Mehmet Necati GÜNGÖR Görünmez bir düşmana karşı çaresiz bir durumdayız. Sıra sıra insanlarımızı, dostlarımızı kaybediyoruz. Son olarak Erzurum’un çok değerli belediye başkanlarından eski milletvekilimiz Necati GÜLLÜLÜ’nün vefat haberini aldım. Çok üzgünüm. Değerli bir memleket insanıydı. Vatansever, insan sever bir şahsiyetti. İnsanlara tevazu ile yaklaşan, gönül kırmayan bir gönül eriydi. Aynı semtte oturuyoruz. Zaman zaman Oran’daki pastanede buluşur, dertleşirdik. Memleket sevdalısı bir siyasetçiydi. Memleketin durumunu üzüntüyle takip ederdi. Güzel insanlarımızdandı. Dostluğu da güzeldi, insanlığı da… Kaybından büyük teessüre kapıldım. O’nu unutmayacağız. Oğlu Türker’e, aile fertlerine ve sevenlerine sabır ve başsağlığı diliyorum. Mekânı cennet olsun. Bu arada başka kayıplarımız da oldu. Milli Eğitim Bakanlığı eski Din Eğitimi Genel Müdürlerinden Ahmet Gül’ün kardeşi Mehmet Gül’ün kaybından da üzüntü duyduk. Zonguldak eski DYP İl Başkanıydı. Allah’ın rahmeti üzerine olsun. Yine, hemşeri dostlarımızdan, Hakikat gazetesi sahibi Necati Çakır da covite yakalanmış. Oğlu Yakup’la görüşüyorum. Entübe edilmiş durumda. Allah’tan şifa diliyorum. Yine, genç gazetecilerimizden, eski Akajans Muhabiri, TBMM fotoğraf kulübü başkanı Fikret Dadaş’ın da hastanede yattığı haberini aldık. Corona O’nu da yakalamış. İlaçla tedavi etmeye çalışıyorlar. Eldivensiz dışarı çıkmamamızı tembihledi. Demek ki, doktorların tavsiyesini iletiyor. Ben de konuştuğum dostlarıma tavsiye ediyorum. Bu meret salgın, metallere dokunmaktan da geçiyormuş. Asansöre bindiğimizde düğmelere ya peçete ile, ya eldivenli olarak basalım. Düşman pusuda. Aman dikkat! Hastalarımıza şifa, rahmete kavuşmuş olanlarımıza rahmet diliyorum.

Yanıkdere

Beklenen Küstahlığı yaptılar. Ermeni Diasporası’nın tezleriyle karşımıza dikilip, yalan yanlış bilgilerle devletimize hadsizce meydan okudular. 1915 olayları soykırımmış! Bu yalanı yıllarca sakız gibi çiğneyip, artığını son başkanlarına çiğnettiler. Bir de tehditle: “Bir daha tekrarlanmaması için.” Demek ki, bir daha olacağına inanıp bizi uyarıyorlar. Hadsizliğe bakar mısınız? Peki, Türkiye Cumhuriyeti devleti bu hadsizliğe karşı suskun mu kalacak? Önceki denemelerine bir baksınlar. Yakın tarih, karşılarına nasıl devlet adamları çıkarmış, baksınlar. Garp Cephesi Komutanı İnönü, Başbakanken demedi mi: “Dünya yeniden kurulur, Türkiye orada yerini alır.” Johnson’u oturtmadı mı koltuğuna? “Bizim silahlarımızı kullanamazsınız” tehdidine Ecevit-Erbakan ikilisinin Beşparmak dağlarında verdiği cevabı ne çabuk unuttular. Ya Demirel’in “haşhaş benim köylümün geçim kaynağıdır” diyerek İncirlik’i kapatıp, oradaki Coni’leri sınır dışı etmesine ne diyecekler? Reisimizin, yakın tarihten ibret alıp bu hadsizliğe gereken cevabı aynı sertlikle vermesini bekliyoruz. Yalnızlık pahasına bütün dünyaya kafa tutup, Eyy nidalarıyla nizam veren reisimiz, bunun altında kalmayacaktır elbet. Kendisinden, tezelden böyle bir karşılık beklemek, onuru çiğnenen bu milletin hakkıdır. Erzurum çocuğuyum. Çocukluğum ve gençliğim, benim bölgemdeki Ermeni mezalimine ait hunharlıkları dinlemekle geçti. Çoluk-çocuk demeden camilere doldurulup yakılan binlerce insanımızı, Aynı yöntemlerle sadece Cinis’te, Yanıkdere’de şehit ettikleri binlerce masum ve silahsız insana uygulanan katliamı unutmadık, unutmayacağız. Annem anlatırdı. Ninesi, damatları İbrahim’i iki ay boyunca tezek kalağında nasıl sakladığını, Orada da yakalanıp, yakılmak üzere götürüldüğü camiden birkaç altın rüşvet vererek nasıl kurtarıldığını, Ve sonra sulh döneminde bir yakınıyla birlikte köyüne giderken, iki Ermeni tarafından boğazları kesilerek nasıl katledildiklerini yürek yanıklığı ile anlatıp durdu. Kinimizin takipçisi olmadık hiçbir zaman. Bütün olayları içimiz yanarak dinledik, kahrolduk. Bidon kafalıları Erzurum’da yaşanan bu meş’um olayların izini sürmek üzere Yanıkdere’ye davet ediyoruz. Vicdanları kaldıracaksa, oraya baksınlar yeter!