Utku ŞENSOY Son dönemde “stratejik ortağımız” Amerika Birleşik Devletleri ile Türkiye arasındaki sular durulmuyor. Ankara-Washington arasında S400 füzeleri ve F35 uçaklarıyla başlayıp Barış Pınarı harekatıyla doruk noktasına ulaşıp esmeye başlayan sert rüzgarlar, Washington’un son hamlesiyle farklı bir boyut kazandı. Türkiye karşıtı iki karar Teröre dur demek amacıyla Ankara’nın Barış Pınarı Harekâtı kararıyla iyice gerilen ipler, ABD’de hem demokratları hem de iktidardaki Cumhuriyetçileri hayli kaygılandırmış olmalı ki bugüne kadar hiç yapılmayan hamleler peş peşe gelmeye başladı. Her nedense 29 Ekim’de (?) Temsilciler Meclisi›nden ardı ardına geçen Türkiye karşıtı iki tasarının ilki 1915 olaylarını “Ermeni soykırımı” olarak nitelendiriyordu. 1915 yılı ve sonrasında yaşanan olaylara kendi kafalarına göre hüküm verip soykırım kılıfı giydiren ABD’ li siyasetçiler, tasarıyı Temsilciler Meclisi’nden geçirdiler. Bu kararın hemen ardından, Ankara’ya yaptırımlar öngören bir yasa tasarısı daha Temsilciler Meclisi’nden geçti. Bu konudaki somut adımların zaman alacağı düşünülürken, geçtiğimiz hafta bu kez ABD Senatosu Osmanlı İmparatorluğu›nun son döneminde yaşananları “soykırım” suçlamasıyla tanımlayan tasarıyı kabul etti. Karar tasarısının bağlayıcılığı bulunmamakla birlikte 35 yıldır gündemde olmasına rağmen önceki hükumetlerin ve Türk Dışişleri’nin çabalarıyla asla meclise gelmeyen tasarı bu kez Kongre›nin iki kanadından da geçmiş oldu. Karar şimdi, ABD Başkanı Donald Trump›ın önüne gelecek. Dışişleri Bakanlığı’na çağrılan ABD’nin Ankara Büyükelçisi’nin de ifade ettiği gibi “Yönetimin pozisyonu değişmemiştir” ancak, Trump Kongrenin kararlarını iade etse bile “ermeni soykırımı” tasarısı Kongre’de yeniden üçte iki çoğunlukla kabul edildiği takdirde, Başkan Trump›a geri gönderilebilecek. Öte yandan, Suriye operasyonu nedeniyle Ankara›ya yaptırımlar öngören tasarı da gündemden düşmüş değil. Türk savunma sanayiine destek veren Halkbank’a finansal yaptırımların talep edildiği tasarı, Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemleri satın alması nedeniyle uygulanabilecek CAATSA (ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası) yaptırımları da Washington’un gündeminde. ABD artık aba altından sopa göstermeyi bırakıp, Ankara’ya karşı tavrını alenen sergilemeye başladı. Büyük çoğunlukla alınan her iki karar da artık Demokles’in kılıcı gibi Türkiye’nin üzerinde sallanıyor. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın “Türkiye’ye soykırım suçlamasında bulunanlar önce kendi tarihlerine ve destekledikleri ASALA ve PKK terör örgütlerinin kanlı geçmişine baksınlar” ifadeleri son derece yerinde ve doğrudur. Ancak bu “stratejik ortağımızın” meclislerinden geçen kararı değiştirmiyor. Trump’ın başı dertte! ABD’den gelen bu salvolar karşısında Ankara siyasi kulislerinde İncirlik ve Kürecik hamleleri dile getirilse de Washington’un Girit-Süleymaniye benzeri B-C-D planlarının çoktan hazır olduğu biliniyor. Biz bu konulara odaklanırken aslında ABD Başkanı Trump’ın, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ile bir telefon görüşmesinde, rakibi Joe Biden ve ailesini soruşturması durumunda ABD’nin ülkesine yardım edeceği yolundaki iddiaları içeren muhbir raporu ile başı hayli dertte. Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi, Eylül ayında “ABD’nin ulusal güvenliğine zarar verdiği” ve “Başkanlık yeminine ihanet ettiği” gerekçesiyle Trump’a yönelik azil soruşturması sürecini başlattıklarını açıklamıştı. Adalet Komitesi de”, “Görevini kötüye kullanmak” ve “Kongrenin işleyişini engellemek” başlığı altındaki 300 sayfalık raporu değerlendirip azil maddelerini onaylamıştı. Azil maddelerinin yer aldığı dava taslağı, Temsilciler Meclisi Genel Kurulunun salt çoğunluğunun oyunu alması durumunda Cumhuriyetçilerin çoğunlukta bulunduğu Senato’ya gidecek. Trump konunun “cadı avına” dönüştüğünü söylese de Demokratlar başkanın görevden azli için hayli kararlı görünüyor. Bu gelişmeler ışığında “Stratejik ortağımızın” başını kaşıyacak durumu yok. Ankara’yı “destekleyen” Cumhuriyetçilerle durum bugünkü gibi olursa demokratların yönetiminde yaşayacağımız tabloyu varın siz düşünün. AB’ye veda Türkiye’yi destekleyen bir başka başkent Londra’da ise erken genel seçimler için sandığa gidildi. Boris Johnson’ın Muhafazakâr Partisi, 650 sandalyeli Avam Kamarası’nda tek başına hükümeti kuracak çoğunluğa ulaşıp 364 milletvekilliği elde edince, Londra’da AB konusu yeniden alevlendi. Avrupa Birliği ile yaptığı anlaşmayı Parlamento’dan geçirebilecek çoğunluğa ulaşan Johnson›ın zaferiyle Britanya 1973›te katıldığı AB ile kesin bir yol ayrımına girmiş oldu. Avrupa Birliği ile yapılan Brexit anlaşması çerçevesinde Britanya 31 Ocak itibarıyla AB›ye üye 27 ülkeyle ilişkilerin yeniden düzenleneceği geçiş dönemine girip, Johnson’ın söz verdiği gibi 2020 sonunda birlikten tamamen ayrılacak. İngiltere’deki seçim sonuçları Türkiye’ nin Brüksel’deki tek destekçisini de yitirdiğini gösteriyor. Türkiye’nin NATO’daki üyeliğinin sorgulandığı, Suriye ve Doğu Akdeniz’de hareketli günlerin yaşandığı bir dönemde, en önemli güvenlik, ekonomik ve siyasi partnerlerimiz olan Avrupa Birliği ve ABD ile ilişkiler önümüzdeki dönemde çok daha çetin, kıran kırana geçeceğe benziyor.