Yusuf KANLI Bu günlerde coğrafi uzaklık nedeniyle pek yüz yüze görüşemesek de kalben hep yakın olduğum, çok sevdiğim bir arkadaşımın sık kullandığı atasözü değerinde bir deyişi var: “Muhatabını aptal yerine koyan, aptalın önde gidenidir.” Güzel ve anlamlı bir söz. Kaç kişi hatırlar, bilemiyorum. Adadaki tasını tarağını toplayıp ayrılmaya hazırlanan dönemin Birleşmiş Milletler genel sekreteri Kıbrıs özel danışmanı Espen Berth Eide ile Temmuz 2017’de son görüşmesinde Kıbrıs Türk lideri Mustafa Akıncı net bir değerlendirmede bulunmuş. Eide “Adayı birleştirmeden vaz geçmeyiniz” telkinine Akıncı federasyon imkanının kalmadığını, Kıbrıs Rum tarafının başta dönüşümlü başkanlık olmak üzere güç paylaşımını reddetmekte olduğunu ancak güvenlik ve garantiler arkasına saklandığını vurgulamış. Sonra da “Artık zaman Avrupa Birliği içinde iki devlet yoluyla çözüm” diye ilave etmiş. Akıncı’nın bu duruşu “federasyon, ille de federasyon. Rum istese de federasyon, istemese de federasyon” diyen bizim Cumhuriyetçi Türk Partisi ve sair Türk ve Türkiye düşmanlığını marifet sayan ve Rum seviciliği kutsayan sözüm ona solcu kesim saldırmıştı Akıncı’ya o dönem. O saldırılar sonrası mı yoksa kazara mantıklı olduğu, Rum kesimiyle empati yerine görevinin Kıbrıs Türk çıkarlarını savunmak olduğunu hatırladığı bir ara mı o değerlendirmede bulunmuştu Akıncı, bilemem. Sonuç, uzun bir süredir tavşan gibi saklanarak, perde arkası temaslar, gizli ve utangaç görüşmelerle bir şeyler kotarmaya çalıştığı, halkına gerçekte ne düşündüğünü, nasıl bir platformda ne gibi bir çözüm istediğini söylemekten aciz bir zat-ı perişan var karşımızda. Sanki herkes aptal, bir tek Akıncı, bizim Asım Akansoy falan filan akıllı, geriye kalan herkes aptal. Rum lider Nikos Anastasiades halkına ve dünya kamuoyuna izah etti geçenlerde nasıl bir çözüm istediğini, “gevşek federasyon” kavramından ne anladığını. Hani hep derler ya, resmen kötü bir şaka gibi adamın hülyası. Bir yandan “gevşek bir federasyon kuralım” ve “adem-i merkeziyetçilik ilkesiyle yerel yönetimleri güçlendirelim” diyeceksin, diğer yandan eşitlik ilkesi budayalım, devlette işlevselliği korumak amacıyla çoğunluğun egemenliğini budamayalım derken diğer yandan da Rum tarafının bu “özverisi karşılığında” Türklerin güvenlik ve garantiler konusundaki taleplerinin AB içerisinde gereksiz olduğu kabul edilmeli falan diyor. Her ne kadar Okansoy arkadaşımız Anastasiades resmi pozisyonunu henüz söylemedi gibi abes bir yaklaşım içerisinde ise de, Rum tarafının bu sergilenen ve net bir şekilde kelimelere dökülen – üstelik de metni yazılı olarak da dağıtılan – siyasi pozisyonunu görmezden gelip hala daha federasyon hülyaları kurmak teslimiyetten de öte açık ihanettir. Kıbrıs Türk halkı KKTC meclisi tarafından KKTC halkı adına Kıbrıs Rum kesimi ile çözüm görüşmelerini yürütmekle görevlendirdiği cumhurbaşkanı sorumluluğunun ne olduğunu idrak ederek romantizmi bırakmalı, Rum lider gibi görüşlerini, nasıl bir platformda ve hangi amaçla Kıbrıs görüşmelerinin tekrar başlayabileceği hususunu net bir şekilde halkıyla paylaşmalıdır. AB üyesi iki devlet şeklindeki bir çözüm esasında dolaylı federasyon anlamına gelmeyecek mi? Gerek toprak gerekse mal-mülk meseleleri, sınır ayarlaması ve tazminatlar düzeyine çekilecek Kıbrıs görüşme süreciyle ortaya çıkacak çözüm elbette ki çok daha kolay ulaşılabilecek bir hedef olacaktır. Üstelik, yaşayabilirliği ve sürdürülebilirliği çok daha yüksek olacak bu çözüm ile Akdeniz bir barış denizine evrilecek, çözümün siyasi ve ekonomik boyutları iki devletin yanı sıra başta Türkiye ve Yunanistan olmak üzere bölgeye ve dünyaya önemli katkılar sunabilecektir. Avrupa Birliği’nin nedense bu fikre karşı olduğunu biliyoruz. Bu soruna Paris veya Madrid ya da azınlık sorunları olan bir başka başkentten bakmak yerine Kıbrıs’ın kendi özel şartları olduğunun farkında bir siyaset geliştirme gerekmez mi? Doğu Akdeniz’de petrol ve gaz bulunmasının Kıbrıs sorununu daha da çetrefil hale getireceğini ABD’li veya diğer ulusların bu bölgede iş yapmak isteyen şirketleri görebiliyor ise, Kıbrıs Rumları ya da adada çözüm istediğini iddia eden başta Avrupa Birliği olmak üzere siyasi yönetimler niye işi yokuşa sürmektedirler? KKTC’nin yetkilendirmesiyle Türk araştırma-sondaj ekipleri de yakında faaliyete geçecekler. Kuzeyde veya güneyde, adanın sularında işletilebilir miktarda hidrokarbon bulunması yarını çok daha zor ve yönetilmez kılabilecektir. Ciddi olarak çözüm isteniyor ise gün bugündür, yarın çok geç olabilecektir.