Acıdan çıkmanın tek yolu, acının içinden geçmektir. Acı çekmek nedir? İnsan, neden acı çeker? Acının da tıpkı diğer duygular gibi milyarlarca tanımı vardır, değil mi? Dünya üzerinde yaşayan milyarlarca insanın, acı olarak deneyimlediği olaylar, onların tanımlarını belirleyen duygunun yoğunluğu ile farklı tanımlar ortaya koyar. Bana göre acı; duygusal anlamda yoksunluk veya kayıp karşısında yaşanan derin bir üzüntünün, yol arkadaşıdır. 
İnsanlar yaşarken hayatlarında dönüm noktası olacak deneyimlerin içinden geçerler. Öyle şeyler yaşarlar ki acı sonrası yaşarken dönüştükleri kişi, hayatının kalanını nasıl geçireceğini belirler. Bizler yaşadığımız olaylar sonrası mutlaka bir değişimden, dönüşümden geçiyoruz. Sorunu nasıl karşıladığımız, kabul edişimiz, reddedişimiz, çözüm arayışımız ya da bir kurtarıcı bekliyor oluşumuz, hepsi bizde bir şeyleri harekete geçirir. Sonuç olarak iki yol vardır. Ya acının içinden geçecek ve yoluna devam edeceksin ya da acının içine hapsolup, ömrünün sonuna kadar yaşadığını sanarak, bu dünyada sana ayrılan süreyi tamamlayacaksın. 
Biz yaşadığımız coğrafya itibari ile acının içinden geçmeyi değil de acıda kalmayı marifet sanıyoruz. Hatta bazı insanlar, yaşanmış kötü bir olay sonrasında iyileşme sürecini kısa sürede atlatmışsa, toplum tarafından ayıplanıp, yadırganabiliyor. Aslında olaylara verdiğimiz cevaplar sadece bizim seçimimiz olmuyor. Örneğin aile içinde bir vefat nedeniyle yakınını kaybeden insanların acısını nasıl yaşadığını izleyen, buna göre yeterince acı çekip, çekmediğine karar verenler bile var. Acı gösterilmesi gereken bir şey değildir, hissedilen bir şeydir ve herkeste yansıması farklı olabilir. 
Yaşadığımız duygunun yoğunluğuna göre herkesin bizim gibi düşünmesini, hissetmesini bekleyemeyiz. Herkesin bir hikayesi vardır ve bu hikayenin içindeki insanlarla diyaloğu da farklıdır. Çoğu zaman acı çekmemizin sebebini başka insanların varoluşu, yok oluşu, yaptığımız veya yapmadığımız şeyler için ödediğimiz bir bedel olarak düşünebiliriz. 
Acının en büyük sebeplerinden biri olan ölüm düşünüldüğünde; her insana verilmiş bir nefes sayısının olduğu ve hiç kimsenin ne kendisi için ne de bir başkası için bu süreyi uzatma veya kısaltma şansının olmadığının farkında olmak gerekir. Ölüm sonrası yas süresi, olayı kabul etme süresi ve sonra hayata küsmeden, kaldığın yerden devam etme süresi ve süreci, kişinin kendisine ve yaşadığı duygu yoğunluğuna göre değişir. Bizler sadece kendi hayatımızdan sorumluyuz, bir başkasının çektiği acının süresinin uzunluğu, kısalığı ve ne şekilde geçtiği bizim yorumumuza kapalı olmalı diye düşünüyorum. İnsanlar hayatın içinden geçerken duygu ve düşüncelerini toplumun baskısına göre baskılamamalı ya da beklenti o diye abartılı boyutlarda yaşamamalıdır. 
Birde derin ve sonunda kavuşmanın olamadığı aşk hikayeleri vardır şu meşhur kara sevdalar; çok ilginç değil mi yoğun bir sevgi ve yanında acı. Kavuşmalar o kadar imkansızdır ki üzerine şiirler, şarkılar, türküler yazılmıştır. Nedir bu hikayelerde öğrenilmesi gereken acının sebebi; olmayanı veya olmaması gerekeni zorla oldurma çabası mıdır? Bu aşkın bu kadar büyük olması, çekilen acının büyüklüğünden midir, yoksa imkansız oluşundan mıdır? Haberlerde evlenmelerine izin verilmediği için intihar eden çiftler geldi aklıma, ayrılma fikrini dayanılacak gibi bulamayıp yaşamlarını sonlandıranlar. 
Görüldüğü gibi deneyimler farklı olabilir. Herkesin, yaşadığı deneyime verdiği tepki de farklıdır. Önemli olan ne yaşadığını fark ederek, öğrenmen gerekeni öğrenip, yoluna devam etmendir. Hiçbir acı sonsuza kadar sürmez, bizler yaşadığımız olaylardan ziyade, onların bizde bıraktığı duygulardan kopamıyoruz. Ve o duyguların yanına başka duyguları da koyarak daha güçlü bir etki ve tepki oluşturuyoruz. Kimi zaman acımıza öfkeyi, kimi zaman nefreti, kimi zaman suçluluk duygusunu, kimi zaman da çaresizliği dahil ediyoruz. Duygularımızı yönetebilmeyi başardığımızda, duygularımız ile aramıza bir mesafe koyarak yaşadığımız şeyi dışardan gözlemleyebildiğimizde doğru olanı yapabileceğimizden şüphem yok.  
’’ACI, ÖLÜM HAYATIN BİR PARÇASIDIR.ONLARI REDDETMEK, HAYATIN KENDİSİNİ REDDETMEKTİR.’’HAVELOCK ELLİS