Hüseyin ÖZLÜK Tarihi biraz geriye götürerek, Filipinler’de yaşanan bir olaydan bahsetmek istiyorum. Ferdinand Marcos, 1917’de doğdu. Hırçın kişiliğiyle bilinen Marcos, hukuk fakültesini bitirdi. Babasına rakip olacağı bir siyasetçiyi öldürdüğü iddiasıyla 1 yıl cezaevinde yattı. Hayatı boyunca bu mağduriyeti kullanarak yükseldi. Mağdur edebiyatı tuttuğu için insanların yüzüne baka baka yalanlar söyleyerek, Japonlara esir düşüp sağ kurtulmayı başardığını anlattı. Bu yalanı zaman içerisinde ortaya çıktıysada kimse oralı olmayıp devlet başkanlığına kadar yükseldi. Doğrusu etiket ve karizmatik bir yapıya sahipti ve bunuda kullanarak, döneminin güzellik kraliçesiyle evlendi. Kendisine bir saray yaptırdı. Bu sarayla kalmayıp halkı fakirlikten kıvranırken, bir de yazlık saray yaptırdı. Bütün bunlar olurken seçim zamanı geldi çattı. Muhalefetin saray söylemleri ve fakirleşmenin giderek artmasını dile getirmeleri bir işe yaramadı. Marcos, ezici bir çoğunlukla yine devlet başkanı oldu. Aldığı bu güçle, sırf manzarasını sevdiği için bir dağın tepesine, üç katlı yeni bir saray daha yaptırdı. Eşide halkın parasını çar çur ediyordu. Ayakkabı ve mücevher tutkunluğu yüzünden, 5000 çift ayakkabı ve çekmeceler dolusu mücevherler koleksiyonu yaptı. Ekonomi çökmüştü. Halk artık çok fakirleşmişti. Evlerini kaybettikleri için parklarda bahçelerde yatan birçok aile vardı. Hal böyle iken yeni bir seçim dönemi daha geldi. Fakir seçmen kitlesine, sürekli ülkenin büyüdüğünden, yaptığı yollardan, çok yakında dünyaya hâkim olacaklarından bahsetti. Muhaliflerin, gazetecilerin ve aydınların seslerinin daha çok yükseldiği o dönemde yine kazandı. Ülkede çeşitli olaylar patlak verdi. Bu olayları bahane ederek sıkı yönetim ilan etti. Anayasayı değiştirerek bütün güçleri kendinde topladı. Çeşitli bahanelerle ordunun içini boşalttı, sonra da kendisini eleştiren kim varsa hapse tıktı. Hapishaneler asker, gazeteci, siyasetçi, öğrenci doldu… Güzel eşini, önce başkent valiliğine, sonra da Çevre Bakanlığı’na atadı(!) Bununla da yetinmedi, ülkenin en stratejik kademelerine kardeşlerini, amcalarını, yeğenlerini, kuzenlerini yerleştirdi. Geçirdiği son seçimde kaybetti ama yaptığı hilelerle yeniden başkanlığını ilan etti. Güçlü muhalefetle başa çıkamayacağını anlayınca adeta kendisine yandaş yarattığı orduya sığındı. Muhalif taraflarla ordu arasındaki iç çatışmalara son noktayı en güvendiği ülke Amerika koydu! Bütün yapılan seçimlerde hile ile devlet başkanı olduğu ortaya çıktı. Özel uçağına atlayıp kaçtı. Kaçarken yanına aldığı 24 çanta içinde külçe altın, elmas ve paraları ile İsviçre ve Amerika bankalarındaki milyon dolarlık hesap cüzdanlarıyla ülkeyi terk etti. Fakir halk, verdiği oylardan hayli pişmandı; fakat son pişmanlık fayda getirmiyordu. Halk halen sefalet içerisinde yaşamaya devam ediyor. Evet, yakın dünya tarihinde olan bu olayı okurken neleri ve kimleri hatırladığınızı tahmin etmek çok zor değil. Sizlerin aklına gelen benim de aklıma geldi. Hani geçen günlerde, Çin’den para istemeye gidip de, geçerken İstanbul’a uğrayarak, ünlü et lokantasında etleri mideye indirip, kendisi için yapılan özel purosunu tüttüren, Venezuela Başkanı Maduro. Allaha şükür ki, halkı fakirlikle boğuşurken, köylü kıs kıs kıvranırken, esnaf zırıl zırıl ağlarken, Öğrenciler inim inim inlerken; bizim bu örneklere benzer, keyif ve şatafat içerisinde gününü gün eden başkan ve yandaşları yok. Bir kez daha Allaha şükürler olsun.