devredeceğim deyince ben tuttum. Meğer hocam benim görmem için tutmuş. Burası ruhuyla ve yaşam tarzıyla Ankara’nın en odak noktası olması gereken yer, ben gece 24.00’de de çıksam asla güvensiz hissetmiyorum. Burası büyük ve güzel bir mahalle, siz görmeseniz bile birileri tarafından kollandığınızı hissediyorsunuz ve bu da beni daha çok çekiyor” diyor. Prinç Han’ın kendine ait bir ruhu ve yaşanmışlığı olduğunu dile getiren Uygur, hanın 350 yıllık tarihi içinde önce han sonra karakol ve sonra da ev olarak kullanıldığını ifade ederek, beş- altı ailenin burada yaşadığını ve söz konusu kişilerin zaman zaman hanı ziyaret ederek anılarını tazelediklerini söylüyor. Uygur, “Her yaşayan burada ruhunu bırakmış, bunu hissedebiliyorsunuz. Kendine ait bir ruhu var; sevdiğini tutar, sevmediğini gönderir. Ahşap zaten tüm elektiriğinizi alıyor, stres bırakmıyor insanda” diye anlatyor. “Bazı problemleri var diye Kale’den vazgeçecek değiliz” Kale’deki otopark sorununa ve ara sokaklarda ışıklandırma olmayışına eleştiri getiren Uygur, “Yavaş yavaş düzeltilecek, düzene sokulacak elbette. Bazı problemleri var diye Kale’den vazgeçecek değiliz” diyor. Tezhip sanatının zorluklarına da değinen Uygur, şöyle konuşuyor: “Mutlaka hocalardan sürekli ders almanız gerekiyor. Pahalı bir sanat, anamaddemiz olan hat fiyatları da artıyor. Altın kullanıyoruz ve yurt dışından varak olarak geliyor. Altın fiyatı, onu ezdirmek de pahalı… Çok ince fırçalar kullanıyoruz, ben bir çalışmamda en az beş fırça eskitiyorum. Müşteri konusunda şanslıyım ancak çoğu kişinin eserleri elinde kalıyor. Satış amaçlı çok değerlendirilemiyor maalesef ama ben insanlara altına değil, tezhibe yatırım yapın diyorum. İki yıl önce 1000 liraya aldığım eser, şimdi 10 bin liran başlıyor. Yatırım amaçlı olarak çok önemli bir sanat...” Yeşim Uygur’un eserlerine atolyelalyesim Isntagram sayfasından ve Esma Yeşim Uygur Facebook sayfasından ulaşabilirsiniz.