Hayat bir oyun alanı gibi değil mi? Herkesin kendine özel bir oyun oynamak üzere geldiği bu sahnede, bizler oyunumuzun kuralların kendi istediğimiz gibi değil de başkalarının belirlediği kurallara göre oynamayı tercih ediyoruz.

Emel Zalaltuntaş

"En büyük özrü kime borçluyum? Hiç kimse bana benden daha zalim davranmadı."  - Alani Morisette

Hayat bir oyun alanı gibi değil mi? Herkesin kendine özel bir oyun oynamak üzere geldiği bu sahnede, bizler oyunumuzun kuralların kendi istediğimiz gibi değil de başkalarının belirlediği kurallara göre oynamayı tercih ediyoruz. Varoluş hikayemize göre her birimiz bir birey olsakta, toplumun bir parçası olarak, var olan düzeni bozmamak konusunda bin bir önlemler alarak yaşıyoruz.

Kuralları bizim belirlediğimiz oyunun sonunda kazanacağımız şey, kim olduğumuzu öğrenmek olacakken, çoğumuz dış dünyanın gürültüsünü durdurmak için kendi iç sesimizi kısarız oysa kendi olamadan var olmaya çalışan bir insan, toplumda çakma kimliği ile ne kadar var olabilir ki?

Kendi iç sesine kulak vermeyen, huzurun kaynağını dışarda arayan bir ruh ateşten gömlek giymişçesine kıvranır. Bedenine sığmayan ruhun, seni değişim konusunda harekete geçirmek için elinden geleni yapar. Aslında herkes kendi hikayesini yaşamak üzere gelmiştir ancak bakıldığı zaman çoğu insan dışarıyı düzene sokma çabası içerisindedir. Kişi zanneder ki dışarda her şey yolunda olursa, içerde de yoluna girer. Oysa olay zannedilenin tam tersidir. İçerde işler yolunda gidiyorsa asıl o zaman dışarda da yoluna girer.

Bazı insanlar hayatları boyunca çoğunlukla benzer olaylar veya benzer kişiler ile karşılaşırlar, bu karşılaşmaların sebebi sen o kişileri düzelt diye değildir; bu olaylar ve kişiler sende neyi gün yüzüne çıkarmaya çalışıyor diye düşünmek gerekir. Örneğin kendine güveni olmayan biriysen ve zarar görmekten korkuyorsan bu sebeple de herkes ile iyi geçinmeye çalışırsın. Dışardan bakılınca belki hoşgörülü ve alttan alan biri olduğun için övgüler alabiliyor olabilirsin, burada dışardaki insanların rahatını düşünmek artık kendini düşünmenin önüne geçmiştir. Sen hoşgörülü olduğunu sanırsın oysa öğrenmen gereken şey hoşgörülü görünmek değil sınır koymayı öğrenmek veya gereken yerde hayır demeyi bilmektir.

Sadece kendini kandırırsın, toplumda çoğu zaman olumsuz bir durum karşısında bizden sessiz kalmamızı bekler hatta rahatsızlığımızı dile getirmemiz bile rahatsız edici bulunabilir. Bir söz okumuştum, şöyle yazıyordu; toplumda sahnede olanlar, izleyici olanlardan daha azdır, tembeller çalışkanlardan daha fazladır ve kötüler, iyilerden daha fazladır.

Aslında uyum sağlamaya çalıştığın toplumun değerleri ve kararları ne kadar doğru onu sorgulamak gerekir. Sırf topluma ayak uyduracaksın diye yanlış yerde durmak insanın kendisine yapabileceği en büyük kötülüktür. Çevremizdeki insanları hayal kırıklığına uğratmamak için kim bilir ne kadar fedakarlıklar yaptık değil mi?

Özellikle bizim kültürümüzde fedakar olmak kadına atfedilmiş bir özellik olup, fedakar kadınlar kendilerini feda ettikçe toplumda övgü alır oysa kendine yaptığı haksızlık kimsenin umurunda bile olmaz. Kişi önce kendini düşünmelidir, başkalarını mutlu etmek için kendi mutluluğunu feda etmemelidir. Hatta bu konu ile ilgili yapılan araştırmalar, ölümcül hastalıkların fedakar kadınlarda daha fazla görüldüğü şeklindedir. 

Gerçekten kim olduğunu bilen, seçimlerini kendi kararıyla veren, seçim yaparken başkalarının duygu ve düşünce durumunu düşünerek kendi kararından vazgeçmeyen kişiler için hayatın içinden geçmek çok keyifliyken, başkalarının belirlediği kurallarla, kendi hayat hikayesinde figüran gibi yaşamayı tercih edenler için belki de bir an önce sonlanması beklenen sancılı bir süreçtir.

Yaşadığı her deneyimle bir parçasını daha bulan kişiler için bu oyunun bitmesi hiç istenmez çünkü sen evrenin keşfedilmeyi bekleyen bir parçasısındır ve senin kendini keşfetmenle, kendine ve sisteme sunacağın yarar maksimum düzeydedir.

Bireysel olarak var olmuş olsak da her birimiz bu sistemin bir parçasıyız ve her şeyin zıttı ile yaratıldığı bu sistemin içinde özgürce var olmak mı, yoksa ruhu acı içinde kıvranan sistemin kölesi mi olmak istiyorsun?