Kızılay ve çevresinde yaptığımız kısa turdan sonra şimdi de Ulus bölgesine geçmek istedim… Yıllar öncesinin Ankara’sında daha Stad otelin, Merkez Bankası ek tesislerinin yapılmadığı yıllarda… Daha AVM’ nin ne olduğunun bilinmediği. Öyle toplu dükkanların bulunduğu ve bizim buralara  çarşı dediğimiz yıllarda…  Ankara Palas’ın hala kamu tarafından konaklama ve resepsiyonlar için kullanıldığı yıllarda. bu binanın altında ve üstünde bizim çarşı dediğimiz yerlerin bulunduğu yıllar… Alış veriş için çarşı pazar  dolaşma yerine buralara gittiğimiz yıllar.. Yeri geldi ayakkabımızı, yeri geldi ders kitaplarımızı yeri geldi giyeceklerimizi aldığımız, yeri geldi karnımızı doyurduğumuz çarşılardı buralar. Bir köşelerinde içkili mekanlar da vardı… Karpiç bunların unutulmaz efsanelerinden di..
Yıllar sonra,  Atatürk heykelin yan tarafına yapılan üstleri büro altları dükkan olan iki blok sonrasında bizim çarşıların dükkanları buralara veya başka yerlere taşındılar… Arkasından gelen kazma kürek sesleri arasında  bizim iki çarşı yerle bir oldu ve bu çarşılardan birinin bulunduğu arazi üzerine Stad Oteli yapıldı… Otel sonrasında Merkez Bankasının ek tesislerinin de yapılmasıyla Anadolu Ajansının . Merkez Komutanlığının tarihi binaları da yerle bir oldu… 
Tarihimizi ne kadar çabuk yok ettiğimizin küçük bir örneği bu bölge… İçinde ilk ve ikinci Meclis binaları bulunmasa  belki   bugün bir başka Ulus ve çevresi ile karşılaşabilirdik…
O günlerin katlı çarşısı olarak yapılan ve bizlerin Türkiye’nin yürüyen merdivenli ilk çarşısı olarak hatırladığımız Anafartalar çarşı da can çekişir durumdaydı, ancak Büyükşehir belediyesinin el atması sayesinde   kurtuldu…
Belediyeciliğin bir kentin tarihinin yaşatılması konusunda ne kadar önemli olduğunun göstergeleri var. Bunlar elli ,yüz hatta 200 yıl önce yapılmış binalardır… Eğer bu binalar Koruma kurulları tarafından koruma altına alınmamışsa akıbetleri yıkım oluyor.. Ankara da bu ucubeliğe en güzel örnek olarak yıkılan Kızılay Genel Merkez binasını gösterebiliriz… 
Yöneticilerin öncelikli olarak koruyucu bir yöntem uygulamaları ve yapılacak her görkemli binanın yaşamı daha kaliteli hale getirmeyeceğini bilmeleri gerekir… Binalar görkemli ve güzel olabilir ama yapıldıklarında çevrelerindeki sosyal yaşamların ölmesine neden olabiliyor… Tıpkı Atatürk Orman Çiftliğine yapılan Cumhurbaşkanlığı sarayı gibi….
Bugüne kadar kent merkezinde imar yoğunluk artışı ile verilen kat yükseklikleri yerine yeni uydu kentlere odaklansaydı yöneticilerimiz, alt yapı konusunda da bu kadar çok yık yapla karşılaşmazdık….