Ezineli Yahya ÇavuşÇanakkale'nin kahraman komutanlarından Albay Halil Sami Beyden bir anı;
Karargâhından çıkmış, gezinip, ufukları gözetleyip açılmaya çalışıyordu. Bu esnada yanına Binbaşı Mahmut Sabri Bey yaklaştı. Önce bir topuk selamı verdi ardından konuyu açtı:
– Komutanım! Askerlerimizden Ezineli Yahya Çavuş sizinle görüşmek istiyor!
Halil Sami doğal olağandışı bir taleple karşı karşıyaydı. Şaşırdı.
– Konu nedir Binbaşı? Çavuş’ un bir sorunu mu var?
Halil Sabri başını iki yana sallayarak cevapladı:
– Hayır, komutanım, sorunu yok. Ancak sizin cevaplayabileceğiniz bir sorusu var.
Halil Sami onayladı:
– Gelsin.
Albay Halil Sami BeyBu, Yahya Çavuş’ un ilk görüşme talebi değildi. Üçüncü girişimiydi. Ve kendisinin muhatap alınmamasına içerlemeye başlamıştı. Tam bu duygular içinde dönerken Binbaşı Mahmut Sabri Beyin posta eri beklediği haberi getirdi; 
– Komutan sizi karargâhta bekliyor.
Yahya Çavuş için heyecanın en büyüğüydü bu. Etrafındaki arkadaşlarında aniden bir hareketlenme oldu. Yahya Çavuş zıpkın gibi fırlamıştı ayağa. Az sonra komutanla görüşecekti. Albay’la görüşmek! Herkese nasip olmazdı. Hızlı adımlarla karargâha ulaştı. Kapıyı, yaverin yönlendirmesi ile buldu, içindeki ürpertilerin verdiği titreme ile çaldı ve açtı. Kendisini bir anda karşısında bulduğu, gürbüz ve güçlü yapısıyla heybetli bakışları askeri büyüleyen komutan Albay Halil Sami, ayakta, gözlerini üzerine dikmiş bekliyordu.
Yahya Çavuş topuk selamı verdi. Elini sert bir hareketle alnına götürerek ileri çıkan göğsüne doldurduğu nefesi gür bir tekmil verirken boşalttı:
– Yahya Çavuş, Ezine. Emredin Komutanım!
Albay Halil Sami doğrudan konuya girdi:
– Çavuş, nedir benimle konuşmak istediğin?
İşte zamanı gelmişti. Konuşmanın zamanıydı:
– Komutanım, benimle konuşmak lütfunda bulunduğunuz için minnettarım.
– Önemli değil Çavuş. Anlat bakalım.
Daha rahatlamış halde konuşmaya başladı Yahya:
– Komutanım, benim memleketim Ezine’dir. Benimle aynı görüşte olan bazı hemşirelerimle şöyle düşündük; biz gönüllü olarak en uç siperlere gitmek arzusundayız. Eğer izin verirseniz, memleketimize ayak basma cüretkârlığını gösterecek düşmanı ilk önce biz karşılamak isteriz. Öleceksek ilk biz ölelim. Zira şunu biliyoruz ki; düşman bizi yenerse evlerimiz, hanımlarımız, tüm yakınlarımız tehlikede kalacaktır. Bunun farkındayız. Bu konuyu arz etmek üzere sizinle görüşmek istemiştim. Düşmanı hem biraz oyalarız. Öyle rahat rahat çıkıp yürüyemesinler vatanımızda. Memleket sahipsiz kalmış gibi, kendimizi suçlu hissediyoruz.
Halil Sami Bey böyle bir teklif beklemiyordu. Şaşırdı. Kendi düşüncelerini bir samimi vatan evladın nasıl da kendi dilince anlatıvermişti! Duygulanmıştı. Kendini sağlam tutma üzerine idmanlı olmasa, bırakıverecek gözpınarlarını, sarılı verecekti Çavuş’a. Bu kısa sessizliğin içinde Yahya Çavuş’un bir kaya dikliğinde duruşunu süzdü bir yandan. Bu ne korkusuzluk ne cesaretti! Kısa bir süre düşündü.
– Çavuş, siz benden ölümünüze ferman istiyorsunuz!
Yahya Çavuş hemen karşılık verdi:
– Komutanım, biz namusumuz için ölmeye geldik. Milletimizden aldığımızın borcunu vermeye geldik. Burada oyuna gelmediğimizi biliyoruz komutanım. Emri Hak neyse olur. Biz emrinizi bekliyoruz!
Bu sözler Albay Halil Sami’nin yüreğinde bir bomba gibi infilak etmişti adeta. Komutan, arkasını döndü. Dudaklarını ısırıyordu. Kendisini toparlamaya çalışarak bu yiğit askere, bu cesur yürek çavuşa yeniden döndü ve kararını bildirdi:
– Peki Çavuş… Yanında gönüllülerden iki takım kur. Düşmanı elinizden geldiğince oyalayın. Sizin bu gayretiniz, fedakârlığınız bize hem zaman kazandıracak hem de düşmanı şaşırtacaktır. Allah yardımcınız olsun. 
Yahya Çavuş aldığı emrin sevinciyle gür bir selam daha çaktı:
– Sağ olun Komutanım!
Yahya, koşar adım birliğine doğru ilerlerken, Halil Sami şehadet gönüllüsü askere saygı gözyaşlarını bırakıvermişti. 
Ezineli Yahya Çavuş, 25 Nisan 1915 sabahı Ertuğrul Koyu’na düşman askerlerinin yaptığı çıkarmada 3 bin askerden oluşan İngiliz kuvvetini komutasındaki 67 askeriyle sahilde durdurarak çıkarmanın başarısız olmasını sağladı. Yahya Çavuş, 4 Haziran 1915'te yapılan 3. Kirte Muharebelerinde süngü taarruzu esnasında ağır bir yara alıp hastaneye kaldırıldı, ertesi günü şehit oldu. 
Kaynak: ÇSATT-Çanakkale Savaşları Araştırma ve Tanıtma Topluluğu
Atalarımız böylesi mert, şerefli, onurlu, yiğit ve vatan sevdası dolu insanlardı. Küçük şahsi veya siyasi hesap ve çıkarlar için birbirimizi yediğimiz, ovasının, ormanının, sahillerinin talanına göz yumduğumuz bu toprakların nasıl savunulduğunu, dedelerimizin kanı pahasına bu yurdu kutsal bir abide gibi nasıl koruduğunu hatırlamakta yarar var. Birinci Dünya Savaşı sırasında 18 Mart 1915’de Mustafa Kemal Atatürk'ün komutanlığında zafer ile noktalanan Çanakkale Deniz Savaşları'nın yıldönümü haftasında bu destansı yaşanmışlığı paylaşmak istedik. Vatan uğruna şehit olanların ruhları şad olsun, onlara olan minnet ve şükran borcumuz ebediyete kadar ödenemez.