Utku ŞENSOY Dünyayı etkisi altına alan Covid 19 salgınında Türkiye olumlu sinyaller vermeye başladı. Avrupa’daki birçok ülkenin ardından, salgına en son yakalanan ülkemiz, ilk dönemde sıkıntı yaşanmasına rağmen, çabuk toparlanıp, akılcı yöntemlerle atılan doğru adımlar sayesinde ilk salvoyu en hafif sarsıntıyla bertaraf etmesini bildi. Ateş düştüğü yeri yakar, yitirdiğimiz yüzlerce vatandaşımıza tanrıdan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyor, görünmez bela ile mücadele eden yurttaşlarımıza acil şifalar diliyoruz. Sağlık çalışanlarımıza minnet duygularımızı ve şükranlarımızı iletirken, olası yeni dalgalara karşı tedbiri elden bırakmamaya, sosyal mesafe ve hijyen kurallarına uzun bir süre daha azami dikkat etmeye devam etmemiz, tedbiri elden bırakmamız gerekiyor. Önce kendimizi, sevdiklerimizi, sonra da yakın çevremizi koruyup korunmaya büyük özen göstereceğiz ki, ailemizi, kentimizi ülkemizi ve dünyamızı bu illetten kurtarabilelim. Salgın sürecini görece hafif geçiştirdiğini düşünen ülkeler, normalleşme planlamalarını yaparken, ekonomik durumları iyi olan insanlar da umutlanıp, sıkıntılı bir kış ve baharın ardından yazın son dönemi için “güvenli destinasyon” hesaplarına başladı. Bizde de şimdiden 15 ilimizde “tersine karantina” gündeme gelmeye başladı. Yani vaka sayısı sıfırlanan illerimize ancak vaka sayısı sıfır olan illerden geçilebilecek. Bu durumun birkaç ay içinde yurdun önemli bir kısmına yayılmasını umut ediyoruz. Benzer şekilde iç turizmin yanı sıra, güvenli ülkelerden de turist geliş-gidişleriyle dış turizm için de kapı aralanabilir. 2020 yılı yazının özellikle okul çağında çocukları olmayan aileler için sonbahar aylarında yoğunlaşacağı öngörülüyor. Türkiye de de yetkililer toparlanma sürecine ilişkin strateji planlarını yapıp gerekli değerlendirmeleri enine boyuna tartışıyor. Ekonominin çarkları birçok sektörde durma noktasına gelirken, kademeli normalleşme sürecinde sonbahar öncesi bazı sektörlerin ön plana çıkacağını öngörebiliriz. Bu sektörlerden biri de turizm. Geçtiğimiz yıl tüm zamanların rekorlarını alt üst ederek 52 milyona yakın ziyaretçiyi ağırlayan Türkiye, ağırladığı turist sayısında dünya sıralamasında altıncılığa yükselmişti. Ziyaretçi sayısına göre elde edilen gelir ise orantısız biçimde, 34 buçuk milyar dolar seviyesinde kalmış, bu yıl daha da fazlası hedeflenmişti. Korona tüm sektörlerde olduğu gibi turizmde de hesapları alt üst edip, tesis sahiplerini ve sektör çalışanlarını zor durumda bıraktı. Ancak geçen yılki tabloya dikkatle bakıldığında Türkiye’nin bu olumsuz durumu fırsata çevirme imkanına sahip olduğu görülebilir. Geçen yılki verileri inceleyip, Türkiye’nin önündeki ilk beşte yer alanlara bir göz atalım; 2019 yılında 90 milyondan fazla turist ağırlayan Fransa, 84 milyon kişinin ziyaret ettiği İspanya, 79 milyon turisti olan Amerika Birleşik Devletleri, 68 milyon kişinin ziyaret ettiği Çin ve 65 milyon ziyaretçi ağırlayan İtalya, aynı zamanda gerek vaka gerekse ölüm oranları açısından Covid 19’ dan en fazla etkilenen ülkelerdir. Aylardır evlerinde bunalan tüm dünyanın ilerleyen aylarda nefes alabileceği “güvenli destinasyonların” başında ise güney sahillerimiz geliyor. 2019 yılında Rusya’dan 7 milyonun üzerinde, Almanya’dan da 5 milyondan fazla turist ağırlamıştık. Bu ülkeleri, Bulgaristan, İngiltere ve İran’dan gelen konuklar izledi. 15 milyon kişinin ziyaret ettiği İstanbul’un, Türkiye’deki Korona vakalarının yüzde 60’ını barındırması nedeniyle bu sezon turist ağırlaması biraz zor görünüyor. Ancak 14 buçuk milyon turist ağırlayan Antalya ve 3 buçuk milyon yabancının konakladığı Muğla bu salgın döneminin ardından gerekli önlemlerin yanı sıra sağlık konusunda da tesis-personel açısından sahra hastaneleri benzeri tedbirleri bugünden alarak cazibe merkezi haline gelebilir.“Sağlık kontrollü, denetimli turist kabul yöntemiyle”, öncelikle salgında temkinli ilerleyen Almanya ve Rusya’dan gelebilecek konuklar, gerek “uzatılmış tatil süreleri” gerekse “uzun bir karantina döneminin ardından rahatlayabilmenin getireceği rehavetle” geçtiğimiz yıllara göre çok daha fazla döviz bırakabilir. Yabancı konukların tesislerimizde ortalama kalış süresi 2.61 gün, ortalama gecelik harcaması ise 73 ABD dolarıdır. Bu yıl çok daha az turist ile bu ortalama rakamları katlamak hedefimiz olmalı. Kabaca ifade etmek gerekirse, kısa süre kalıp “her şey dahil (HD) ya da Ultra HD konaklama sisteminde” son derece kısıtlı harcama yapan 50 küsur milyon turist yerine, daha uzun süre kalıp, daha fazla harcama imkanı olan 8-10 milyon turist hedeflenmeli. Böylece geçen yılkine yakın döviz girdisi elde edebiliriz. Bu kritik dönemde dünyanın en sağlıksız çatışma ortamlarından gelmiş 6 milyona yakın mülteciyi barındıran Türkiye, Ağustos ayından itibaren sağlıklı ülkelerden gelebilecek 8-10 milyon turisti güvenli biçimde ağırlama imkana sahiptir. Yıllardır “HD ve UHD konaklama sisteminin” olumsuzluklarını tartışan Türkiye, bu yeni dönemde çok daha kaliteli hizmet anlayışı ile konuklarını restoran-plaj ve ortak alanlarda “sosyal mesafe ve hijyen kulalarına” azami dikkat ederek ağırlayıp, özellikle bu dönem tüm dünyanın en çok ihtiyacı olan, “temiz hava-deniz-kum-güneşe” kavuşmalarını sağlayabilir. Oteller, ortak alanları kullanımını, yemek saatlerini, plaj ve deniz saatlerini oda (veya kat) numaralarına göre “vardiya sistemi ile” dönüşümlü yapmaları halinde, tesisler doluyken bile “ortak alan kullanımına getirilecek bu düzenleme ve kısıtlama yöntemiyle” konuklarına “güvenli bir ortam” sağlayıp, korkusuzca, keyifli bir tatil fırsatı sunabilirler. Keza, hava yolu taşımacılığı ve transferlerde de benzer “sosyal mesafe” uygulamasıyla birçok ülkeye örnek olabilir, önerilerde bulunabiliriz. Pek çok ülkenin bocaladığı bir dönemde Türkiye’nin sağlık ve turizm yönetimi, tüm bu önlemleri alabilecek bilgi-birikim-deneyim ve pratik zekaya sahiptir.