ERCAN DEVA Sabahın ilerlemiş saatlerindeyiz… Aşağı Ayrancı’da oturduğumuz apartmanın arka bahçesindeki nar ağacının dalında bir saksağan dikkatimi çekiyor. Onu gözüne kestiren bir...

ERCAN DEVA Sabahın ilerlemiş saatlerindeyiz… Aşağı Ayrancı’da oturduğumuz apartmanın arka bahçesindeki nar ağacının dalında bir saksağan dikkatimi çekiyor. Onu gözüne kestiren bir kedi. yavaş ve kararlı biçimde ağaca tırmanıyor. Planına göre, saksağana patisiyle bir pençe atıp onu parçalayacak. Şimdi, bu nereden çıktı, diye düşünmeyin. Kediler aslında kafalarına göre hareket eden, evcilleştirilmesi zor hayvanlardır. Kediler, bulundukları familya nedeniyle, bu yönden biraz gerilemiş de olsalar, yırtıcılar grubunun içinde yer alırlar. “Kediye bak kediye, sanki kaplan gibi” lafı boşuna söylenmiş bir söz değildir. … Kedi ağaca tırmanmaya devam ediyor. Saksağan, ağacın en üstteki dallarından birinde otururken, kedinin bu hareketini sezinlememiş gibi davranıyor. Belki de ben öyle gözlemliyorum. Kim bilir, belki de içinden ‘Gel bakalım kedi efendi, geleceğin varsa göreceğin de var’ diye düşünüyor olabilir. Kedi, bir savaşçı asker disipliniyle yavaşça, sürünerek yaklaşıyor, yaklaşıyor. Ben, heyecan içinde doğanın yasasının nasıl sonuç vereceğini izlemekle yetiniyorum. Kedi, tam saksağanın üzerine atılacağı sırada, uzaktan ‘pıırr’ diye duyulan kanat sesiyle birlikte saksağan uçup hemen yandaki ceviz ağacının dalına konuyor. Bundan sonra yaşananlar ise tam anlamıyla ünlü yönetmen Alfred Hitchcock’un ‘Kuşlar’ filmini aratmayacak şekilde gelişiyor. Nasıl mı? Anlatayım… Saksağanın hemen yanındaki dala bir karga, ardından bir başka saksağan konuyor. Disiplinli bir hareket içinde, nar ağacında kedinin bulunduğu dala dalışlar yapmaya başlıyorlar. Kedi farklı açılardan gelen bu gagalama eylemleri karşısında patisiyle kendini korumaya çalışıyor. Bir süre sonra bu savaş oyunundan sıkılan karga uçup ceviz ağacından ayrılıyor. Ama, kalan iki saksağan belirli aralıklarla kediyi taciz etmeyi ve onu gagalamayı sürdürüyorlar. Bir süre sonra eyleme katılan ikinci saksağan da uçarak oradan ayrılıyor. Ama, kedinin kendine saldırmasını içine sindiremeyen, adeta gururu incinen saksağan, taciz ve yıldırma eylemlerini dakikalarca sürdürüyor. Kedi, çaresiz sürekli savunmada kalıyor. Saksağan, bazen sadece kediyi gagalayıp kaçıyor, bazen kedinin hemen yanındaki dala konup, onun harekete geçmesini bekliyor. Kedi patisiyle hamle yapmaya kalkarsa saksağan uçuyor, hemen geri dönüp tekrar kediyi gagalıyor. Saksağan her eyleminde farklı yönlerden hücuma geçiyor. İnanılır gibi değil, ama bu ilginç olay dakikalarca devam ediyor. Sonunda, saksağan muzaffer bir komutan edasıyla uçarak uzaklaşıyor. Oturduğu dalda birçok gaga darbesine maruz kalan, sözüm ona acımasız ve vahşi kedi, çaresiz ağaçtan aşağıya inerek uzaklaşıyor. Sonuç? Kuşlar işte, deyip geçmeyin. Ortak ve kararlı bir yaklaşımla rakiplerini yıldırıp havlu attırmayı başarıyorlar. … Sandığa gidip ülkemizin rejimi için oy kullanmaya sayılı günler kaldı. Peki, macera filmi gibi dakikalarca izlediğim bu ilginç olaydan nasıl bir sonuç çıkardığıma gelince… Yanıt çok net: “Her kuşun eti yenmez!” Bakalım mangalda kül bırakmayan, her fırsatta güç gösterisi yapan siyasetçi - ismini yazıp reklâmını yapmayayım - sandıktan çıkacak sonuçlardan sonra bir zafer mi yaşayacak, yoksa süt dökmüş bir kediye mi dönecek? İnanın ben de çok merak ediyorum…