Dr. (E) Tuğamiral Ergun MENGİ Doğu Ege Adaları ve Meis Adası dahil 12 Adalar, İtalya ve Balkan Harpleri (1911-1913) sonunda Osmanlı Devleti yenilmiştir. Bu nedenle, 30 Mayıs 1913 tarihli Londra Antlaşması, 4 Kasım 1913 tarihli Atina Antlaşması ve 03 Şubat 1914 tarihli Altı Büyük Devlet Kararı ile Yunanistan’a verilmiştir. Müteakiben I.Dünya Harbinde Osmanlı İmparatorluğunun yenik sayılmasıyla İtalyan işgali altında olan 12 Adalar İtalya’ya geçmiştir. Türkiye’nin Kuruluş Antlaşması olan, Lozan Barış Antlaşmasının (1923) 6, 12, 15 ve 16’ncı maddelerinde Türkiye’nin sınırları çizilirken Osmanlı ile yapılan bu antlaşmalar tekrar vurgulanmıştır. II.Dünya Savaşında İtalya’nın yenilmesi üzerine 10 Şubat 1947 tarihli Paris Barış Antlaşmasıyla İtalya’ya verilen Meis ve 12 Adalar Yunanistan’a devredilmiştir. Türkiye, egemenlik devrinin ancak açıkça belirtilen sınır çizgisi-taşları (Lozan Md.9,10,11), denizde ise adaların ismen belirtilerek yapılabileceğini, Lozan ve Paris Antlaşmalarının da bu şekilde yazıldığını ifade etmektedir. Lozan’da, ismi sayılamayan ada ve adacıkların egemenlikleri ise Antlaşmanın 6. ve 12. Maddelerinde tarif edilerek belirlenmiştir. Lozan Antlaşmasının 6.Maddesinde “…, sahil devletinin, kıyısına 3 milden daha yakın bulunan ada ve adacıkları içine alacağı” ve 12. Maddesinde ise “..., Asya kıyısından üç deniz milinden az uzaklıkta bulunan adaların Türk egemenliğinde kalacağı” belirtilmektedir. Meis adasının egemenliğini 1947 Paris Antlaşmasıyla alan Yunanistan, Meis’in batısındaki, Anadolu kıyılarına 3 mil uzaklıkta bulunan, Kara Ada (Nisis Ro) ve doğusundaki, Anadolu kıyısına 1.8 mil mesafede, İpsili Adası’nı (Vrak. Strongili) gasp etmiştir. Bu adalar Lozan Md.12 gereğince Asya sahillerinin 3 mili içinde olup Türkiye’ye aittir. Bu adaları, Meis’in de 3 mili içinde diyerek, 6. Maddeye sokulmaya çalışılması antlaşmanın ruhuna aykırıdır. Her ne kadar adaların kıta sahanlığı ve MEB hakları olsa da, hakça paylaşım ilkesinde “kara deniz hakimdir” prensibi esastır. Ana kara önündeki bir başka ada, ana karanın önünü kapatamaz ve haklarını gasp edemez. Bu konuda, Uluslararası Deniz Hukuku Mahkemelerinin yanlış tarafta olan adalarla ilgili kararları vardır. Bu mahkemeler özet olarak, 1977 Birleşik Krallık (BK)- Fransa Davası olup, Fransa Kıyılarına yakın BK’ya ait Jersey adaları, 1984; ABD-Kanada Maine Körfezi, 1992; Kanada- Fransa St.Miquelon adaları, 1993; Danimarka-Norveç Jan Mayen Adası davasında, yanlış tarafta bulunan adalara ya sadece karasuları kadar veya kısıtlanmış bir deniz yetki alanı tanımlanmıştır. Bu nedenle Meis’in Türkiye’nin uzun kıyı şeridini gasp ederek MEB iddiası geçerli değildir. İleride benzeri bir Uluslararası Hakem Mahkemesine gidilmesi durumunda adalardaki devlet uygulamaları önem kazanmaktadır. Bu nedenle, haksızlığının farkında olan Yunanistan, anılan adalarda fener inşa etmekte, kuş göç yolları gözetleme kuleleri dikmekte, dini şapeller inşa ederek üst düzey ziyaretler yapmaktadır. Bu uygulamaların ileride egemenlik hakkına gerekçe olarak gündeme getirileceği aşikârdır. Türkiye, Yunanistan’ın bu uygulamalarının benzerini icra etmese de en azından, protesto ederek kayıtlara geçirmeli ve haklılığını uluslararası platformlarda dile getirmelidir. Sonuç Ege’deki ve Meis’in iki yanındaki anılan adaların egemenlik hakları öncelikle saptanmalı ve ondan sonra Ege ve Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarına ilişkin sorunlar ele alınmalıdır.