Adaylar Geleceğimizi Belirleyecek Tarım Ve Çevre Politikaları AçıklasınDemokrasinin hakkıyla uygulandığı ülkelerde Sivil Toplum Kuruluşları ve Sendikaların yeri ayrıdır. Önemlidir, yaşamsaldır, demokrasinin hakkıyla uygulanabilmesi için olmazsa olmaz kurumlardır. İktidarları denetler, yanlışlıklar konusunda uyarır, halkın yanında olur, kamu yararı için canla başla güç odakları ve çıkar çevreleriyle mücadele eder. Bunlara iki örnek verelim.
İlki, Tarım Orman-İş Sendikası. Sendika, İliç’teki altın madeninde yaşananlarla ilgili olarak zehir zemberek bir açıklama yaptı. Açıklamada, Kanadalı maden firmasının işlettiği Türkiye’nin en büyük altın madeninin, “Kanun, kural tanımadan, onurlu bilim insanlarının itirazlarına kulaklarını tıkayarak, insan hayatını hiçe sayıp, suyumuzu toprağımızı zehirleyip, insanımızı öldürdüğü” vurgulanıyor. Sendika, “Sermayenin para hırsı, muktedirlerin gafleti ve şahsi emelleri sonucu Soma, Ermenek, Şirvan, Zonguldak ve daha nice yerin ardından son olarak İliç’te yüzlerce emekçi insanımız yaşamını yitirdi” diyor!
Tarım Orman-İş Sendikası, Kazaların öngörülemeyen olayları açıklamak için kullanıldığına dikkat çekip, “İliç’te yaşananların, bir kaza değil, göz göre göre yaşanan bir felaket” olduğunu savunuyor. Sendika, orada bu felaketin yaşanacağını bilim insanları, çevre savunucuları ve sivil toplum örgütlerinin yüzlerce kez dile getirilmesine rağmen, o seslere kulak verilmediğini ifade ediyor. Sendikanın bu konudaki açıklaması şöyle, “Maalesef bu riskler sadece İliç ile de sınırlı değil. İktidarın son 15 yılda verdiği 386 bin maden ruhsatının çoğu için geçerlidir. Madenlerin iktidarın çıkardığı yasalar doğrultusunda işletilmesi, halk sağlığı ve çevresel risklerin her zaman göz ardı edilmesi felaketlerin tekrar tekrar yaşanmasına sebep olacaktır. Milletin, çevrenin hakkını savunması gerekirken iktidar maalesef sermayenin takipçiliğini yapmaktadır. Son yıllarda, ülkemizde bilimsellikten uzak vahşi ve ilkel madencilik faaliyetleri sonucu meydana gelen çevre katliamı ve yitirdiğimiz canlar tüm dünyadaki maden kazalarının kayıplarının toplamından daha fazladır.”
Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü verilerine göre, 2002-2016 yılları arasında kanser vakaları erkeklerde 12, kadınlarda ise 7 buçuk kat artmış. Bu vahim veri, Tarım Orman-İş Sendikası’nın ifadesiyle, “Sömürge düzeninde toprakları yağmalanan ülkelerde bile görülmemiş!” Kavgayı bırakıp önce suçluları adalet önüne çıkaralım, benzer felaketlerin yaşanmaması için ne yapılması lazım onu tartışıp, gerekli önlemleri alalım. 
***
ADAYLARIN TARIM VE ÇEVRE POLİTİKALARI
Hızla artan dünya nüfusu ve tarım arazilerinin giderek azalması, tarımı ve tarımsal sanayii kurtarıcı bir ekonomik sektör olarak karşımıza çıkardı. Tarımsal potansiyeli en yüksek 9 ülkeden biri olmamıza rağmen, tarımın önemi yeterince kavranamadı. Stratejik önemi çok yüksek olan bu sektör, medyada ve siyasiler nezdinde kendini yeterince ifade edemiyor. Sektöre ilişkin yaşamsal karar alma süreçlerinde müdahil olamıyor; zira ekonomi politikalarını uygulayanlar üzerinde gücü ve etkisi sınırlı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki 550 milletvekili arasında tarım sektörü temsilcisi sayısının yetersizliği de ortada. 
İzmir’de 55 sektör temsilcisiyle çalışmalarını sürdüren İzmir Tarım Grubu İTG, İzmir'in tüm yerel Belediye Başkanı ve Meclis Üyesi Adaylarına açık çağrıda bulundu. Tarımda katma değer artışı sağlayan tarım politikaları ve projeler üreten ve uygulayan bir yerel yönetim anlayışı beklentisinde olduklarını vurgulayan Sivil Toplum Grubu, adaylardan bu konudaki stratejilerini ve projelerini açıklamalarını istedi. 
Türk tarım sektörünün daha güçlü ve etkili bir konuma gelmesi için Ege İhracatçı Birlikleri ile ortak hareket eden Grup, Türkiye'deki tarım ve gıda ürünleri ihracatının yüzde 25'inden fazlasını yapan bölgenin sorunlarını masaya yatırıp çözüm üretiyor. Tarımsal hasıla bakımından Konya’dan sonra ikinci sırada yer alan İzmir, ihracata yönelik gıda sektöründe, ülkemizin lokomotifi konumunda. 150 binden fazla tarımsal işletmeye sahip İzmir’de 165 değişik çeşitte bitkisel ürün yetiştiriliyor, 289 tarımsal kooperatif ve 40 tescilli coğrafi işaretiyle, süt, organik tarım ve koyun-keçi yetiştiriciliğinde öncü kent konumunda.
Siyaset üstü bir yaklaşımla yola çıkan İzmir Tarım Grubu, İzmir’in tüm belediye başkan ve meclis üyesi adaylarına yaptığı açık çağrıda, daha iyi üretim, beslenme, çevre ve gelecek için tarımın odak noktası olmasını hedefliyor. Grup, adayların ana eksenlerinden birinin tarım, gıda ve çevre olması gerektiğinin altını çiziyor. Grubun açıklaması şöyle, “İzmir’de, topraklarımıza, ağacımıza, suyumuza, yerel tohumlarımıza, üreticimize sahip çıkan, çocuklarımızın sağlıklı ve yeterli beslenmesini sağlayan, köyden-kente göçü engelleyen, sürdürülebilir gıda arzını ve adil gıda tüketimi sağlayan, girdiden-atığa tüm zincirde, tarımda katma değer artışı sağlayan tarım politikaları ve projeler üreten ve uygulayan bir yerel yönetim anlayışı beklentisindeyiz ve adayların bu konudaki stratejilerini ve projelerini bilmek istiyoruz. Her ilde, her ilçede tarım dostu, çevre dostu, çiftçi dostu yeşil belediyelere, mavi belediyelere ihtiyacımız var. Kadınların ve genç nüfusun tarım ve gıda alanında var olmalarını, girişimci olarak güçlenmelerini sağlayacak, çiftçilerin de girişimci olmasını destekleyecek belediyelere ihtiyacımız var. Tarım-turizm entegrasyonunu sağlayacak, İzmir’i gastronomide de ön plana çıkararak teruar/yöre olarak üst marka haline getirecek belediyelere ihtiyacımız var.” 
İzmir Tarım Grubu’nun bu sözlerine katılmamak mümkün mü? 
Siyasi partiler ve adayları, hemen her konuda, donanımlı ve sektörel bilgi sahibi kişilerden oluşan Sivil Toplum Örgütleri’ndeki uzmanların sözlerine kulak verirse, kendileri de ülkemiz de kazanır.