Utku ŞENSOY Korona Virüs salgını korkutucu biçimde sürerken, Türkiye nihayet beklenen kapanma kararını aldı. Uzmanlar kapanma kararının geç de olsa alınmasının önemli oldu...

Utku ŞENSOY Korona Virüs salgını korkutucu biçimde sürerken, Türkiye nihayet beklenen kapanma kararını aldı. Uzmanlar kapanma kararının geç de olsa alınmasının önemli olduğuna işaret ediyor. Bazı kesimler bu virüs belasını küçümseyip, ciddiye almamakta ısrar ediyor, ancak unutmayalım ki son bir yılda Covid 19’a feda ettiğimiz canların sayısı, 35 yıldır terör belasında yitirdiğimiz şehitlerimizden daha fazla. Ulusça, “Pençe Şimşek, Pençe Yıldırım” harekatındaki şehitlerimize gözyaşı dökerken, bir yandan da sağlık ordumuzun virüs belasıyla mücadeledeki özverisine tanık oluyoruz. Toplam vaka sayısı 5 milyona dayandı, vefat sayımız 40 bin sınırını aştı, kapanma öncesi 10 milyona yakın insan tatil beldelerine ve kırsala göç etti. Yaşanan bu“büyük göç” ün sonuçları umarız ağır olmaz. Sahil kasabalarımızdaki yoğunlaşmanın etkilerini de önümüzdeki günlerde göreceğiz. Kısıtlamalardan muaf olan 17 milyona yakın kişiyle ekonominin çarklarını döndürebilme gayretinin, virüs salgını bakımından faturasının ağır olmamasını ümit ediyoruz. [caption id="attachment_210895" align="alignright" width="345"] Hindistan'da Covid 19 kabusu sürüyor[/caption] HİNDİSTAN PERİŞAN Artık bu virüs ve kapanma işini ciddiye alıp bilim insanların uyarılarına kulak verme zamanıdır. Aksi takdirde bu salgını korkunç biçimde yaşayan Hindistan örneğiyle burun buruna gelebiliriz. Yer kürenin en kalabalık ikinci ülkesi Hindistan'da Korona virüs salgını korkunç boyutlara ulaştı. Dünyanın yedinci büyük ekonomisine sahip olmasına rağmen, Hindistan’da yönetim de halk da çaresiz kaldı. Salgında yaşamını yitirenler için krematoryumlar yetersiz kalınca cesetler açık havada yakılmaya başladı. Vaka sayısının 20 milyona yaklaştığı ülkede 200 bine yakın insan vefat etti. Ülkede son günlerde günlük ölüm ve vaka sayısında küresel rekor kırılması karşısında ne yazık ki yetkililer elleri kolları bağlı ve çaresizler. Büyük bir “kabusun yaşandığı” ülkede hastanelerde yaşanan yoğunluk ve oksijen eksikliği halkta panik havasına neden oldu. Sağlık birimleri bu kadar kalabalık nüfusa çare olamıyor, sağlık sektörü, tıp, yönetim çaresiz, ilaçlar karaborsada, halk hükumetin istifasını istiyor. Son birkaç aydır kısıtlamaya giden Avrupa’da kademeli normalleşme hesapları yapılırken, Hindistan ve Brezilya’daki vaka sayıları tüm dünyayı tehdit ediyor. TRAKYA ALARM VERİYOR Ülkemizde tehlike çanları önce Karadeniz ardından İstanbul, Trakya derken yurt genelinde vaka sayılarında büyük bir patlama yaşandı. Gelinen noktada, Tekirdağ genelinde yoğun bakımlar tam kapasite ile dolunca “randevusuz hasta” kabul etmekte zorlanmaya başladılar. Yetkililer sorunun üstesinden gelebilmek için yeni yataklar açma çabasında. Her il kendi imkanlarıyla bu ağır süreci yönetmeye çalışıp birbirleriyle iletişim halinde sorunun üstesinden gelme gayreti içinde. Son günlerde vaka sayılarında 60 binlerden 30 binlerin altına düşüş umutlandırsa da vefat sayıları hepimizi kaygılandırıyor. Uzmanlar tam ve katı bir kapanma olmadığı için “kısmi kapanma” ile bu sorunun çözülemeyeceğinin çok net görüldüğüne dikkat çekiyor. İnsanlar Covid 19’dan korkuyor ancak işsiz kalmaktan daha çok korkuyor, evine ekmek götüremeyecek olmanın sıkıntısını yaşayıp hasta bile olduğunu işveren ya da işçi bilerek, Zonguldak’taki maden işçileri örneğinde olduğu gibi, işlerine devam ederken 4 gün sonra pozitif olduklarına ilişkin sonuçlar çıkıyor. Bu 4 gün boyunca pozitif kişi virüsü tüm çevresine bulaştırıyor. Madencilerin aşılamada öncelikli gruplar arasında olmamasını anlamak zor. Maden işçileri örneğinde olduğu gibi pek çok iş dalında insanlar evlerine ekmek götürebilme, işlerini kaybetmeme gayretiyle işine gitmeye devam ediyor. Uzmanlar bu durumu, “ölümü gösterip sıtmaya razı etme” olarak nitelendiriyor. Kapanma, bu illetten kurtulma ancak tüm kesimlere sosyal destek ve yardımlarla çalışanı ayakta tutarak olabilir. Öte yandan, salgın yönetiminin ekonomik olduğu kadar sosyal ve psikolojik boyutlarına da eğilmemiz gerek. Tüm bu gelişmeler ışığında ve tabloya baktığımızda, bir şeylerin yanlış yapıldığı kesin. Yönetimin yaptığı ciddi hatalara yurttaşların ekonomik sıkıntılardan kaynaklanan aymazlığı da eklenince Avrupa da neden ilk sırada yer aldığımız ortaya çıkıyor. ÇARE YERLİ AŞI Muhalefet iktidara aşı tedarik konusundaki sıkıntılara dikkat çekip yüklenirken, yetkililer Sinovac, Biontech ve Sputnik aşılarından toplam 240 milyon doz aşının önümüzdeki aylarda geleceğini açıklıyor. Bu illetle mücadelenin 2022 yılına sarkacağı gerçeğiyle yüzleştiğimizde tek güvencemiz, yine kendi bilim insanlarımız ve onların çabalarıyla ortaya çıkacak yerli aşımızdır. Ama bunun da en erken bu yılsonuna yetişebileceği düşünüldüğünde, bu süre içinde Çin, Rus, Alman ne bulursak olabildiğince hızlı aşı getirtilmesi gerekiyor. Eğer bu süreçte geç kalırsak, Hint mutasyonu benzeri yeni varyantların daha yoğun biçimde devreye girmesiyle ağır bir tabloyla karşılaşabiliriz. Aşı olmadan bu salgınla mücadelemizin mümkün olamayacağını, ayrıca şeffaf yönetim, dürüstlük ve bilinçli yurttaşlığın ülkemizi kurtarabileceğini anlamamız gerekir. *** 1 MAYIS Uzun ve zorlu bir mücadelenin sonunda işçi haklarının kazanımının kutlandığı, 1 Mayıs’ı daha geride bıraktık. Bazı grupların Taksim Meydanı ısrarları karşısında güvenlik güçlerinin sert müdahalesi dışında bu 1 Mayıs için “sessizce kutlandı” diyebiliriz. Sermaye odaklı politikalar yürütülürken, bu zor zamanda işçinin, emekçinin “insanca yaşama hakkının” göz ardı edilmemesi gerekir. İşten çıkarma yasaklarının olduğu bu salgın döneminde Kod 29 benzeri istisnalara dayanarak işten çıkarılmaların, tek taraflı ücretsiz izne çıkarılıp geri dönüşleri belli olmayan bir süreçte insanların günlük 50 liraya mahkum edilmesinin önlenmesi lazım. İşte bu tür haksızlıkların karşısında olan çalışan işçinin temel haklarını güvence altına alınmasının kutlandığı bu bayramda “Kanlı 1 Mayıs” ı da unutmayalım. İlk kez 1923 yılında kutlanan bu bayram, 1 Mayıs 1977 günü kanlı bayram olarak tarihe geçti. Taksim Meydanı'nda 500 bin kişinin katılımıyla kutlanan İşçi Bayramı'nda meydandaki otelin bazı katlarından ve meydandaki sular idaresi binasının üstünden açılan ateş sonucu 34 kişi yaşamını yitirmiş 136 kişi yaralanmıştı. *** BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ 3 Mayıs, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 1993 yılında aldığı bir karar ile tüm dünyada “Dünya Basın Özgürlüğü Günü” olarak kutlanıyor. Basın Özgürlüğü Günü ile, basının demokrasiyi koruma rolü, etik gazetecilik, görev şehidi gazetecilerin anılması ve basının aşırı sansür edildiği ülkelere bir mesaj göndermek hedeflendi. Dünya genelinde basın özgürlüğü önündeki engellerin ve sorunların tartışıldığı günü ülkemizde ne yazık ki buruk kutladık, zira Türkiye'nin basın özgürlüğü karnesi hiç de iç açıcı değil. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü'ne (RSF) göre son yıllarda bazen “kısmen özgür”, bazı yıllarda da “özgür olmayan” kategorisinde yer alan Türkiye, 180 ülke arasında ilk 150 arasına bile giremiyor. Yine ülkemize yönelik bir başka eleştiri de, iktidar karşıtı medya kuruluşu ve basımevlerinin ayakta kalmakta zorlanıp birer birer kapandığı bir dönemde, iktidar yanlısı medya kuruluşlarının giderek güçlenip gelişmesidir. Türkiye aynı zamanda çok sayıda gazetecinin hapiste olduğu ülke olarak büyük eleştiri alıyor. *** ALKOL SATIŞ YASAĞI Salgınla mücadelede için 17 günlük kapanma kararı alınırken, alkol satışına yasak getirmesi tepki topladı. Muhalefet ve muhalif hukukçulara göre yasak, “yaşam tarzına müdahale”. Alkol yasağının hiçbir hukuki dayanağı olmadığını öne süren ana muhalefet partisi CHP, bu yasakla özel hayata müdahalenin hedeflendiği tepkisini gösterdi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, tam kapanma boyunca Tekel bayilerinin kapalı olacağını vurgularken, muhalefet bu uygulamanın, akla, bilime ve ekonomik gerçeklere aykırı olduğunu iddia ediyor. Uygulama karşıtları, içkiyle, alkolle virüs arasındaki bağlantı konusunun sağlık bilim kuruluna da sorulması gerektiğine dikkat çekiyor.