Yusuf KANLI Kaç kişi biliyor o fıkrayı, bilemem. Huysuz mu huysuz, gaddar mı gaddar bir sultan varmış. Üstelik de kolay memnun olmazmış. Soytarılarının şakalarından, komikliklerinden bıkan sultan bir gün soytarısını yanına emretmiş. “Öyle bir şaka yap ki, özrü kabahatinden büyük olsun. Yoksa kellen gider” demiş. Soytarı düşünmüş, taşınmış, nihayette bir şakada karar kılmış. Sonuçta sultan beğenirse kellesi belki kurtulacak, aksi halde zaten ölecek… Sarayın merdivenlerinden çıkarlarken soytarı sultanın kaba etine çimdik atıvermiş. “Bu ne hadsizlik!” diye gürlemiş sultan, gözlerinde yangınlar, yanardağlar… “Kusura bakmayın sultanım, valide sultan zannettim” deyince soytarı, verdiği emri hatırlayan Sultan başlamış katıla katıla gülmeye. Çok kişinin gözünden kaçmıştır belki. Normaldir de. Ne olduğunu büyük olasılıkla sokaktaki herhangi bir Kıbrıs Rumunun bile bilemeyeceği Sosyal Reform Birliği isimli sıradan bir Rum kuruluşu başkan ve üyeleri Kıbrıs Türk Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile görüşmek istemişler. Akıncı’yı hangi sıfatıyla görmek istemişler belli değil. Anlaşıldığı kadarıyla birliğin başkanı Pavlos Pavlou randevu istemiş. Kimden? Bilemem. Saray’da her türlü Rum meselesinde Akıncı’nın mutemedi, hani şimdilerde Rum AKEL partisinden Avrupa Parlamentosuna seçilme hayalleri kuran Niyazi Kızılyürek mi devredeydi, yoksa özel görüşmelerde cumhurbaşkanına evini açacak kadar samimi yardımcı olan Barış Burcu mu? Kimse kim? Bir de açıklama mı yapacak Cumhurbaşkanı Akıncı ya da memurları neyin nasıl kotarıldığı konusunda? Nihayette, Sosyal Reform Birliği Başkanı Pavlou ve bazı birlik yöneticileri Akıncı’nın makamında kabul edilmişler. Kim itiraz edebilir? Cumhurbaşkanı kimle isterse görüşür. O kadar. İyi de durum pek öyle değil. Hani derler ya “Merdi Kıpti şecaat arz ederken sirkatin söyler” bizimki de o hesap. Cumhurbaşkanının memurları görüşme sonrasında basına bir fotoğraf geçmişler. Evlere şenlik. Daha birkaç gün önce başbakanı ve liderleri kabulde, ya da herhangi bir konuğu kabulde cumhurbaşkanının oturduğu koltuğun arkasındaki TC, KKTC bayrakları ile Cumhurbaşkanlığı yıldızlı KKTC bayrağı kaldırılmış. Niye? Efendim Rum konuklar istemese de nezaket göstermek amaçlı bayraklar kaldırılmış. Çok iyi… O bayraklar uğruna boşuna ölmüş şehitler. Boşuna sakat kalmış gaziler. Mücahitler, Mehmetcikler niye savaşmışlar ki o kadar kolay bayraklar ortadan kaldırılabiliyorlardı ise? Sosyal medyada kıyamet kopunca, geldi sultan ile soytarısının hikayesine benzer bir açıklama. Efendim, Cumhurbaşkanı Akıncı adına yapılan sosyal medya açıklamasını dikkatlerinize sunayım. Dedi ki Akıncı, “Bayrak üstünden ucuz siyaset alışkanlığı hala bitmedi. Neymiş, Rum derneği ziyaretimize geldiği için bayraklar salondan çıkarılmış...” Çıkarılmamış mı? Çıkarıldı. Üstelik Cumhurbaşkanlığı memurları fotoğraf paylaşarak ilan etti. Devam etti Akıncı: “Birkaç gün önce (BM Genel Sekreteri’nin özel temsilcisi ve UNFICYP -BM Kıbrıs Barışgücü- başkanı Elizabeth) Spehar geldiğinde de yoktu... (BM Genel Senreteri’nin geçici özel danışmanı Jane Holl) Lute geldiğinde de...Onu görmediniz mi? AB komisyonu başkanı (Jean-Claude) Junker, AP (eski) başkanı (Martin) Shultz ve daha birçok yabancı dışişleri bakanı, devlet adamı geldiğinde de...” Vay anam vay… Diyor ki sayın Akıncı, “Valide sultan sandım…” Ne demek “Ben bunu hep yaparım?” Resmen özrü kabahatinden büyük. Ve tabii hemen ondan öncekilere taş atma çabası. Suça herkesi bulaştırma gayretkeşliği… “Bu durum yeni değil, benden önce de hep böyle oldu. Cumhurbaşkanlığında bina girişinde sabit direklerde bayraklarımız var, her geleni karşılayan... Bir de bina içinde seyyar olanlar var.” Hadi canım sende! Evet, eskiden beri hep “gelenlere düşüncelerimizi anlatmak tercih edildi” ama hiç seyyar bayrak, seyyar makam odası, kabul salonu vesaire olmadı… Eğer KKTC bayrağı ve sembollerinden sıkıntı doğacak ise ziyarete gelecek konuk açısından, makamda yapılmadı görüşmeler. Hatta bazı durumlarda binada bile yapılmadı. AKEL lideriyle görüşmeye evini açan ve benzer bir bayrak krizini engelleyen Barış Burcu örneği, görüşmeler otellere, özel mekanlara taşındı. Hatta, cumhurbaşkanının konutunda yapıldı bazı temaslar, dönemin ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ziyareti örneğinde olduğu gibi… Bayrağından çekinen, saklayan, utanan insanlar olmamalıyız. Olanlara da alkış tutamayız. İster hamaset deyin ister faşistlikle, “beze tapmakla” suçlayın. O bayrakların temsil ettiği benim için ve eminim bu halk için çok önemli ve anlamlıdır. Ondan dolayıdır ki, 2004’de Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf Denktaş’ın teslimiyete hayır siyasetine karşı çıkanların insafsızca ve edepsizce bağırdıkları “Barra (defol) Denktaş” terbiyesizliğini misliyle iade etme zamanı gelmiş de geçmiştir bile. KKTC Cumhurbaşkanlığında yaşanan bu büyük acıya, değerlere ve devletimizin sembollerine saygısızlığa YETER ARTIK demenin tam da zamanıdır.