Keçiören  Aşağı Mecidiye ‘deki bahçemiz içine yaptığımız tek katlı evimize yeni taşınmıştık.. Ev öyle çetrefilli bir yerde  değildi.. Bahçemizin dibinden Esenboğa yolu geçiyordu…. Trafik bakımından öyle işlek bir yol değildi.. Akşama kadar oturup geçen araçları saymaya kalksan yüzü zor bulursun…
Bir gece yarısı büyük bir gürültü ile uyandık.. Esenboğa’daki Jusmat’tan  gelen bir Amerikan askerinin kullandığı araç virajı alamamış bizim bahçedeki  dut ağacının  üzerine çıkmıştı..
Araç iki parçaya bölünmüş, araçtan fırlayan aracı kullanan ABD askeri de cansız  yerde  yatıyordu. . Bizlerin de uykusu kaçmış olacakları izlemeye çalışıyorduk…
Kaza sonrası ne kadar zaman geçti tam hatırlamıyorum, hatırladığım tek şey havanın daha aydınlanmadığı idi.  Biz olacakları izlerken bir vinç geldi ağaçta asılı kalan aracı oradan indirdi, diğer parçalarını da toplayarak olay yerinden uzaklaştı…
Sabah gün ağardığında kazayı görüntülemek   için Hürriyet gazetesinden bir ekip  geldi .  Ancak ortada görüntü alınacak hiçbir şey yoktu. O tarihlerde ben de daha fotoğraf çekmediğim için benim de makinam yoktu.. Olsaydı belki geceden birkaç kare fotoğraf çekmiş olurdum… Ve çektiğim o fotoğrafları gelen ekibe verebilirdim. Ama olmadı.. Gelen ekipteki foto muhabiri ağabeyimiz de, el çabukluğu marifet kaza yapan aracı ve etraftaki delilleri kaldıran ABD’lilere bir güzel sinkaflı laflar ettikten sonra ayrıldı… 
Bu olaydan yıllar sonra mesleğe başladığımda o tarihlerde beynime yer eden ses tonundan o gün gelen foto muhabirinin Sungar Taylaner  olduğunu anladım ve bir ara kendisiyle o olay gününü tekrar yad ettik. Ve o gündür bugündür  aramızdan ayrılana kadar Sungar ağabeyle dostluğumuz abi kardeş ilişkisi düzeyinde devam etti… Mekanın cennet olsun Sungar abim…