Utku ŞENSOY Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Trump; “Dostumuz dedik, stratejik ortak dedik, BOP eş başkanlığı yaptık ama o yine de bize karşı tutarsız söylemler sergileyip, birbirine taban tabana zıt açıklamalarda bulunuyor. Bize oradaki görüşmelerde, ‘hele şu S-400 işini bir halledin Türkiye’ye ambargo yok’ diyor, buraya gelince de yardımcıları, sözcüleri bizi, İran, Kuzey Kore ve Rusya’ya uygulanan’ ABD’nin düşmanlarını Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası’ CAATSA yaptırımlarını uygulamaya sokmakla tehdit edip, F-35 programından çıkartıyor!” Rusya Devlet Başkanı Putin; “Milyarlarca dolar karşılığı, füze savunma sistemleri almamıza, Akkuyu nükleer santral anlaşmamıza, Astana’da, Soçi’de masaya oturup dostane biçimde mutabakat sağlayıp tokalaşmamıza, Ankara-Moskova hattında mekik diplomasileri gerçekleştirmemize rağmen, arkamızı döndüğümüzde, sırtımızdan vuruyor. Esad ile bir olup, sivillerin üzerine bomba yağdırıp, aralarında ne olduğu belirsiz başıboş sözde cihatçı paralı teröristlerle birlikte yüzbinlerce insanı sınırlarımıza püskürtüyor. Sadece İdlib’e yönelik Rus saldırılarında sınırımıza dayananların sayısı yarım milyona yaklaştı. Türkiye’deki 5 milyona yakın mülteci yetmiyormuş gibi utanmayıp ben istemiyorum bunları da sen al dercesine, sıkıntıdaki ekonomimizi baltalayıp iyice alt üst etme hevesinde.” Almanya Başbakanı Merkel; “Liderler düzeyindeki görüşmelerde olumlu davranıp katkı sağlayacağını samimi biçimde vurgularken, ülkesine dönünce tam tersi davranıyor. Ankara’nın Libya hamlelerini baltaladığı yetmiyormuş gibi, bizi gölgede bırakmak için Berlin’de Konferans düzenliyor, iç siyasette Türkiye’nin AB müzakereleri karşıtlığını içeren mesajlar veriyor, Suriye ve Libya politikalarımızı yerden yere vuruyor, yatırım ve yardımları adeta bir şantaj malzemesi gibi kullanıyor, FETÖ terör örgütü mücadelemizde işbirliği konusunda ayak sürüyüp kuyumuzu kazıyor!” Fransa Cumhurbaşkanı Macron; “Görüşmelerimizde gayet sıcak ve ılımlı davranırken, daha sonra farklı açıklamalar yapıp Türkiye’ye hasmane tutum sergiliyor. Yunanistan Başbakanı Miçotakis›i le görüşmesinin ardından, Cumhurbaşkanı Erdoğan›ı uluslararası camianın önünde alenen suçlayıp, Suriyeli paralı askerleri Türk gemileriyle Libya’ya taşıdığını iddia ediyor!” Dünya devi güneydeki “yeni komşumuz” ABD ile, en büyük rakibi kuzeydeki komşumuz Rusya’nın yanı sıra, Avrupa Birliği’nin lokomotifi konumundaki Almanya ve Fransa. Yukarıdaki dört paragraf, Türkiye’nin uluslararası ilişkileri açısından önemli yeri olan bu 4 ülke ile son dönemdeki inişli çıkışlı ilişkilerimize Ankara’nın bakış açısını kabaca özetliyor. Bu dört paragraftaki 9-10 cümlenin tırnak içine alınmış olması birinin sözlerinden alıntı olduğu için değil, Ankara’nın serzenişlerinin kısa bir özeti olmasından. Bu listeye, İsrail, İran, Mısır, Suudi Arabistan ve benzeri 4-5 ülkeyi daha ekleyip uzatmak mümkündür. Başta komşularımız olmak üzere Türkiye’nin dış ilişkilerinin tamamında karşımızdaki ülkelerin tutarsızlığından, güvenilmezliklerinden dem vurup sızlanırız. Aslına bakarsanız, Ankara’nın bu görüşü bir ölçüde doğrudur da. Adamlar tutarsız, düşmanca politikalar sergiliyor, hatta altımızı oyuyor. Daha da ileri gidip bizi bölme çabası içinde olduklarını bile ifade edebiliriz. Hatta, olaylara kıraathane muhabbeti penceresinden bakıp; “Biz son derece yapıcı, tutarlı ve sağlam bir dış politika izliyoruz, ama bunların tamamı ikircikli oynayıp, ikiyüzlü davranış sergileyen, ülkemizin altını oyan, düzenbaz, toprağımızda, malımızda gözü olan hırsızlar…” anlayışı içerisinde olabiliriz. Ancak artık toplum yıllardır, her şeyde sürekli “hırsızın suçlu” olduğu konusunda sızlanıp şikayet eden söylemlerden bunalmaya başladı, çözüm bekliyor. İç siyasetteki; “bizim bir kabahatimiz yok, biz doğruyuz, biz iyiyiz, kötü olan onlar, sorun bizde değil ötekinde, suç bizde değil onlarda” serzenişlerden gına geldi. Artık bu tür inandırıcılığı olmayan, kısır, ucuz politikaları dış politikada da gördükçe sosyal medyada homurdanmalar başladı. Giderek daha sık dile getirilmeye başlayan eleştirileri birkaç başlık altında topladık; - Yeterli önlemleri almayan, açıklarını kontrol edemeyen, kapısını iyi kapatmayan ev sahibinin hiç mi suçu yok? - Dünya alem, yedi düvel bu kadar üstümüze gelirken; “acaba biz nerelerde hata yaptık da bu duruma geldik” diye, şapkamızı önümüze alıp kendimizi hiç mi sorgulamayacağız? - Dış ilişkilerde duygusallığın ve kalıcı dostlukların olmadığını, sadece karşılıklı çıkarların söz konusu olduğunu ne zaman öğreneceğiz? - Uyguladığımız politikalarda, sergilediğimiz tutumda, görüşlerimizde, söylemlerimizde, kadrolarımızda, hamlelerimizde arızalar mı var ki elin oğlu bizi dışlayıp, İran ile Kuzey Kore ile eş tutar tavır sergilemeye başladı? - Uluslararası ilişkilerimizde, höt höt süz, hır gürsüz sakince müzakere masalarına oturup, aynı sakinlikle ama istediklerimizi söke söke aldığımız günleri ne zaman görebileceğiz? - Sadece elin hırsızı mı art niyetli, bizim olaylara bakış açımızda, kıblemizde bir terslik yok mu? - Rakibin yapacağı hamleleri önceden kestirerek atacağımız adımlarla, uluslararası arenada iyi bir satranç ustası olabileceğimiz günleri görebilecek miyiz?