A Milli Takım’a Avrupa’nın kapısını açan Hırvatistan zaferi… Süper Lig’in yaygın oyun karakteri… Teknik adamların tabiriyle “geçiş futbolu”ndan söz ediyorum. Savunmada kapanırken topu rakibe bırakıp, sonra kaptığın anda iki-üç seri pasla gole ulaşmak, son zamanların yükselen değeri.
Geçen perşembe deplasmandaki maçta topla oynama oranı Hırvatistan’ın yüzde 63, Türkiye’nin yüzde 37’ydi. Ev sahibi ekip 595, Bizim Çocuklar 321 isabetli pas yaptı. 90 dakikanın sonunda ise kazanan Türkiye oldu.
Ligimizden de Karadeniz derbisini ele alalım. Topla oynama oranı ev sahibi Çaykur Rizespor’un yüzde 30, Yılport Samsunspor’un yüzde 70. İsabetli pas sayıları da 231’e 527 gibi açık ara konuk takım lehine. Skor tabelasına bakıyoruz, yine 1-0 ve topla az oynayan ekibin lehine.
Ankaragücü de özellikle geçen sezonun ikinci yarısından itibaren geçiş futbolunu tercih ediyordu. İki hafta önce görevden ayrılan Teknik Direktör Tolunay Kafkas her cümlesine “pres ve karşı pres” diye başlıyordu. Onun amacı da topu rakibe bırakmak, sonra tam saha presle bir noktada kapmak ve hızlı forvetlerle golü bulmaktı.
Peki Kafkas bu oyun planıyla niçin sonuca ulaşamadı? Her şeyden önemlisi, sahadaki uygulayıcıların neyi ne amaçla yaptığını iyi anlaması. Futbolcular presin “amaç değil, araç” olduğunu kavrayamazlarsa, bu oyun anlayışında şuursuz pres lüzumsuz faullerle sonuçlanır. Ankaragücü’nde de öyle oldu. Ceza sahası çevresinde rakibin yakaladığı serbest vuruşlar kalede pozisyonla ve golle sonuçlandı. Tam tersine, oyuncuların pres yaparken faulden sakındığı durumlarda da rakipler kolayca Ankaragücü kalesine ulaştı, tehlike üstüne tehlike yarattı. Çünkü top zaten onlardaydı.
Örnek vermek gerekirse, kaybedilen Kasımpaşa deplasmanında 15, Fenerbahçe karşısında ise 14 faul yapmıştı Ankaragücü. Yeni teknik direktör Emre Belözoğlu ise geçiş futbolu yerine taraftarın özlem duyduğu “topa sahip olma” anlayışını tercih etti. Rakip 10 faul yaparken, sarı lacivertliler 90 dakikayı sadece 1 faulle tamamladı, sahadan 3-0 galibiyetle ayrıldı.
Futbolda taktik her zaman tutmuyor, istatistik de her zaman kazananın yanında olmuyor. Birçok takım geçiş futboluna yönelirken, Belözoğlu’nun ve taraftarın gönlündeki yeni oyun planı Ankaragücü’nün mevcut kadrosuyla örtüşüp başarıyı getirecek mi? Onu zaman gösterecek.
Bir de önceki yazıda bahsettiğim “hoca değiştiren takım ilk maçları kazanır” durumu var atlanmaması gereken. Hem Montella hem de Belözoğlu geçiş dönemlerine fantastik galibiyetlerle başladı. Yüzleri ilerleyen haftalarda da gülecek mi? Onu da zaman gösterecek.