Utku ŞENSOY / 2016 ‘nın son günlerinde Eskişehir’den gelen haber hepimizi tiksindirmişti. Öz kızı 16 yaşındaki N.K.’ya tecavüz ettiği iddiasıyla yargılanan baba C.K, 48 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı! Bir başka benzer haber ise İsparta› dan geldi; Gelendost İlçesi›nde gelini 35 yaşındaki K.S.›yle zorla cinsel ilişkiye girdiği ve başkalarıyla da birlikte olmaya zorladığı iddiasıyla yargılanan 56 yaşındaki H.H. S., 27 yıl 1 ay hapisle cezalandırıldı. Mahkeme heyeti kadının nikahlı eşi hakkında ise ‹fuhşa aracılık etmekten savcılığa suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi. Ailenin, ahlakın tefessüh ettiğinin göstergesi olan iki farklı haber. Birinde ailenin temel direği, aileyi korumakla görevli baba kızının iffetine zarar veriyor, diğerinde kayınpeder.  O kayınpeder geline zorla tecavüz etmekle kalmıyor, kadını başkalarıyla da birlikte olmaya zorluyor. Kadının nikahlı kocası olacak şahıs ise, babasının karısına yaptıklarını desteklemiş ki o da fuhuşa aracılıktan mahkeme karşısında. Bu iki farklı yaşanmışlığı, iğrençliği münferit sınıfına tasnif edip geçiştiremeyiz. Bu ve benzer üçüncü sayfa haberlerinin hemen her gün farklı örnekleriyle yüzleşmekteyiz. İşin daha da kötüsü bu ve benzerleri sadece yargıya intikal eden, basında yer alanları. Ya diğerleri? Aile içi şiddet ve baskılarla gün yüzüne çıkmayan gerçekler. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, bugün görünenler buzdağının su yüzündekileridir. Anlamakta algılamakta gerçekten zorlanıyorum. Genel olarak muhafazakar aile yapısına sahip, hatta taassup içinde ve dini bütünlüğüyle övünen bir toplum olarak biz ne ara bu hale geldik? Edep yahu demekten kendimi alamıyorum. *** Eğitimin, müfredatın yeniden şekillendirilmesi, yıllardır süregelen “yazboz tahtası” eleştirileri gündemdeyken aklıma bizim dönemimizdeki dersler geldi. 60’lı yıllarda ilkokulda “Hal ve gidiş” ortaokulda “Ahlak” dersi vardı. Dikkatinizi çekerim “Din ve ahlak” değil sadece Ahlak dersi vardı ve o dersler için psikolog öğretmenler ağırlıktaydı. Bu derslerde 6-14 yaş aralığındaki öğrenciyi öğretmeni birinci sınıftan liseye kadar gözlemler, hal ve gidişattaki sorunlara çözüm getirir, doğru bireyin nasıl olması, toplumla uyum içinde nasıl davranması gerektiğini öğretir, raydan çıkmaya meyilli, aile terbiyesi eksik kalmış öğrencilere doğru yol gösterilirdi. Gözlemlenen, eğitimli kadrolar tarafından yakın markaja alınan öğrencinin sadece okul içinde değil okul dışında ve aile içindeki durumu da sorgulanır, sorunlara aile ile birlikte çözüm aranırdı. Bugün batıdaki ciddi toplumlarda (Amerikan sistemi hariç) yapılan eğitim bu şekildedir. Bu toplumlardaki türlü çarpıklıkları her boyutu ile eleştirebiliriz. Ancak o toplumlarda hangi siyasi iktidar olursa olsun ülkenin geleceği çocukların, toplumun en önemli bireyi olduğu ve onun geleceği için tüm imkanların seferber edilerek korunması, özgür, çağdaş bireyler olarak yetiştirilmesi gerektiği konusunda asla farklı ve bilim dışı metotları uygulamaya koymazlar. Gerek Fransa’daki üniversite eğitim yıllarımdan, gerekse dışişlerindeki görevli olduğum sürede, Türk vatandaşlarının çocuklarına yönelik uygulamalarda; orada devletin, öğretmen ve okul eliyle öğrenci üzerinde aile kadar yetkiye sahip olduğuna ve bu gücünü her anlamda kullanmaktan imtina etmediğine tanık oldum. Aynı zamanda iyi bir pedagog olan öğretmen ve okul yönetimi öğrencinin, davranış bozukluğu sergilemesi ya da aile içi baskı-şiddet-taciz vb. sorunların altında ezilmiş olduğuna ilişkin şüphelerinin bulunması halinde, devletin ilgili birimlerinden donanımlı, çocuk psikoloğu-psikiyatrların müdahalesini ivedilikle sağlayıp, toplumun önemli bir bireyi olan öğrencinin-çocuğun sorununa hızla çözüm getirir ve sorumluların yargıya intikal ettirilip, gereken cezanın verilmesini sağlar. Zira toplumun geleceği olarak yetiştirilen birey (öğrenci-çocuk) salt o ailenin inisiyatifine bırakılamayacak kadar önemlidir. Özetle, batının eğitime ciddi bilimsel çözümlerle yaklaşan, geleceğine yatırım yapan toplumlarında; *Aile çok önemlidir ancak çocuk, bazı ailelerin bakış açısıyla “saldım çayıra mevlam kayıra” durumunda asla yüzüstü bırakılmaz. *Çocuğun çağdaş, bilimsel eğitim alması hayatidir, ancak ailenin talepleri doğrultusunda dini eğitim de önemlidir. Hatta bazı ailelerin tercihleri doğrultusunda en ön sırada da gelebilir ancak, “hoca efendinin kursuna ver kurtul” durumlarıyla asla geçiştirilemeyecek, müsamaha edilemeyecek kadar sıkı denetimde olması gereken ciddi bir iştir. Kanımca bugün eğitimizdeki en önemli eksiklik; toplum içinde yaşam ve davranış, ahlak ve dürüstlük ve ileride özgür bir birey olmanın getireceği sorumlulukları verecek müfredat programı ve bunu öğretecek kadroların olmayışı. Yıllardır tüm bunları salt din dersi üzerinden verme çabasının yeterli olmadığını görebilmek için gazetelerin üçüncü sayfalarına bakmak yeterli olacaktır. Gençlerimizi ezberden kurtaracak, yaratıcılığın desteklendiği, sorgulayan, analiz ve sentez yapabilen, analitik düşünceyi hedefleyen çağdaş eğitim sistemine kavuşamadığımız sürece, ileri toplumlar düzeyine ulaşabilmek dolayısıyla da, ekonomimizi bırakın ilk 20’den ilk 10 düzeyine çıkarabilmek bugünkü seviyesinde bile tutabilmek ne yazık ki hayalcilik olur.