Toplum hiç hoşlanmasa da, Türk demokrasi tarihinde günlük siyasi didişmeler her dönemde dikkat çekiyor. Hani şu; 1946 ruhu filan diye bahsedilen çok partili döneme geçiş sürecinde bile Demokrat partinin Sovyet finansmanı ile kurulduğu söylemi ortaya atılınca memleketin en önemli gündemi haline gelmiş, adeta dillere pelesenk olmuş. Tabii ortalık karışmış ve o tarihte siyasi didişmeler de aslı astarı olmayan bu balon söylem üzerinden yapılıyormuş. Şöyle bir bakıyorum da, bilindiği gibi 1980 öncesi bir yandan terörün acımasız baskısı devam ederken, kibir, korku ve endişenin gölgesindeki günlük siyasi didişmeler de yine gazete sayfalarının manşetlerini oluşturuyordu. Belirtmekte yarar var; o dönemde çok ciddi bir ekonomik sıkıntıya eşlik eden terörün, öyle belirgin bir cephesi mephesi filan da yoktu. Ortalığı kasıp kavuran, tam anlamı ile zorlu bir sokak muharebesi idi. Namlunun hangi köşeden çıkıp ta, kime yöneleceği belli değildi. Böyle bir tablo içinde darbe söylentileri de kulaktan kulağa fısıldanıyor, uzlaşı çerçevesinde, gelişim odaklı düşünen siyaset dili de itibar görmüyordu. Şimdi günümüzde siyasetin toplumun gerisine düşmemesi için özen gösteriliyor mu? Mesela; siyasa üretmekten ziyade, sivri dille yapılan sert söylemler, ısrarcı çekişmeler, siyaset sahnesindeki aktörlerin yorgunluğuna mı işaret ediyor diye düşündürüyor. Meslek yaşamım süresince, uluslararası siyasetin unutulmayan ustaları; Allah rahmet eylesin, Hayrettin Erkmen, Kasım Gülek, İhsan Sabri Çağlayangil, gibi isimlerin yanı sıra, bulundukları makamı anlamlandıran, Aytekin Kotil, Yıldırım Aktuna ve Adnan Kahveci gibi demokrasi kültürümüze katkıları ile anımsadığım, zihinlerde iz bırakan siyasetçileri yakından tanıyabilme şansına sahip oldum. Gözlemlediğim kadarı ile son derece üstün siyasi yeteneklere sahip bu isimlerin en belirgin ortak özelliği; insani değerleri her şeyin üstünde tutmaları, her koşulda siyasi nezaketi elden bırakmayan üslupları, uzlaşı kültürünü benimsemeleri ve gelişim zihniyetine sahip olmaları idi. Bakınız mesela; Yıldırım Aktuna Başhekimlik makamından istifa ettiğinin ertesi günü aktif siyasete atıldı. Hiçbir siyasi geçmişi olmadığı halde ilk seçiminde Bakırköy Belediye Başkanlığını kazandı. Tabii, çok gayret gösterdi. Cumhuriyet tarihinde Belediye Başkanı olarak Halk sağlığı konusuna onun kadar hassasiyet gösteren başka bir siyasetçi olduğunu zannetmiyorum. Çok uluslu gıda şirketlerinin imalathanelerini bile denetleyip mühürlediğini bizatihi müşahede ettim. Gelişim zihniyeti ile yerel siyasette yükselen başarı grafiği Dr. Yıldırım Aktuna”yı bir süre sonra bakanlar kuruluna taşıdı. Aktuna, örneğini şunun için verdim; gayret gösterip çaba sarf etmeden, sadece kendi doğal kalıpları çerçevesinde sınırlı kalmayı tercih edenler, başarısızlıkları zekâ ve yetenek eksikliği olarak değerlendirebilirler. Şimdi düşünebiliyor musunuz? Her birimizin kulağına envai çeşit siyasi dedikodular geliyor. Düşünsenize; popülist yaklaşımlar ile sorun stoklamayı tarz haline getirmiş bir siyasi anlayışın, bir şeyler yapıyormuş gibi yaparak kolaycılığa başvurmadığı söylenebilir mi? Halbuki sorunları stoklamak yerine, hiç olmaz ise; çözüme yönelik, süreç odaklı gayret göstermek gibi bir yol izlenmiş olsa, memnuniyet verici, yüz güldüren bir sonuç ortaya çıkacak değil mi? Bu bağlamda siyasi başarıların sadece zekâ ve yetenekler ile sınırlı olabileceğini düşünmek ne kadar doğru olabilir. Elbette hepimiz biliyoruz ki, elde edilmiş her başarının ardında, samimiyet içeren büyük bir gayret ve emek vardır. Kuşkusuz siyasette de bu böyledir. Tedbirli olun sağlıkla kalın efendim.