Hüseyin ÖZLÜK Geçen günler de Emekli Albay Ali Karlık’ı ziyarete gittim. Keyifli geçen 2 saatlik sohbetimiz esnasında, 1994 yılında görevli olarak gittiği Azerbaycan ziyaretinden söz etti. Gezi esnasında, Azerbaycanlı bir profesör ile karşılaşmış. Profesör, “Türkiye’de bir kadın var, çoğu erkekten daha erkek, yürekli, cesaretli, bir o kadar da kibar, hoş görülü ve yumuşak. Hakiki bir vatan sever. Milliyetçi ve Türkçü. Atatürk, Türklük, milliyetçilik, ülküdaşlık kelimelerini hiç ağzından eksik etmiyor. Verdiği konferanslarla adeta hepimizi büyüledi. Türklüğü o kadar muhteşem bir şekilde ifade etti ki, onu dinleyen Türk olmayanlar bile bu konuşmadan sonra, kendilerinin niçin Türk doğmadıklarınahayıflanıyorlardı. Ben konusuna hakim bu kadar muhteşem bir Türk kadını ile karşılaşmadım desem yeridir.” Ali Karlık, merakını gizlemeyerek sormuş, “Kim bu Türk kadını?” Profesör, “Meral Akşener.” Yanıtını vermiş. Ali Karlık, “Türkiye’ye döndükten sonra ilk kez duyduğum bu ismi merak etmiştim. Araştırmaya başladım. Eğitimci olduğunu öğrendim. Yazdığı yazı ve makaleleri bulup, dikkatle okumaya başladım. Gerçekten Türklük, milliyetçilik hakkındaki düşünceleri, bilgi yüklü bir kişiliğe sahip olduğunu gösteriyor, gelecek vadediyordu. İlerleyen günlerde, onun ismini İçişleri Bakanı olarak gördüğümde, ne kadar çok sevindiğimi anlatamam. Onu artık gazetelerden takip ediyordum. Güneydoğu’ya gidiyor, korkusuzca mevzilere giriyor, askerlerimizle fırsat buldukça bir araya geliyordu. Zübeyde Hanım Şehit Analarını Koruma Vakfı’nı kurduğunu öğrendim. Bu vakfın faaliyetlerini takip ettim. Şehit ana ve eşlerine ulaşıyor, onlarla sürekli bir araya geliyordu ve şehit çocuklarına burslar temin ediyordu. Gazilerin hayatlarını daha iyi bir şekilde idame ettirebilmeleri için, havalı yastık, tekerlekli sandalye, baston, konuşan saatler hediye ediyordu. Maddi sıkıntı çeken ailelere ve gazilere destek sağlıyordu. Böylesi güzel işler yapan kuruluşlara yardım etmeyip kime yardım edecektim. Telefon ederek, bütçenin nereden karşılandığını sordum. Vakıf bağışlarla ayakta duruyordu. Ayrıca Meral Akşener, kendi geçimini sağlayacak şekilde maaşının bir bölümünü ayırmış geri kalanını şehit ailelerine ve gazilere harcamaktaydı. Gözlerim dolu dolu, işte vatansever bir Türk kadını.” diye düşündüm. Ali Karlık komutanın yanından ayrıldıktan 1 gün sonra, telefonumu sabahın erken saatlerinde arayan, bende kayıtlı olmayan 0 505 6.8 11 ..numaralıüç cevapsız çağrı ile karşılaştım. Merak etmiştim doğrusu. Acil bir durum olmasa üst üste üç kez neden arasınlar. Tam bunları düşünürken aynı numara dördüncü kez aradı. Hemen merakla yanıtladım. Telefondaki ses tanıdık değildi. Oysa, benim onu çok iyi tanıdığımı, defalarca yanına gittiğimi, karşılıklı sohbet ettiğimi iddia ediyordu. Sesini bile unutmuş olduğumu hatırlatıyordu. Halbuki gözlerimi kaybettikten sonra, kulaklarım sese daha duyarlı hale gelmiş, duyduğum sesleri hafızama kolayca yerleştirir olmuştum. Ben kararsızlık içinde sesi algılamaya çalıştıysamda hatırlayamadım. Yanlış bir arama yaptığını, başkasıyla karıştırmış olacağını söyledim. Telefondaki ses, yanlış aramadığını, şu an da yanında gazi arkadaşlarımın olduğunu ve gözlerini kaybeden bir gazi olduğumu bildirdi. Epeyce uğraş verdikten sonra kendisini tanıtmasını istedim. Kendisinin meclisten aradığını, Devlet Bahçeli’nin özel kalem müdürü olduğunu ve isminin Fikret Hayali olduğunu beyan etti. Bu ismi ilk kez duyuyor ve gerçekten kendisini asla tanımıyordum. Ne istediğini sordum. Siyasete girdiğimi ve İYİ Parti’de görev aldığımı öğrenmiş. Bunun hakkında konuşmak istiyormuş. Bu konuda taviz veremeyeceğimi ifade eden bir ses tonuyla konuyu kestirip attım. Beni makamına buyur etti. Gelemeyeceğimi söyledim. Israrcıydı. Bir fırsat yaratarak kendisiyle görüşmesinin iyi olacağını salık verdi. Fikret Beye “soracaklarını bildiğim üzere” buradan yanıt vereyim. Kendi rahat koltuklarında yerlerini sağlamlaştırarak, genç nesillerimizi zehirleyen demeçler vererek; vatanı için kendini seve seve feda edebilecek ve bu uğurda eline silah alarak göğüs göğse çarpışabilecek bir kadın liderin evine, bir gece yarısı baskın yaptıranlarla işim olamaz. Ayrıca, Terörist başına sayın diyen, Şehidime kelle diyen, Türkiye’yi terörist ilan edenŞivanPerver ile Diyarbakır’da meğrimeğri türküsünü söyleyen, Kürdistan’ın varlığını sözleriyle kabul eden, Barzani’yi paçavra bayraklarla karşılayan, Müslim’in ayaklarına kırmızı halılar seren, Habur’da çadır mahkemeleri kurup teröristleri serbest bırakan,, Çadır mahkemelerinden Türk Bayrağımızı indiren, Andımızı kaldıran, TC ibaresini yok etmeye çalışan, Peşmergelere lahmacun ısmarlayan, Oslo’da teröristlerle aynı masaya oturup pazarlık eden, Kumpas davalarla, vatan için canını esirgemeyen askerlerimizi zindanlara atan, Askerlerimize yan gelip yatıyor diyen, Askerlerimizi korkak tavşana benzeten, Şehit aileleri ve gazileri azarlayan, Açılım deyip, 274 vatan evladının can vermesine sebebiyet veren, Terörist leşlerinin, tören eşliğinde gömülmesine duyarsız kalan, Terörist leşlerinin adına yapılan heykellerin dikilmesine duyarsız kalan, İmralı’ya uzlaşmacı heyetler gönderen, zihniyetlerle, işbirliği yapmış zihniyetlerin yanında yanyana olmam, yerle gökkubbe bir araya gelse mümkün olamaz. Ben ki gözlerini bu ülkesi için feda etmiş bir gazi olarak yerim bellidir. Yüreği, vatanın bölünmez bütünlüğü için çırpınan, gerektiğinde eline silahını alıp düşmanın karşısına dikilebilen, vatan evlatlarını kendi evladından ayrı tutmayan, şehit ve gazilerimizi yüreğinin ta derinliklerinde hissedebilen, Kara Fatma, Şerife Bacı, Nene Hatun gibi dimdik durabilen, Meral Akşener’in yanıdır. Omuz omuza başladığımız bu çetin yolda, elimizi tüfek ve bayrak üzerine koyarak yaptığımız yemin gibi, ölmek var dönmek yok.