Yerel seçimlerden birinci çıkan parti CHP'de ilk gece birçok gazetecinin, partilinin ve bazı siyasi yorumcular ile elbette ki AK Parti'de yöneticilerin, "şımaracaklar", "başarı CHP'ye ağır gelir" görüşleri havada uçuşuyordu.

Kıvanç El

Ancak geçen sürede CHP, tam tersi bu başarının "emanet" olduğunu fark edip, 2028'e kadar bu "emaneti" korumak ve daha da oyları artırmak için adımlarını attı, atıyor. Elbette "şu ana kadar" demekte fayda var. Süreçte bu değişir mi, yaşayıp göreceğiz. 

Ancak gözlerin çevrildiği yer CHP'den çok AK Parti idi. Herkesin beklentisi, "AK Parti bu krizi aşar", "AK Parti kodlarına döner ve yeniden halkın gündemini yakalar" idi. Hatta kamuoyunda "yandaş" olarak tabir edilen gazeteciler köşelerinde Osman Kavala'nın bırakılması gerektiğine varan yorumlar yapmaya başladı. AK Parti içerisindeki kuruluş kodlarını iyi bilen birçok isimde de "reform", "özgürlükler", "vesayetle mücadele", "milletin yanında beraber yer alma" söylemleri havada uçuşmaya başlamıştı…

Hatta herkes 17 Nisan'da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın vereceği mesajlara odaklanmış, adeta kilitlenmişti. AK Parti'nin ortağı olan MHP'nin grup toplantısı bir gün önce, 16 Nisan Salı günü gerçekleşti. Bu grup toplantısında MHP lideri Devlet Bahçeli, CHP'nin "yerelde iktidar olmasının" bir karşılığı olmadığını, önemli olanın genel seçimlerde iktidar olunması gerektiğine dair mesajlar verip, "Türkiye'de iktidar tektir, Cumhurbaşkanı Kabinesi'dir" diyerek aslında seçmenin verdiği mesajı tam olarak almadığını ortaya koyuyordu. Elbette iktidar, 14-28 Mayıs'ta belirlenmiştir, şu anda görevi başındadır. Bu yönde bir tartışma zaten kimse tarafından açılmış değil. Ancak yerelde güç elde etmiş muhalefet "geneli de değiştirme" hedefi ile kollarını sıvayıp, şımarıklıktan, kibirden uzak durmuşken; iktidarın ise "iktidar zaten biziz" diyerek konuyu kapatması, bir sonraki seçimde karşısına "felaket" olarak çıkabilir.

Hiçbir siyasi analiz genel seçimden 10 ay sonra yaşanan bu çöküşü, "zaten iktidar biziz" kibri ile açıklayamaz.

Grup toplantısından mesajlar

İşte böyle bir tabloda AK Parti'de hala bu gerçeğin farkında olanlar da elbette var. Beklentiler de 17 Nisan'da Erdoğan'ın yapacağı grup toplantısında "tarihi" bir çıkıştı…

Erdoğan grup toplantısında;

"Seçim sonuçlarından herkes kendisine göre dersler çıkaracak, elbette kendi iç muhasebesini yapacaktır", 

"Sonuçlara bakarak, bunun bir yerel seçim olduğunu unutup şımaranlar, pervasızlaşanlar, hatta farklı heveslere kapılanlar olduğunu görüyoruz", 

"81 ilimizde tek bir iktidar vardır, o da 14-28 Mayıs seçimleriyle milletin ülkeyi yönetme vazifesi verdiği Cumhurbaşkanı ve kabinesidir", 

"Biz bitti demeden bitmez",

"Milletimizin mesajlarını baş tacı ederken, sadece bununla kalmayacak, bu mesajların gereğini de mutlaka yerine getireceğiz" gibi dikkat çeken vurgular vardı. Bu mesajların MHP ile paralel olması da dikkat çekici. MHP'nin 81 il yerine 51 il oy oranını açıklayıp "üçüncü partiyiz" dediği bir komedide, Erdoğan'ın da "AK Parti ve MHP oyunu toplayıp" "birinciyiz" mesajı vermesi ayrı bir sorun.

Grup toplantısında verilen bu mesajların kaba tabirle, "teşkilatın gazını almak" amaçlı olduğu açık. Bunda bir sorun da aslında yok. Seçimden yenilgi ile çıkmış bir partinin liderinin, partisini ayağa kaldırmak, teşkilatın üzerindeki "ruh kaybı"nı gidermek için bu konuşmayı yapması gayet doğal…

Gereği nedir?

Fakat, parti kadar "toplumun", halkın da bazı beklentileri vardı. Örneğin, "gereğinin yapılacağı" defalarca söylenirken gereğinin ne olduğu sorusunun yanıtı hala verilmiş değil. "Kabinede, partide değişim" gibi başlıklar "gereği" olarak yorumlansa da Erdoğan bu kapıyı da kapattı. "Gereği yapılacak" cümlesinden sonra artık nokta değil virgül koymak gerekiyor.

Gereği, reformlar ise reformlar, özgürlükleri artırmak ise artırmak, Avrupa ile ya da daha genel haliyle Batı ile yeni dönem ilişkileri kurmak ise bunları kurmak, ekonomide kemer sıkma ise bunun mesajları... Toplumun tüm kesimlerinin beklediği mesajlar varken sadece teşkilata, "haydi ayağa", "ben bitti demeden bitmez" demek yeterli bir çerçeve değil…

Eğer mesajı AK Parti ya da hangi parti olursa olsun doğru almazsa, halkın bir anda "bitti" demesi de oldukça mümkün. Grup toplantısı sonrası da genel kanı; grup toplantısının enerjisinin yüksek, mesajlarının ise düşük olduğu yönündeydi. "Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi deneyimli bir siyasetçinin bu tabloyu görememesi mümkün değil" inancı olsa da şu ana kadar yapılan değerlendirme ve yorumlar tersini gösteriyor.

AK Parti, "bitti denilmeden bitmesin" istiyorsa, kuruluş ayarlarına bir an önce dönüp "reformcu" kimliğini ön plana çıkarmalı. Diğer türlü o eleştirdiği, "mücadele ettiği" ve kendisine oy versin vermesin birçok kesimin mücadelesini takdir ettiği "statüko"nun bugün tam merkezine oturmuş bir görüntü hakim durumda.