Tıp ve insan sağlığındaki gelişmeler, yenilikler ve değişiklikler "hemen her zaman" değil "her zaman" bilimsel veri akışı ve onun istatistiksel değerlendirilmeleri sonucu oluşur.

Barış Durukan

İstatistik biliminin ilerlemesi ve zaman içinde verinin daha değerli olmasını sağlayan istatistiksel yöntemlerin gelişmesi de bu duruma olumlu katkıda bulunur. Bir ilacın ya da yeni bir cerrahi tekniğin ne kadar etkili olup olmadığı, hastanın sağlığı, yaşam kalitesi ve yaşam süresine, ölüm oranlarına ne kadar etki ettiği bu istatistiksel analizler yoluyla değerlendirilir. Somut bir örnek vermek gerekirse; erken doğum ile dünyaya gelmiş prematür bebeklerde en önemli sıkıntı yetersiz akciğer gelişimidir. Bu bebeklere akciğerleri yeterli derecede gelişemediği için kendi başlarına nefes alıp vermekte zorlanırlar, çünkü akciğer dokusu hava alışverişini yapabilecek kadar yeterli olgunluğa ulaşamamıştır.

Günümüzde bu bebeklerde, gebelik son dönemlerinde anneye ve bebeğe verilen steroid (kortizol) tedavisi ile akciğer gelişimlerinin hızlıca tamamlanması ya da tama yakın olgunlaşması sağlanabilmektedir. Tabi bu durum hep böyle değildi. Özellikle 1970’li ve 1980’li yıllarda prematür doğumlu bebeklerde ölüm oranları oldukça yüksekti. Yapılan çalışmalarda steroid verilmesinin çok belirgin fayda yaratmadığı gözlemlenmişti. Ancak “Cochrane Collaboration” isimli bilimsel örgüt 1991 yılında, o zaman için yeni olan “systematic review ve meta-analiz” adlı istatistiksel yöntemi geliştirdi. Bu yöntem ile daha önce yapılmış steroid tedavisi uygulanmış prematür bebeklerle ilgili tüm çalışmaların verileri birleştirildi ve yapılan analiz steroid kullanımının çok olumlu etkileri olduğunu ortaya çıkardı. Yani örneklemdeki bebek sayısı arttığında aslında olumlu etkilerin varlığı kanıtlandı. O dönemde bu bir çığır yarattı. Derneğin logosu bu çalışmanın sonuçlarının istatistiksel analizinin grafik halidir. Çalışma sonucunda derneğin yaptığı yorum ise “keşke bu yöntemi daha önce geliştirebilseydik de birçok erken doğumlu bebeği kurtarma şansımız olsaydı” idi. O günlerden beri “Cochrane Collaboration” tıp alanında en etkin bilimsel platformlardan biridir ve birçok ihtisas alanı ve konuda bu sofistike analiz yöntemleri ile verileri incelemektedir. Bazen küçük çalışmalarda anlamlı çıkan sonuçların aslında yetersiz olduğu ve sonucun olumlu olmadığı bazen de prematür bebek örneğinde olduğu gibi anlamsız olan sonuçların aslında olumlu sonuçlara kaynak olabileceği gösterilmiştir. Yani örneklem sayısı arttıkça verinin istatistiksel değeri ve anlamı da artmaktadır. Uygun istatistiksel analiz ile bu verilerin değerlendirmesi de sonuçları değerli kılar. Tıbbın gelişim süreci tamamen bu verilerin zaman içinde takibe dayalı olarak değerlendirilmesi ve analizine dayanır. Bazen 180 derece farklı yöne evrilen tedavilerin de bu evriminin sebebi budur. Erken dönemde umut vadeden bazı tedavilerin orta uzun vadede terkedilme sebebi de budur.

Yukarıdaki örnek bu konudaki en dramatik örneklerden biridir. Burada altını çizmek istediğim tıbbi dökümantasyonun ve verinin önemidir. Tıp kanıta dayalı olarak yapılmalıdır “Evidence based medicine”. Uygulanan tedavilerin çok yönlü analizi ve gerçek sonuçlarının ortaya konması için bu verilerin sağlıklı biçimde tutulması ve analiz edilmesi gereklidir. Siz çıkıp bazılarının yaptığı gibi “bu tedavi felç yapıyor” gibi konuşamazsınız, buna “simitçi ağzıyla konuşmak” denir. Bir simit satıcısı o tedavi hakkında ne kadar biliyorsa, siz de böyle konuşuyorsanız tıbbi ve akademik birikim ve yetkinliğinizin de bu kadar olduğu açığa çıkar. Demem o ki, veri ne kadar sağlıklı kaydedilmiş ve sayıca çok ise, uygun ve sağlıklı istatistiksel yöntemlerle analiz edilmişse o kadar değerlidir. Semptomatik olarak çok fayda sağladığı gözlemlenen bir ilaç ya da cerrahi tedavi eğer hasta sağ kalımı üzerine etki etmiyor ise terk edilebilir. Ya da erken dönemde diğer tedaviye oranla daha riskli görülen bir tedavinin orta-uzun dönemde sağ kalımı arttırdığı dökümante edilmişse, bu tedavi seçeneği tercih edilebilir.

Maalesef ülkemiz tıbbi veri kayıtları ve takibi açısından oldukça kötü durumdadır. Hem bu verilerin kayıt aşamasında hem de takip aşamasında yeterli kalifiye personel olmadığı gibi, bu verilerin korunması ve tutulması için gerekli alt yapı hizmeti de sağlanmamaktadır. Benim gibi bazı hekimlerin tuttuğu bireysel kayıtlar ise ancak belli bir yere kadar değerli olur çünkü uzun dönem bu verileri takip etmek bireysel imkanların ötesindedir. Ülkemizde bu tıbbi veri kayıt ve takibine önem verilmediği gibi bir de alaya alınmaktadır. İleri derecede bilimsel olduğu iddia edilen toplantılarda bile adı büyük olan insanlar çıkıp “Ben yaptım oldu!” demektedir. Ama işte bu çok yanlıştır. Yurt dışında gavur adama sorar “Kaç hasta ile hangi verileri topladın? Takip süren ne?  Hangi istatistiksel yöntem ile bunu değerlendirdin? Uyguladığın istatistiksel yöntem uygun mu? Çalışmanın bilimsel gücü ne? Nerde yayınladın?” İşte çıkıp “ben yapıyorum oluyor işte, ben gördüm o hastalar felç oluyor” gibi simitçi ağzıyla konuşursanız gavur sizi tefe koyup çalar, siz de cehaletinizle rezil olursunuz.
Sonuç olarak “bilgi güçtür”. Bilginin güç olabilmesi için değerli olması gerekir. Değerli olması için takipli olması ve uygun şekilde dökümante edilmiş olması gereklidir. Bu da yeterli değildir. Uygun istatistiksel analiz ile yorumlanması gerekir. Bu da yeterli değildir. Bu sonuçların da değerli bir dergide yayımlanmış olması gerekir. Yani “ben yaptım oldu” derseniz size “olmadı” derler. Ülkemiz ne yazık ki bu bilimsel seviyeye halen ulaşmamıştır. Yeni jenerasyon bu konudaki eksikliklerin farkında olup kendini bu yönde geliştirme konusunda umut vadetmektedir. Ancak, bu sadece bireysel çaba ile başarılamaz, çeşitli kaynakların ve kurumların da bu konuda gerekli altyapı çalışmalarına katkıda bulunması gerekmektedir.