150’den fazla basın özgürlüğü davası olduğunu aktaran TGS Avukatlarından Ülkü Şahin, Aralık 2019 itibarıyla 108 gazetecinin cezaevinde olduğunu, yerelde yirmi kadar gazeteci saldırıya uğradığını bildirdi. Basın özgürlüğü davalarını takip edip raporladıklarını belirten Şahin, 2019 yılının gazeteciler açısından önceki yıllar gibi sanık kürsüsünde ve cezaevlerinde geçtiğine dikkat çekip “2020’nin böyle geçmemesini ümit etmekle birlikte duruşma takviminin şimdiden Mart’a kadar dolu olduğunu görüyoruz” dedi
Yusuf Özgür Bülbül / İSTANBUL - Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Avukatı Ülkü Şahin, gazetecilere verilen hukuki destekler, ifade özgürlüğü ve basın davalarını 24 Saat Gazetesi’ne anlattı. Sendika olarak ayrım gözetmeksizin tüm gazetecilere hukuki destek verdiklerini belirten Av. Şahin, 2019’daki basın davalarının; terör örgütü üyeliği, terör örgütü propagandası, hakaret, cumhurbaşkanına hakaret, TCK 301, terörle mücadelede görev almış kamu görevlisini hedef gösterme, soruşturmanın gizliliğini ihlal, maddi ve manevi tazminat ve tekzip davalarından oluştuğunu bildirdi. Ankara Üniversitesi (AÜ) Hukuk Fakültesi mezunu olan Av. Şahin, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde İnsan Hakları Hukuku’nda yüksek lisans yapıyor. Kamu hukukuna ilgisi nedeniyle eğitim ve meslek hayatı kamu hukuku ve insan hakları ağırlıklı geçen Av. Şahin, daha çok ceza, anayasa, idare, basın, çevre ve iş hukuku alanlarındaki davalarla ilgileniyor. Av. Şahin, Türkiye Gazeteciler Sendikası’nda Av. Beste Dönmez Gedek ile birlikte “üstat” olarak niteledikleri Av. Meliha Selvi koordinesinde çalıştıklarını hatırlattı. Sendika avukatları olarak, gazetecilere verilen hukuki destekte sendikal üyelik şartı aranmadığını belirten Şahin, “TGS avukatları olarak üyemiz olsun olmasın tüm basın emekçilerine hukuki destek sağlıyoruz” dedi. Av. Şahin, tüm Türkiye’deki gazetecilere yerel, ulusal medya ya da serbest çalışıyor olması fark etmeksizin hukuki destek verdiklerini, bu desteğin danışmanlık olabildiği gibi davada vekil olarak temsili de kapsadığını belirtti. “Basın özgürlüğü davalarını takip ediyor ve raporluyoruz” TGS Avukatlarının görev tanımlarına değinen Av. Şahin, bu konuda şunları dile getirdi: “İş hukuku alanında hukuki danışmanlığın yanı sıra arabuluculuk ve dava sürecinde vekâleten temsil ediyoruz. Toplu İş Hukuku alanında sendikal örgütlenme ve toplu sözleşme süreçlerine katılıyoruz. Ceza hukuku alanında soruşturma aşamasında (gözaltı, ifade süreci gibi) avukat olarak katılıyor, dava aşamasında ise savunmasına destek oluyor, avukatı olarak müdafilik görevini üstleniyoruz. Cezaevindeki gazetecileri ziyaret ediyoruz. Basın özgürlüğü davalarını takip ediyor ve raporluyoruz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvurularına destek oluyoruz. Kişi bize şube ve temsilciliklerimiz vasıtası ile ulaşabildiği gibi, biz de yaşadığı sorundan haberdar olduğumuzda kendisi ile iletişime geçiyoruz.” “108 Gazeteci cezaevinde, duruşma takvimi Mart’a kadar dolu görünüyor” Basın davaları açısından 2019 yılını değerlendiren Av. Şahin, Aralık ayı itibariyle 108 gazetecinin cezaevinde olduğu ve gazetecilerle ilgili çok sayıda soruşturmanın yürütüldüğü anlatıp şunları söyledi: “Bu yıl da, önceki yıllarda olduğu gibi ne yazık ki gazeteciler duruşmada, sanık kürsüsünde ya davalı, ya emniyette gözaltında veya cezaevinde tutuklu ya da uğradığı saldırı nedeniyle hastanedeydi. 2020’nin böyle geçmemesini ümit etmekle birlikte duruşma takviminin şimdiden Mart’a kadar dolu olduğunu görüyoruz.” Yerelde 20 gazeteci saldırıya uğradı 2019’da topladıkları verilere göre, devam eden 150’den fazla basın özgürlüğü davası olduğunu aktaran Şahin, konuya ilişkin şu değerlendirmede bulundu: “Bu davaları, başta terör örgütü üyeliği ve terör örgütü propagandası olmak üzere hakaret, cumhurbaşkanına hakaret, TCK 301, terörle mücadelede görev almış kamu görevlisini hedef gösterme, soruşturmanın gizliliğini ihlal, maddi ve manevi tazminat ve tekzip davaları oluşturuyor. Onlarca soruşturma da hali hazırda sürüyor. Yüze yakın gazeteci gözaltına alındı. Aralık 2019 itibarıyla 108 gazeteci cezaevinde. Özellikle yerelde yirmi kadar gazeteci saldırıya uğradı. Bu sene, hükümle tahliye edilen gazeteciler oldu ancak artık bir yargı pratiği haline gelen savcılık itirazı ile bir kısmı ne yazık ki yeniden tutuklandı. 2019’da, özellikle Türkiye yakın tarihinde yaşanan kritik olaylara ilişkin erişim engelleme kararlarının, ifade ve basın özgürlüğünü ihlal ettiğine; gazetecilerin uzun tutukluluğu ile ilgili özgürlük, güvenlik hakları ve ifade özgürlüklerinin ihlal edildiğine; sürekli dava açılarak gazetecilerin ceza tehdidi altında bırakılarak ifade özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden önemli kararlar çıktı. Ancak yerel mahkemeler, yüksek yargı kararlarını uygulamamak, hatta tanımamak şeklinde bir tutum sergilediler.” “Yüksek yargı içtihatları, mahkemeler için bağlayıcıdır” Yargı reformu paketine ilişkin açıklamalarda bulunan Av. Şahin, açıklamalarına şöyle devam etti: “Bu yılın önemli gelişmesi, yargı reformuydu demek ne kadar mümkün emin değilim. 2019 Ekim ayı sonunda çıkan yargı paketi ile beraber başta Cumhuriyet Davası’ndan cezaevinde olan bir kısım gazetecinin cezasının infazı durduruldu ve tahliye oldular. Ancak bu reformun süren davalardaki yansımasını gördüğümüzü söylemek mümkün değil. Şunu not etmekte fayda var, bu paketin yaptığı değişiklikler olmasaydı bile uygulayıcılar AİHM ve Anayasa Mahkemesi içtihatlarını uygulamak ve amaca uygun yorum ile de aynı sonuca varabilir, bu davalar hiç açılmayabilirdi. Demek istediğim, Terörle Mücadele Kanunu 7. Maddesi’ne ‘Haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.’ demek bir şey yapıldığı anlamına gelmiyor kesinlikle. Bu ekleme yapılmasaydı da haber ve eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç değildir. Bu konudaki kanuni düzenlemeler ve yüksek yargı içtihatları mahkemeler için bağlayıcıdır. Önemli olan bunları uygulayabilmek. Diğer bir ifadeyle bu kesinlikle bir reform değildir.” Siyasetçilere yönelik ifade özgürlüğünde geniş bir özgürlük alanı sağlanıyor İfade özgürlüğü ile ilgili görüşlerini de paylaşan Av. Şahin, konunun bir tez konusu kadar geniş olduğunun altını çizdi ve ekledi: “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yerleşik hale gelen Handyside içtihadına göre, ifade özgürlüğü, sadece hoşa giden ya da insanları incitmeyen veya önemsenmeyen ‘bilgi’ ve düşünceler için değil, aynı zamanda devleti veya toplumun herhangi bir kesimini inciten, şok eden veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Çünkü demokratik çoğulcu toplumda olmak bu ifadelere hoşgörüyü gerektirir. Ancak tabi ki ifadenin şiddeti teşvik etmemesi, nefret söylemi ve ırkçılık boyutuna varmamış olması gerekir. Eleştiri hakkı bunun en önemli veçhesidir diyebiliriz özellikle de gazeteciler yönünden. Avrupa Mahkemesi çok katı bir denetim yapıyor, halkın haber alma hakkının önemi nedeniyle geniş bir özgürlük alanı sağlıyor gazetecilere. Özellikle karşı tarafın siyasetçi olması halinde, bu pozisyona aday olmaları, göz önünde olmayı bizzat seçmiş olmaları, eleştirilere cevap verebilecek bir pozisyonda olmaları nedeniyle siyasetçilere yönelik ifade özgürlüğünde geniş bir özgürlük alanı sağlanmıştır.” “Rekabetçi değil dayanışmacı bir anlayış” Basın davalarının çok çeşitli ve hepsinde uygulanan kriterin ayrı olduğuna vurgulayan Av. Şahin sözlerini şöyle tamamladı: “İşyerinden adliyeye dayanışmanın örülmesi, Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünün gelişmesi için en önemli konu. Rekabetçi değil dayanışmacı bir anlayışın, birinci olmanın değil yan yana örgütlü bir şekilde yürüyebilmenin ve meslek etiğini izlemenin her noktada önem taşıdığını düşünüyorum. Dayanışma, aynı zamanda basın ifade özgürlüğü alanında çalışan kurumlar arasında da son derece hayati. Tüm basın emekçilerinin yeni yılı kutlu olsun. Yeni yılda da, 67 yıldır olduğu gibi Türkiye Gazeteciler Sendikası avukatları olarak basın emekçileri için çalışmaya devam edeceğiz.”
Editör: TE Bilisim