Mehmet Necati GÜNGÖR CHP İstanbul Milletvekili İlhan Kesici, mesajlarını ambalajlamayı çok iyi başarabilen bir siyasetçi. Konuşmasının içeriğine fıkralar ve halk deyimleri serpiştiriyor. Dolayısıyla, dinleyenlerin dikkatleri hep üstünde oluyor. Kesici, geçen gün 2020 bütçesinin tümü üzerinde partisi adına bir konuşma yaptı. Meclise adeta bir ekonomi dersi verdi. Ne iktidar sıralarından, ne muhalefetten çıt çıktı. Herkes ilgi ile bu konuşmayı dinledi. Hemen belirtelim; Kesici eski Planlama Teşkilâtı Müsteşarıdır. Bu makama uzmanlıktan itibaren tırmana tırmana gelmiştir. Ekonomiye vukufiyeti gayet fazladır. Rakamlarla konuşur. Biz bu yazımızda, Sayın Kesici’nin ekonomimizin içinde bulunduğu durumu resmeden fıkralarını nakledeceğiz. “Daha önce ben bu tür hesaplarla ilgili bir Erzurum ağzı söylemiştim , o arzuyu umumi üstüne arz etmek istiyorum tekrar. Bu bizde de yine var: Ettekraruahsen, tekrar iyidir; velev kane yüz seksen, velev ki yüz seksen kere de tekrar olsa iyidir. Bu bakımdan iyi. Erzurumlu esnaf, tabii, bizim esnaf.Tüccar para kazandığı zaman gözünü hacca diker, hacca gitmeye diker, Erzurumlu da bu dert içerisinde. Muhasebecisi işte hesap kitap yaptı -biraz önce yüzde 846’lık artışa benzeyen bir hesap getirmişler önüne- baktı, çok hoşuna gitti, dedi: “Hesaba bakirem, hac lazım olmuş, tamam.” Birde şimdi, benim gibi bir adam gelmiş olsun. “Efendim, ya bu işin aslı, esası böyle değil şöyledir.” O zaman dedi: “Cüzdana bakirem, zekete muhtaç.” Cüzdana baktı, zekâta muhtaç. Şimdi bu hesaplar biraz böyle hesaplar. “Ekonomiyle ilgili 5-6 tane bakanımız varken mesela, tek bir ayın ihracatında küçük bir yüzde artış veya mevsimsel hâle göre bir ihracat artışı olduğu zaman bakan seviyesindeki arkadaşlarımız yeri göğü inletiyorlardı “İhracatta dünyanın 1’incisi olduk, Çin’i geçtik, Maçin’i geçtik.” Mars’ta bir şey varsa mesela “Onu da geçtik.” Falan diye… Kars’ta bir laf var, bu günlerde de bu kaz muhabbeti vardır: “Kazın cücüğü güzün sayılır.” diye. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Yani kaz, bahar da geldi, o zaman “Kazın kaç tane cücüğü var?” “Bu kadar.” dersiniz ama süreç içerisinde bir kısmını yel alır, bir kısmını sel alır, bir kısmını tilki kapar, bir kısmını komşu bahçelerdeki çocuklar çalar. O yüzden, kazın cücüğü güzün sayılır. Yani “Bir aylık ihracatı böyle ettik, Çin’i geçtik. Öbür aylık ithalatı böyle ettik, Maçin’i geçtik.” Yok. Güz ne zaman oldu? Güz, şimdi, bugün yani on yedi tam yıl AK PARTİ iktidarı. On yedi tam yılı tamamladık, güz geldi -zaten güz mevsimindeyiz- şimdi kazın cücüğünü sayalım. İhracatımız ithalatımızın arasındaki fark 1 trilyon 50 milyar dolar. Ya, hafazanallah yani değil mi? Dış ticaret açığımız, 1 trilyon 50 milyar dolar. Peki, ihracatımız ne kadarmış? 2 trilyon 100. İthalatımız ne kadarmış? 3 trilyon 100, aradaki fark 1 trilyon. Dış ticaret açığı, ihracatının tam yarısı kadar olan dünyada medeni tek bir tane ülke yoktur. Yani gayri medenisi de yoktur. “Yani bir Atatürk Barajı şu demek arkadaşlar: Ben hafızalarınızı da tazelemek sadedinde de söyleyeyim, maliyeti 4 milyar dolar, arkasında biriktirdiği suyla her yıl 10 milyon dönüm arazi suluyor, 10 milyon dönüm; yirmi yedi yılda elde ettiğimiz elektrik enerjisi 250 milyar kilovatsaat, 250 milyar kilovatsaat. Bütün bunun karşılığında elde ettiğimiz rakam 25 milyar dolar yani 4 milyar dolar harcadık, yirmi yedi yılda 6 katı bir rakamı bize getiri olarak getirdi. Proje dediğiniz budur, değil mi? Şimdi, bu on yedi yılda Allah rızası için bir tane böyle bir şey göstermek mümkün mü? Değil.” (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Şimdi, değerli milletvekilleri, biraz bu faiz filan vesaire yani benim çalışırken de canımı acıtıyor, burada size arz ederken de konuşurken de canımı acıtıyor; Allah bilir, sizin de canınız bir yerlerde acımış olabilir. “Dış borca ödenen faiz 17 yılda 173 milyar dolar. Devletin ödediği faiz 115 tane Atatürk Barajı yapar. ” Bu hadiseyi biraz yumuşatmak için küçük bir fıkra anlatmak istiyorum. 1990’lar… Hâliyle, fıkranın taraflarından birisi Amerikalı olur; Amerikalı, zengin birisi. 4 motorlu bir jetle bizim buralarda da dolaşıyor, altımızdaki Orta Doğu coğrafyasında da dolaşıyor, Arap Yarımadası’nda da dolaşıyor. Diyelim ki Yemen civarında bir yerde olmuş olsun; 4 motordan 1’i stop ediyor. Kuleyi arıyor, kuleyi aradı: “Selamünaleyküm ey kule!” “Aleyna ve aleykümselam ey Yanki!” Muhabbet güzel, böyle yürüyor. Diyor ki: “Ya kule, benim 4 motorlu bir jetim var; 1 motor stop etti. Ben bu işlerde huzursuz olurum. Mümkün olan en uygun, en yakın havaalanına beni indir.” Kuleden cevap: “Sen merak etme, keyfine bak.” Bunun İngilizcesi “Don’t worry, be happy.” Bob Marley diye melez bir şarkıcı var 1990’larda; bu “Don’t worry, be happy”onun şarkısıdır, bütün dünyayı kasıp kavuran bir şarkı. Amerikalının çok hoşuna gidiyor “Ya, biz Orta Doğu’daki bu insanları küçümsüyoruz. Bak, adam hem teknolojiyi en son haliyle kullanıyor; kuleyi yönetiyor, uçakları yönetiyor, hava trafiğini yönetiyor hem de bizim Bob Marley’in şarkısı ta buralara kadar gelmiş, adam bir de bunu biliyor.” Yani bu çok hoşuna gidiyor. Neyse, bir müddet daha gitti, 2’nci motor stop etti; aynı mükâleme. 3’üncü motor stop etti; aynı mükâleme. 4’üncü motor da stop etti; kuleyi canhıraş tekrar aradı: “Ey kule, selamünaleyküm.” “Aleykümselam.” “4’üncü motor da stop etti, beni acele yere indir.” Kuleden cevap, “Don’t worry” bölümü tamam: “Merak etme…” Fakat burada “be happy” yok, onun yerine başka bir laf var: “Repeat after me…” yani “Ben ne dersem onu tekrar et.” “Olur.” “Eşhedü en lailahe illallah…” (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Şimdi, eninde sonunda bu işlerin, 4’üncü motorun da sıkıntıya gireceği böyle bir vadeden Allah korusun bizi. (CHP sıralarından alkışlar) Bu işsizlikle ilgili demin -hangi arkadaşımız o; Ahmet Aydın, Ahmet Yıldız olabilir, evet- “İşsizlikle ilgili bir söz var mı?” filan dedi, ben de dedim “Var.” Ona da Bayburt’tan, bu sefer Bayburt’tan gelsin laf. Şimdi, Bayburtlu işsiz. Çok daralır yani insanlar, evde otursan oturamazsın, çarşıya çıksan çıkamazsın filan. Bayburtlu bir arkadaşıyla dertleşiyor: “Yav çarşıya çıkırem darlanirem; eve dönirem, evde de horlanirem.” Yani çarşıya gidiyor daralıyor adam, kahvede mi otursun, daha ne yapacağı belli değil, oturamıyor; eve geliyor, hanımdan azar işitiyor, hanım tarafından horlanıyor. Kesici, konuşmasını rahmetli annesine ait bir deyimle kapattı. O deyim bizim Erzurum’da da kullanılır. “Kuru çula oturmak.” İflas eden esnaf veya tüccarlar için kullanılan bir deyim. “İktidar bizi kuru çula oturttu” demek istedi. Yazı biraz uzun oldu. Farkındayım. Ama, sıkılmadan okuyacağınızdan eminim.