Korkunun hakim olduğu bir coğrafyanın çocuklarıyız biz, en iyi bildiğimiz şey tecrübe etmediğimiz bir şeyden ölesiye korkmak. Korku aslında bizi tehlikeye karşı koruyan bir duygudur; örneğin vahşi bir hayvandan veya ateşten korkmak hayat kurtarıcı ve akıllıca iken, biz bu duygunun ihtiyaçtan fazlasına sahip olup, duygunun şiddetini veya maruz kaldığımız süreyi uzattığımızda kendimizi zaman zaman sıkıntıya düşürmeyi tercih etmiş olabiliyoruz. İşin ilginç yanı bu duygu ile çok küçük yaşta tanış, bunun ne kadar olması gerektiği ile ilgili de bir fikrimiz yok gibi. Ürettiğimiz kötü senaryolarla, çocuklarımızı korkutarak, bu yoldan iyi bir şey kazanabileceğimizi veya yaptırım gücümüzü arttırabileceğimizi düşünüyoruz. Üstelik bunu en sevdiklerimizi korumak için yapıyoruz. Korku kültürü içinde yetiştirilmiş olan bizler bunun normal olduğunu zannederek, farkında olmadan bunu kuşaktan kuşağa aktarıyoruz.  
Mesela bize en çok zarar veren şeyin, farklı olmaktan korkmak olduğunu düşünüyorum. Farklı olanın ötekileştirildiği toplumlarda, kişi kendini güvende hissetmek için farklılıklarını maskeleyebiliyor hatta olmadığı bir role dönüşerek özünden uzak bir yaşam sergileyebiliyor. Benzer olma çabası birçok insanın, varoluş hikayesini yaşamadan yok olmasına sebep oluyor. Üstelik benzerliği ile gurur duyan ve farklı olmayı sanki bir defektmiş gibi algılayan veya böyle bir algı oluşturan insanlar da var. 
Oysa hepimiz o kadar farklıyız ki bazen düşünüyorum korkmadan, yaranma, sevilme, göze girme çabası olmadan nasıl olurduk diye? Bir toplumda benzer insan sayısı ne kadar fazla ise o toplumun ilerleme ve üretme şansı yoktur diye düşünüyorum. 
Bizler belki yaşadığımız korku ile kendimiz olmaktan, özgün olmaktan korktuk, içinde yaşadığımız topluluğa kelimenin tek anlamıyla ayak uyduralım, sıkıntıya girmeyelim diye düşünmüşte olabiliriz. Peki içinde yaşadığın toplumda dışlanmaktan korkan sen, özünden koparak sahip olduğun tek kullanımlık hayatını yaşayamadığının ne kadar farkındasın? Özünden kopmuş, kendi olmaktan, kendi seçimlerini yaşamaktan ve ifade etmekten korkan sen, çakma bir kimlikle daha ne kadar kendini kandıracaksın. Asıl korkman gereken şeyin, aslında onca yıl yaşamadığını fark ettiğin, geriye dönüşün olmadığını anladığın an olduğunu unutma. Zaman çok kıymetli ve sonsuzken, biz insanlar onun herhangi bir diliminde, sahip olduğumuz bedenlerimizle geçiciyiz. 
 Hayatımızda en önemli değişimler, cesaretle alınmış, radikal kararlar sonrasında ortaya çıkar. Çok azımız cesaret eder, bu kararları almaya. Çoğu insan boyun eğer, kabullenir. İnsan 7 sinde neyse 70 inde o olmamalıdır. Bir sürü deneyimin içinden değişmemek üzere geçmiyorsun. 
Korku algısıyla yetişmiş bir insanın çoğu zaman onaylanma ihtiyacı olduğunu da düşünüyorum. Dışardan gelen yorumlar ve söylemlerden o kadar çok etkilenir ki karar vermek onun için hayatın en zor şeyidir sanki. Çoğumuzun oluşturduğu konfor alanları, insanlarla kurduğumuz ilişkiler bizi kendimiz olmaktan uzaklaştırır. En çok ta, çok şikayet ettiği konfor alanını, terk etmeyi göze aldığında kazanır insan. Başka seçeneğim yok sözü kişinin kendi kendini ikna etme çabası ve olacak olanı göze alamama korkusu değil midir? O halde kendin olmaktan korkma; büründüğün çakma kimliğin, sana özel olarak tasarlanmış hayatını, ıskalamana sebep olur ve sen kendinden, özünden uzaklaştıkça, bin bir önlem alarak yaşadığın hayatın, sana sadece zorluklarla dolu deneyimler yaşatır. Oysa senin planında kolaylıkla yaşanan bir yaşam planı vardır ancak çoğu zaman işler planlandığı gibi gitmez. Ne olursa olsun seçim yapma şansına sahip olarak bu dünyaya geldik; neyi seçersen seç öğrenecek bir ders vardır ve insan en çok yaptığı hatalardan öğrenir.