Utku ŞENSOY Covid 19’da son dönemde gelen umut verici sonuçlar, karanlık tünelin ucundaki ışığın çok daha belirginleşmesine yol açtı. Artık normalleşme sürecinden söz eder olduk, ekonomik toparlanmaların hesaplarını ve kişisel iş planlamalarımızı yapar olduk. En önemlisi kasvetli bulutlarının dağıldığını görmeye başladıkça umutlarımız arttı, yeniden yaşama sarılmaya başladık. Tüm bunları aslında, bilim insanlarının yönlendirmesi sayesinde akılcı adımlar atıp, kurallara riayet ederek ulusça elbirliği ile başarıyoruz. Ama en önemlisi sağlık ordumuzun takdire şayan olağanüstü çabasıyla bu olumlu tabloya, diğer ülkelere kıyasla çok daha kısa bir süre içinde ulaşabilmemizdir. Alınan tedbirlerde gevşeme olmazsa, o çok korkulan yeni bir dalgayı yaşamayız. Amerikan yaşamına özenmekten onlar gibi balık hafızalı bir toplum olduk. Bugün ülkemizin imdadına yetişip, dertlerimize deva olan sağlık ordumuzu, düne kadar itip kakıp, durmadan şiddet uyguladığımız, özlük hakları, çalışma saatleri, muayene gidiş-dönüşleri konusunda köşeye sıkıştırıp, yurtdışından doktor getirmekle tehdit ettiğimizi unutmayalım. Yıllardır sürekli artan nüfusumuz, ulusça hapşırınca cümbür cemaat hastaneye koşma adetimizden ve sağlıksız yaşam koşullarında kendimize bakamama acizliğimizden, hastanelerimizi metrobüslere çevirdik. Bunun doğal sonucu olarak ilgi-verim problemleri yaşadığımızda da toplumca suçu sağlıkçılara attık, sorumlu olarak doktorları işaret ettik. Hal böyle olunca da doktorlarımıza hastane koridorlarında topluca çullanıp kafa göz kırar olduk. Doktorlarımıza, paramadik ekiplerimize hemşirelerimize, eczacılarımıza, hastabakıcı ve tüm sağlık sektöründe çalışanlardan ne kadar özür dilense azdır. Sağlık ordumuzla ne kadar övünsek yetersizdir. Önümüzdeki yaz, yeni bir dalgaya maruz kalmazsak, Sağlık çalışanlarımızın başarılarından, yazdıkları bu muhteşem destandan söz edeceğiz. Başlarda bazı hatalar olduysa da doğru kararlar hızla alınabildi gerekli tedavi yöntemleri yaşama geçirilebildi. Alınan kararlara toplumun tamamının uyması için gerekli tedbirler alındı, yaşlımız gencimiz azami dikkatle kurallara uydu ama en önemlisi, bu pandeminin üstesinden gelmemizi sağlık ordumuz sağladı onlar başardı, kimse kendine bir paye çıkarmaya çalışmasın. Sürekli kutuplaşmalardan ve ayrışmadan şikayet ettiğimiz bir dönemde, görünmez düşmana karşı en tepeden en aşağıya yıllardır belki de ilk kez ulusça bir uyum sergilemeyi başardık. Devletimizle, belediyelerimiz, STK’lar ve yardımsever insanlarımızla iyi bir yardımlaşma örneği sergileyebildik. Bu beraberliğin sonucu ortaya çıkan gücü küçümsemeyelim. Fransa’daki aile dostlarımızdan, maske bulamadıkları için sokağa çıkamadıklarını duyduğumuz bir dönemde, yurtdışından on binlerce yurttaşımızı ülkemize getirtmeyi, elliden fazla ülkeye tıbbi yardım yapmayı başarabilen nadir güçlü ülkelerden biri olduğumuzu da unutmayalım. Siyasi hesapları bir kenara bırakıp, bu kurum ve kuruluşların arasında da gerçek anlamda bir dayanışma sağlayabilirsek, Korona sonrası ortaya çıkacak yenidünya düzeninde ülkemizin eli daha da güçlü olacaktır. Nasıl ki, ordumuz, Mehmetçiğimiz, Çanakkale’den, Kore’den, Kıbrıs’tan, Irak’a, Suriye’ye kadar ne zaman görev verilse destan yazmayı başardı, sağlık ordumuz da bugün ve bundan sonra yaşanacak her türlü olumsuzluk karşısında büyük bir özveri ve olağanüstü çaba ile sorunların üstesinden gelecektir. Nasıl ki çitçimiz, köylümüz, ekip biçiyor, yetiştirip üretiyor, onlar sayesinde karınlarımız doyuyor, sofralarımız zenginleşiyor, eğitimli kesim de bulundukları toplumların refah seviyelerini yükseltmekle görevlidirler. Toplumları ileri taşıyanlar her zaman, sağlıkçılar, mühendisler, akademisyenler, hukukçular, öğretmenler ve sanatçılar olmuştur. Devlet kadroları, aydınlanmadan yeterince nasibini alabilmiş, bilgi birikim meyvelerini çağdaş uygarlık yolunda toplayabilmiş ve atamaları liyakat esasına göre yapabilmiş toplumlar her zaman bir adım önde olur. İktidarlar kadro yapılarını “bizden-onlardan” diye ayırmaksızın salt liyakate önem vererek yapabilirse, o toplumun başarısızlığı söz konusu değildir. Türkiye yeterince yetişmiş insanı olan ülkelerden biridir. Ancak teknolojinin daha da ön plana çıkacağı yenidünya düzeninde daha fazla donanımlı insan gereksinimi duyulacaktır. Bunun için, eğitime önem verip, “çağdaş eğitim odaklı” sistemi hızla yaşama geçirmemiz gerekir. İyi bir eğitim ise, ancak iyi yetişmiş eğitimcilerle gerçekleşebilir. İktidar ve toplum yetişmiş bu insanlarına hak ettiği değeri verebilirse Korona virüsten, terörden, her türlü beladan korkmayın. Korkulması, kaçınılması gereken tek şey cehalettir. Cehaletten söz etmişken, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 21 Mart 1923’de Konya’da lise öğretmenleri ve öğrencileri ile yaptığı konuşmadan feyz almamız gerekir; “…Milleti kendi benliğine sahip yapmayan, milleti asırlarca kendi hakkında gafil bulunduran hep bu cehalettir. Hükümdarların, şunun, bunun, milleti esir gibi, köle gibi kullanmaları, bütün vatanı kendi özel mülkleri gibi düşünmeleri, hep milletin bu bilgisizliğinden istifade edilmek sayesinde idi. Gerçek kurtuluşu istiyorsak, her şeyden evvel, bütün kuvvetimiz, bütün süratimizle bu cehaleti ortadan kaldırmaya mecburuz.”