Emekli Tnk. Kd. Albay İzzettin Çopur, henüz 27 yaşında Ankara’da Zırhlı Araçlar Tank Bölük Komutanı’yken katıldığı II. Kıbrıs Barış Harekâtı’nı ve anılarını 24 Saat gazetesiyle paylaştı. Röportajımızın birinci kısmında, Çopur’un bizzat görev aldığı II. Kıbrıs Harekâtı’nı, ikinci kısmında ise emekli bir albay olarak askeri açıdan Türkiye’de gündemi nasıl değerlendirdiğini dinledik. Çopur anlatıyor…

SULTAN YAVUZ/ANKARA - Emekli Tnk. Kd. Albay İzzettin Çopur, Kıbrıs Harekatı sırasında, 27 yaşındadır ve Ankara’da Etimesgut’ta konuşlu Gösteri ve Tatbikat Alayı (Zırhlı Alay)’da Tank Bölük Komutanı olarak görev yapmaktadır. Burada Ankara’nın güvenliğini sağlamanın yanı sıra, alayda personelin eğitimleri yaptırılmakta, milli bayramlarda Hipodrom’da tanklarla resmi geçit törenlerine katılmaktadırlar. II. Kıbrıs Barış Harekatı’na bizzat katılan Çopur, askeri bir üslupla, o günleri anlattı. Çopur önce I. Kıbrıs Harekatı’nı şu sözlerle ifade etti: “Yunan askeri hükümetince görevlendirilen Türk düşmanı EOKA’cı Nikos Sampson önderliğindeki Rum milli muhafız askerleri birlikleri 15 Temmuz 1974 günü Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak etmek için Cumhurbaşkanı Makarios’a karşı bir darbe yapılmıştır. Bunun üzerine Türk hükümeti Kıbrıslı soydaşlarımızın can ve mal güvenliğini sağlamak amacıyla Kıbrıs’a çıkarma harekatına karar vermiştir. 21 Temmuz 1974 günü saat 00.47’den itibaren Yarbay Albay Neşet İkiz komutasındaki amfibi deniz piyade alayı çıkarma planı bölgesinin yakın emniyetini sağlamak ve kıyı başını tutmak amacıyla Ertuğrul gemisine inerek Kıbrıs Adası Sokullu Plajı’na ilk dalga olarak ayak basmıştır. Aynı gün, saat 09.10’da sahil gezisinde bir binaya ilk defa Türk bayrağı çekilmiştir. 20 Temmuz 1974 günü sabahı Tuğgeneral Süleyman Tuncer komutasındaki Çakmak anfibe özel birlikler Girne’nin batısındaki Yavuz plajına çıkmaya başlamıştır. 20 temmuz sabahı Tuğgeneral Sabri Evren komutasındaki Kayseri hava indirme tugayı Dikmen’e uçaktan paraşütle atlamıştır. Tuğgeneral Sabri Demirbağ, Bolu komando tugayı ise Pınarbaşı’na helikopterle indirme harekatı icra etmişlerdir. Komodor Deniz Kurbayı Albay İrfan Tınaz komutasındaki Çakmak, Kocatepe, Tınaztepe, Adatepe birlikleri Girne sahillerine intikal etmiş ve verilen hedefleri imha etmeye başlamışlardır. Ayrıca Cebre ve İkinci İnönü deniz altıları da bu bölgededir. 22 Temmuz 1974 günü 39. piyade tümeni Tümgeneral Bedreetin Demirel komutasında Sokullu plajına çıkmış, Girne, Lefkoşe yoluna intikale başlanmıştır. I. Kıbrıs Harekatı’yla birlikte TSK, Girne ve Lefkoşe arasında geniş bir cep şeklindeki kıyıbaşını ele geçirmiştir.” II. Kıbrıs Barış Harekatı Çopur, II. Kıbrıs Barış Harekatı’ndaki anılarını anlatmadan önce, söz konusu harekatı şöyle özetledi: “22 Temmuz 1974’te yapılan I.Cenevre Görüşmeleri ile 8 Ağustos 1974’te yapılan II. Cenevre görüşmelerinden bir sonuç alınamamıştır. Bu arada Sandallar’da katliam olunca, TSK’ya ait birlikler 14 Ağustos 1974 sabah 06.00’dan itibaren bulunduğu yerlerden iki ana kol halinde, doğuda Magosa ile Karpaslar ve batıda Güzelyurt istikametinde taarruza başlamışlardır. 39. Tümen Komutanı Tümgeneral Bedrettin Demirer daha sonra benim de bizzat içinde bulunduğum Gösteri Tatbikat Zırhlı Alay, Magosa’ya taarruz etmiştir. Tümgeneral Bedrettin Demirer ile 28. Piyade Tümen birlikleri, bizden önce Değirmenlik, Serdarlı, Sandallar, İskele bölgesini ele geçirmiştir. Aynı gün batıya taarruz eden Bolu Komando tugayı hava indirme taburu, bir paraşüt taburu ile 39. Tümen tank birlikleri gruplar halinde Kalkanlı platosu üzerinden Yılmazköy, Güzelyurt, Lefke’yi ele geçirmeyi başardılar. 14 Ağustos 1974 sabahı benim de olduğum doğu istikametindeki taarruzda Zırhlı Alay, Meriçköy, Ercan, Paşaköy’ü ele geçirmiştir. İnönü köyü istikametine kısa sürede Magosa’ya ulaşmış ve o kalede bir aya yakın mahsur kalan on bine yakın Kıbrıs Türk’ü kurtarılmıştır. II. Kıbrıs Harekat’ı, 62 saat gibi kısa bir sürede, 17 Ağustos 1974’te ateşkesin yürürlüğe girmesiyle son bulmuş ve birlikler bugün Türklerle Rumları birbirinden ayıran 254 km hudut hattında savunmaya geçmişlerdir. Bu hat, ‘Barış Hattı’ ya da ‘ Atilla Hattı’ oldu.” Harekat anıları… Ankara Etimesgut’ta Gösteri ve Tatbikat Alayı’nda, Tank Bölük Komutanı olarak görev yapan Çopur, keşif, mekanize piyade ve batarya olmak üzere üç bölüğün her an savaşa katılacakmış gibi eğitimli olduklarını belirtti. Birinci harekattan sonra ikinci bir harekata katılacaklarını beklemediklerini kaydeden Çopur, birinci harekatın ardından ele geçirilen yerlerin Yunan hava kuvvetlerine karşı hassas bir hâle geldiği için, bu kuvveti etkisiz hâle getirecek birimin de zırhlı birlik olduğuna karar verildiğini söyledi. Harekata katılacakları belli olunca hazırlanmaya başlayan alay, yeterli kişi sayısı olmadığı için tedirgin olmuşlar. Çok eğitimli olmayan yeni personeli yol boyunca eğittiklerini ve başarı sağladıklarını belirten Çopur, bu sayede dört şehitten fazla vermediklerini belirtti. 5-6 Ağustos 1974’te kendilerine tahsis edilen trenlere tankları yükleyerek Mersin’e doğru hareket ettiklerini ve 17 tankın bulunduğunu söyleyen Çopur, tekerlekli araçların ise Alay Komutan Yardımcısı Ahmet Demir ile karayolundan Konya üzerinden ilerlediğini ifade etti. Gittikleri şehirlerde halkın yoğun ilgi ve sevgisiyle karşılaştıklarını dile getiren Çopur, buradaki bir anısını paylaştı: “Trenimiz durdu, hınca hınç insan… Geldiler, ‘Kumandan bize iki laf et bununla ilgili’ diye beni el üstünde götürdüler. Dedim ki, ‘Merak etmeyin, Rumların hesabını görüp döneceğiz.’ Orada bana bir Kur’an-ı Kerim ve bir Türk bayrağı takdim ettiler. Ben de onları İstanbul’daki askeri müzeye bağışladım, hâlâ sergileniyor, diğer ele geçirilen malzemelerle birlikte… Biz bu vaziyette Mersin’e geldik, 7 Ağustos’tu. Tankları ve kariyerleri park ettim, ilk gelen bölük biziz. Ben çadırları kurdurdum, I. Harekat’ta görevli albayımız geldi, ‘Ne yapıyorsunuz?’ dedi, ‘Çadırlarımızı kuracağız, emir bekliyoruz’ dedim. ‘Çadırları sökün, LTC’ler hazır’ dedi, LTC tank çıkarma gemisi demek. ‘Emredersiniz’ dedim, üçer, dörder gemilere yükledik. En son ben ben kaldım, binmeden evvel ak sakallı, başı sarıklı bir adam geldi, elimden tuttu; ‘Kumandan beni de bindir tanka, ben de gideyim, o keferelerden hesap sorayım’ dedi. Ben de, ‘Merak etme, biz daha genciz, onların hakkından geliriz, ben de gelip sana söylerim’ dedim. Sakalını okşadı, ben de bindim, ‘Yürü oğlum’ dedim, arkaya baktım, düz arazi… Ben taassuba inanmam, öyle hurafelere de ama dede ortada yoktu. Uzaklaşması mümkün değil, hâlâ o neydi, tereddüt ediyorum, böyle bir insanla tanıştık mı? Neyse, biz bindik ve mavi sulara açıldık. 18 saat süren yolculukta, hep dayanışma içinde olduk ve sabaha karşı Kıbrıs’a geldik, tankları indirdik.” “Şoför kurtulma kapağından çıkıp sürünmüş ama birliğe psikolojik açıdan hasta olarak gelebilmiş” Çopur, indikleri yerin kalabalık olduğunu ve Kıbrıs’a inerlerken, TSK’nın hava kuvvetlerinin de Beşparmak dağlarını bombaladığını söyledi. Tankları kol düzeninde dizen Çopur, üç bölük hâlinde boğaz yolu üzerinde hareket etmişler ve bu sırada sol tarafta boş, hasarlı bir Türk tankı görmüşler. Çopur, bu tankın kendisinden önce Kıbrıs’a gelip oradan 20 Temmuz’da geçen 39. Tümen Tank Taburu Bölük Komutanı Ramiz Duran’a ait tank olduğunu belirterek şunları söyledi: “O da benden evvel aynı yolu kullanmış, tank bölük komutanı bakmış ki tıkanma var. Benim değerlendirmeme göre, yol çok kavisli olduğu için arkanızdan geleni görmüyorsunuz ve irtibatınız da yoksa zor iş. Onu tek tank sandıkları için roketatarla ateş ediyorlar. Ramiz Turan çıkıp önde yürüyor ve o arada tank yanmaya başlıyor, tahliye edecekler. Ramiz Duran’ın nişancısı Mehmet Yavuz da tankın dışında aynı şekilde şehit ediliyor. Şoför ise kurtulma kapağından çıkıp sürünmüş ama birliğe psikolojik açıdan hasta olarak gelebilmiş.” “O an Ankara’da bulunan dört yaşındaki oğlumu ve eşimi düşündüm” Çopur, 12 Ağustos’ta Hamitköy’de toplandıklarını ve görevlendirme ile ikinci bölük komutanı olarak, alayın mekanize bölüğü ile birlikte bir koç grubu oluşturduklarını ve alayın diğer ünitesinin de ikinci grubu oluşturduklarını söyledi. İki grubun daha sonra Paşaköy’de birleşip Magosa’ya birlikte hareket ettiklerini kaydeden Çopur, 14 Ağustos sabahı Meriçköyü ele geçirmek üzere ilerlemişler. Aynı anda hava kuvvetleri de Lefkoşe’yi bombalayarak, askerlerin rahat hareket etmesi sağlanmış. Çopur anlatıyor: “Bu arada muazzam bir karşılıklı ateş başladı. Ben ilk Rum ve Yunan ikilisini orada gördüm. Fakat bir süre sonra önemli bir bölümü kaçmaya başladı. Ben o sırada duraksadım ve tepenin üstündeki tankları gördüm. Onları imha ettikten sonra, sanayi bölgesindeki çatışmada düşmanın roketatar silahı ile kuleden isabet aldığını ve tankta bulunan Tnk Tğm. Hüseyin Akar ile aynı tankta nişancı olarak görev yapan Tnk. Çvş. Celal Kahraman’ın şehit olduğunu, Tnk şoförü Nazmi Güngördü’den öğrendim. Şoföre tankı ile beni takip etmesini, aynı tankın doldurucusu Tnk. Er. Muzaffer Köse’nin de nişancı ve tank komutanı gibi atışa devam etmesini söyledim. Ancak gözyaşlarıma hâkim olamadım. Çünkü inip de bakmamızın imkânı yok, ateş altındayız. Meriçköy’ü bulamadım, irtibat yok, Rumlar telsiz sinyallerini karıştırmış. Ben emrimi alt kademeye ulaştıramıyorum, üste zaten ulaşamıyoruz. Bu arada birinci tank komutanı Kaplan Sipahi, baktım ki beş tank bizden koptu gidiyor, çünkü Hamitköy’de her bölgede bize haritamız olmadığından birer mücahit verdiler. Onlara tabi kaldık ve o ilk tanktaki mücahit de kumandana ‘Bu taraftan gidelim’ demiş, maksadı neydi bilmiyorum ama ben baktım ki, Meriçköy solda kaldı, tanklar da yanlış gidiyor. Kırmızı flema sallayıp, dönmelerini işaret edince, baktım ki geri bize geldiler. Bu heyecanı unutamam… O arada komutan muavini bizi uzaktan kontrol ediyor, o da geldi ve bizi takip etmeye başladı. Meriçköy’e ulaştık, köyden çoluk çocuk ellerinde su ve yemeklerle koştular bize. Hiç unutmuyorum, gözlerim yaşardı. Orada hemen tanka baktık, şehitlerimize tören yaptık göz yaşları içinde. 14 Ağustos 1974 günü saat 15.00 civarında şehit teğmen Hüseyin Akar ile şehit çavuş Celal Kahraman’ı törenle Kolordu’nun (Kıbrıs Barış Kuvvetleri Komutanlığı) tesis ettiği Boğaz Şehitliği’ne, 28 inci Piyade Tümen Sıhhiye Tabur’una ait bir ambulansla ve büyük üzüntü ile uğurladık. Tğm. Hüseyin Akar, Kıbrıs’a intikal etmeden önce bölüğüme atanmıştı. Her iki şehidimizde gözü pek, atılgan, bilgili iyi birer askerdiler. Daha sonra mühimmat ikmali yaptık. Ertesi gün alayın diğer grubuyla Paşaköy’de birleştik ve taarruza devam ettik. En önde benim bölüğüm, Magosa üzerinde tankları dizip bombardımana başladık, oradan da ateş geliyor, meğer atış poligonları oradaymış. Ateş devam ederken tanktan ineyim dedim, haritayı Paşaköy’de edindiğimiz için önüme koyuyorum. O sırada ateş altında kaldım. Tam siper yaptım, kazıyorum toprağı ve o an Ankara’da bulunan dört yaşındaki oğlumu ve eşimi düşündüm, bunu da unutamam. Derken indiğim tank geri geri yanıma kadar geldi ve ben de içine atlayıp kurtuldum. Baktı ki komutanı tehlikede, eğitimi, dikkati ve sadakati sayesinde geri döndü. Bizim askerimiz böyledir… Bir saat ateş oldu, bu sırada hava kuvvetlerimiz de Magosa’ya iniş yapıyorlar. Bu süre sonunda ateş kalmadı, akşama doğru Magosa’ya taarruz ettik. Ercan Acar isimli komutanın olduğu bölük Magosa’daki kaleye girerek on bine yakın Kıbrıslı Türk’ü kurtardı. Ve biz de ilk kez denize ulaştık 17 tankla… Fakat yine alayla bağlantımız yoktu, havan toplarını görünce inisiyatif aldım ve bombalanmasını emrettim. 15 dakikada eser kalmadı, güvenliği sağlamış olduk.” “Hayatımda yediğim en güzel yemekti…” Yemek konusunun sıkıntı olduğunu, yol düz olmadığı için yemek pişiren aracın kendileriyle hareket edemediğini kaydeden Çopur, demirbaş erzaklarının da bittiğini ve çok aç olduklarını söyledi. Çopur, “Çavuşuma, iki üç kişiyle sahile gidip, oradaki yazlıklardan gıda temin etmesini söyledim ama saatlerce dönmediler. Hava kararmaya yakın başlarında tepsiyle geldiler, önce kızdım. Meğer içlerinden biri de aşçıymış, pirinç pilavı, makarna yapmışlar ve tavuk kesmişler. Hayatımda yediğim en güzel yemekti… Daha sonra Magaso’dan kaçan Rum ve Yunan askerleri önümüzden geçince, onları da durdurduk ve peşlerine lisan bilen asteğmen takıp esir toplama yerine yolladım. Altı, yedi araba vardı üst rütbeliler ama hem silahlarını bırakmışlar hem de mübadele durumu var, izin verdik.” Çopur, burada bir hafta kaldıklarını ve Lefkoşe’ye yakın olan Değirmenliğe geldiklerini söyledi. Burada eksiklerini kapatarak, askerlere mutfak ve yatakhane yaptıktan sonra 15 gün kalıp, Ercan köyüne gitmişler. Modern bir köy olan Ercan’da güneş enerjisi sayesinde yıkanıp, temiz kıyafetler giymişler. İzzettin Çopur, “Gösteri ve Tatbikat Alayı’nın bulunduğu Değirmenlik Köyü’nden 2. Tank Bölüğümle birlikte hareket ederek Timbu (Ercan) Köyü’ne varmış ve Rumların elinde bulunan Kiracı Köyü istikameti ile Ercan Hava Alanında gerekli önlemleri almıştım. Bu bölgede bir buçuk ay kaldıktan sonra ilk altı aylık dönem sonunda Şubat 1975 tarihinde Anavatan Türkiye’ye atandığım yer olan Babaeski’ye dönmüştüm” dedi.