Mehmet Necati GÜNGÖR Eski Milli Eğitim bakanlarımızdan Ali Naili Erdem’in tarihi konuşmalarından çıkardığım notları taktime ediyorum. Bu son yazımızla önemli bir görevi yerine getirdiğimize inanıyoruz. Umarız, Türk siyasi hayatı, bilgi ve tecrübelerden süzülen bu anekdotları dikkate alarak Cumhuriyetimizin hedeflerine uygun hareket tarzına sahip olur. “Demokrasinin henüz başlangıcındayız. 1946 yılında İsmet Paşa’nın alkışlanacak bir kararı ile demokrasiye adımımızı atık. İngiltere 1215 Magna Carta ile Fransa da 1789 ihtilali ile demokrasiye adımlarını atmışlar. Demokrasinin başlangıcını araştırdığımızda Antik çağa kadar gidiyoruz. 2. Yüzyılda düşünür Marcion “Din kitaplarını akılcı temele dayatıp sevgi denen şeyi inanış farkı ne olursa olsun bütün insanlar arasındaki ilişkilerin kaynağı yapmak gerekir” deyince özgürce yaşamak rüzgarları esmeğe başlıyor ancak Orta Çağda demokrasiyi halâ tam anlamıyla göremiyoruz. Hukuk ve ahlâk. Bu laik hukuktur. Bu hukuk inançlar karşısında yansızdır ve Tanrıyı yüce katında bırakır. Dahası hiçbir toplum adına Tanrıyı yeryüzüne indirmeye kalkmaz. Politikada hukuk ve ahlâk, siyasetin emrine girdiği an felâketler önlenemez hale gelir. Güvenlik koybulmuştur. Ve korku cehenneminin zebanileri kapınızı çalar. Nerede, ne zaman başınıza ne gelir bunu bilemezsiniz. Bu felâketten kurtulmak için Cumhuriyeti kuranlar yargı erkinin bağımsız ve yansız olması için bir ömür vermişlerdir. Bilinmelidir ki hukuk adaletle bütünleştiği zaman politika aydınlık günlerin havasını vermeğe başlar. Mahatma Gandi “Adalet Tanrının adıdır.” Diyor. Bizim Meclisimizde “Adalet mülkün-toplum düzeninin temelidir” yazılıdır. Siyaset adamının ihmal edemeyeceği görev adaleti korumak olmalıdır. Özgürlüğe dayanmayan politika gerçek politika değildir. Politikada batıda gelişen ve demokrasinin vazgeçilmez olarak vazettiği özgürlükler göz ardı edilir de fikirler boğulur, yalan ve tehdit artarsa, şahsiyetsizlik irtibat görürde yalakalık alkışlanırsa demokrasi yöneten bir rejim olmaktan çıkar. Kokokrasi olur. Gerçek demokraside politikacı hasmının gözünü oyan değildir. Sevgisini ona aşılayabilen kimsedir. Churchill’den bir örnek vermek istiyorum; Avam kamarasında konuşurken kendisine laf atan parlamentere “dilini eşek arıları soksun” deyince Meclis Başkanı konuşmasını düzeltmesini istemiş. Churchill konuşmasını şu şekilde düzeltmiş: “Dilini bal yapmayan arılar soksun.” Modern gerçek politikada dil budur. Sokak kavgalarını varlıklarında kanıtlamaya çalışanlar hiçbir zaman politikacı olamaz. Ama böyleleri hep vardır. Oysa Foerster “politikacı bir centilmendir” demiştir. Ben de içimden gelen bir sesle sizleri centilmenler olarak selamlıyorum. İyi ki varsınız. Allah’a emanet olunuz.”