Yusuf KANLI  Zor günlerden, kararların üretilmesi ve dayanışma içerisinde uygulanmasının gerektiği bir dönemden geçmekteyiz. Durumun nezaketini fark etmek, sağıyla, soluyla yeni ve gerçekçi değerlendirmeler yapmak, siyaset belgeleri hazırlamak şart olmuştur. Hem kamu sektörü yapısal ve finansal yeniden yapılanması, hem de milli davanın mihenk taşlarının sağlamlaştırılması, sürprizlere karşı tedbir alınması gerekmektedir. Ne yazık ki cumhurbaşkanlığında sorun var. Hassasiyetleri yansıtacak, güven verecek, günün sonunda Rumlarla empati yapan değil, uğruna ne canlar verdiğimiz hak ve çıkarlarımızı, güvenliğimizi ve yarınımızı garantiye alacağından emin olduğumuz birisine ihtiyaç var… Hükümet de maalesef dört başlı olmasının bir avantaj olduğunu unutup, beceriksizlik denizinde sürüklenmekte. Oysa KKTC halkı bu konulara yoğunlaşmak, erken cumhurbaşkanlığı seçimini, iktidar alternatiflerini konuşmak, tartışmak yerine afaki konularla vakit kaybediyor. Üzücü bir şekilde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 35’nci kuruluş yıldönümü bir kez daha, sanki bir anlamı varmış gibi, bağımsızlığın hangi amaçla ilan edildiği tartışmasına sahne oldu. 14 Kasım 1983 akşamı Cumhurbaşkanlığı’nda tüm milletvekillerine verilen yemek, o yemekteki irade beyanı ve takip eden tartışmalar, kimin elini, kimin parmağını kaldırarak oybirliği ile KKTC’nin ilanı ve akabinde yastıklara gömülüp ağlayanlar falan tekrar hatırlandı. KKTC’nin cumhurbaşkanlığında iki dönemi dolan Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş’ın tekrar seçilmesi için yapıldığını iddia edenler de oldu, dönemin yeni seçilen Başbakanı Turgut Özal’ın bağımsızlık deklarasyonunu sıcak patates gibi kucağında bulduğunu hatırlatanlar da. 35 yıl sonra, üstelik ölümünden yıllar sonra hala daha Denktaş düşmanlığı yapmanın, “fırsat bulduk vuralım tüm gücümüzle” aymazlığının kime ne yararı olacak? O gece kim ağlamış, kendisini biliyor, ne ifade eder? Daha sonra cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmuş ise bu arkadaşlar ve hala daha ağlıyorlar ise, iş başka tabii. Ama yine de kendilerini ilgilendirir. KKTC bir gerçektir ve bu gerçek 35 yıldır dimdik ayaktadır. İsteseler de istemeseler de, hatta bazıları yıldönümünde Rum tarafına gitseler de, KKTC bir gerçektir. Olur ya bir gün bir şekilde bu adada çözüm olacak ise, KKTC o çözümün parçası olacak ve yaşamaya devam edecektir. KKTC’yi ortadan kaldırmaya ne Rum kesiminin ne de Kıbrıs Türkler arasındaki Rum sevicilerin gücü yetmeyecektir. 35’nci yıl dönümün kutlu olsun KKTC. Kıbrıs Türk halkının insanca yaşam, eşitlik ve hürriyet mücadelesinin önde gelenleri, “Ağrı” Doktor Fazıl Küçük, “Toros” Rauf R. Denktaş, Burhan Nalbantoğlu, Kemal Tanrısevdi Daniş Karabelen, İsmail Tansu, ve tabii Mehmet Ertuğruloğlu’na, kanlarını, canlarını feda eden şehit mücahitlere, gazilerimize şükran duyuyoruz. Tabii ki KKTC’de konjektürel sorunlar vardır. Hayat pahalılığı, yönetimsel fiyaskolar, başarısızlıklar, öncelik bozukluğu, kaynak ısrafı ve sair sorunlar tabii ki göz ardı edilemez. Üniversitelerdeki sorunlar, gazinolardaki fahişeler, ekilmeyen tarlalar ve hatta yağmur yağınca yollarda oluşan su tuzakları da patatesin kilosunun 20 liraya çıkması, hıyar fiyatının 10 lirayı geçmesi tabii ki önemli. TL değil de Euro kullanılsa KKTC’de sanki sorun kalmayacakmış gibi martaval atan bazı siyasetçiler olsa da, meselenin esasında sağlam bir yapısal reform, ekonomik dönüşüm ve kendi ayakları üzerinde duran bir ekonomiye ulaşmadan geçtiğini her halde artık herkes görebilmektedir. Yine de dünü hatırlayanlar, Kıbrıs Türk halkının 150 dolar kişi başı gelir seviyesinden geldiğini unutmayanlar, mevcut durumun esasında yadsınamayacak ölçüde refahı da içerdiğini kabul edeceklerdir. Sorunlar vardır ama yarın dünden iyi, öbür gün yarından iyi olacaktır. Kıbrıs sorunu çok önemli bir aşamaya geçmiş durumda. Kapalı kapılar arkasında, dolaylı temaslarla bir şeyler kotarılmaya çalışılıyor. Kıbrıs Rum Komünist partisi – Nikos Anastasiades hükümetine fiili destek verse de resmi olarak ana muhalefet partisi – AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu bu hafta Ankara’da olacak. Bazı temaslar ardından bir düşünce kuruluşunun etkinliğinde de konuşmacı olacak. Enteresan bir gelişme. Diğer yandan Exon Mobil Kıbrıs-Mısır arasında ilan edilen 10’ncu parselde sondaja hazırlanıyor. Akara kızgın, sonuçları hakkında Exon Mobil’e hatırlatma yaptı, Rumlara tek yanlı faaliyetlere müsamaha edilmeyeceği cevabı verildi. Ankara’nın “KKTC kıta sahanlığında arama yapacağız” açıklaması, bu açıdan oldukça önemli. Tabii Türkiye’nin Kıbrıs Rum hidrokarbon faaliyetlerine katılan firmaları boykot edeceği tehdidi ne ölçüde uygulamaya sokulur, bilemeyiz. Ancak, şimdiye kadar atılamayan bu adım doğaldır ki askeri tedbirlerden çok daha iyi sonuç verebilir. Exon Mobil çalışmasının yaklaşık üç ayda sonuç vereceği haberleriyle, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in hızlandırılmış ve Crans Montana mirası Guterres Çerçevesinin referans şartları ile genişletilmesiyle oluşacak ve üç aylık takvimle hızlandırılmış yeni bir süreç düşündüğü haberleri ne de güzel örtüşüyor değil mi? Konu tabii ki KKTC niye ilan edildi gibi suni bir tartışma ile vakit harcayacak kadar basit değil. Bir şeyler oluyor. Kapalı kapılar ardında, Kıbrıs Türk halkından saklayarak ve arada bir beylik mesajlarla sanki eşit politik haklara, güvenliğe ve Türkiye’nin garantörlüğüne sahip çıkılıyormuş görüntüsü sergilenerek. Halbuki, Rum tarafı her üç konuda da milim gerilemiş değil pozisyonundan. Sıfır asker, sıfır garanti yanı sıra hükümette etkinlik adına eşit ve etkin güç paylaşımını da reddediyor Rum kesimi… KKTC meclisi belki de fazla geç olmadan Kıbrıs meselesini görüşme konusu yapıp, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın görüşmeci yetkisini tartışmalıdır. Her zamankinden fazla dayanışma içinde olmaya, kararlılığa ihtiyaç vardır. Afaki ve zamanaşımı olmuş konularla vakit kaybetmenin anlamı yok.