Utku ŞENSOY Anadolu insanı oldum olası, hurafelere, şehir efsanelerine meraklıdır. Son dönemde bu efsaneleri sosyal medyada bolca görür olduk. “2019 yılının sonu ile bu yılın ilk aylarında çoğumuzun yaşadığı ağır grip vaka fduryası, o dönemde henüz tanı konulamadığı, test kitleri olmadığı için bir tür Corona virüsüydü aslında!” “Mutasyona uğrama kapasitesi bulunan, bilinen 40’a yakın türevi olan Corona, ülkemizde ağırladığımız Çinli konuklarımızla çoktan uğradı. Bugün yaşadığımız ikinci dalga!” “Dünyanın dört bir yanından sağlıksız ortamlardan ülkemize gelip, pek de uygun olmayan koşullarda yaşam mücadelesi veren 6 milyon Suriyeli, Afgan, Irak, Afrika ve Orta Asya kökenli sığınmacılara kucak açan bir ülke olarak, bu tür salgınlara her ülkeden daha fazla açık olmamız pek de şaşırtıcı olmasa gerek!” Sosyal medyada hemen her gün bu tür yorumlarla karşılaşıyoruz. Doğruluk payı olup olmadığını hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Aslında bildiğimiz tek şey, dünyayı kasıp kavuran bu virüs hakkında pek de bir şey bilmediğimiz. Yoksa Amerika Birleşik Devletleri, Çin, İtalya, İspanya, Almanya ve Fransa gibi ülkelerde on binlerce insanı etkisi altına alıp, binlerce can alabilir miydi? Ortaçağdaki büyük veba salgınlarında olduğu gibi, paranın bu saldırganı durduramadığı, satın alamadığı bir zaman dilimindeyiz. Kıta ya da büyüklük fark etmeden tüm ülkeleri kırıp geçiren, kral-kraliçe, zengin-yoksul ayırt etmeksizin temasta olan herkesi etkileyen, hastayı-yaşlıyı-zayıfı ölüme mahkum eden görünmeyen bir düşmanla karşı karşıyayız. İbadethane, tapınak ve kutsal mekanların kapalı tutulmak zorunda olup, farklı inançlardan tüm insanların evlerinden duaya mahkum olduğu bu dönemde, herkesin tek umudu bilim insanları. Bilimin bu görünmeyen düşmana karşı bir çare bulabilmesi herkesin ortak duası! Zira tüm dünyayı etkisi altına alan Corona ( Covid 19) virüsünün etkileri giderek artıyor. Birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de karantina, sokağa çıkma yasakları gibi katı önlemler gündemde. Virüse karşı aşı için en erken 2021 yılı telaffuz edilirken, devletin ve sağlık personelinin yapacaklarının yanı sıra bizlerin de el yıkama, temas kurmama, sokağa çıkmama, bireysel karantinaya özen gibi sürekli duyurulan 14 maddelik önlem paketine uyarak virüsten uzak kalabileceğimiz vurgulanıyor. Doktorlar, zayıfı yatağa düşüren bu virüse karşı, bu aşamada işin sırrının bağışıklık (immün) sistemimizi güçlendirmekten geçtiğine dikkat çekiyor. Damardan Ozon alımından, vücudumuzun günlük ihtiyacı olan, Çinko, C ve D’ ye kadar tüm vitaminlerin mutlaka alınması gerektiğine vurgu yapıyor. B 12 vitamini, Folik Asit, Omega 3 (kan sulandırıcı kullanmayanlar için) vitaminlerini de bağışıklığın güçlendirilmesinde önemli vitaminler arasında sayılıyor. Tüm bunlar aslında bağışıklık sistemimizi güçlendirdiği bilinen vitaminler ve çoğunu besinlerde bulabiliriz. Ancak yine de bu vitaminlerin kulaktan dolma bilgilerle değil, hekim gözetiminde kullanılması gerekir. Öte yandan, doktorlar evlerimizde geçireceğimiz bu zor dönemde mutluluk hormonlarımızın yükseltilmesinin önemine dikkat çekiyor. Doğru beslenme ve doğru yaşam tarzı ile bu sıkıntılı dönemin üstesinden gelip mutluluk hormonlarımızı arttırabiliriz. Bunun için Endorfin, Serotonin, Dopamin ve Oksitosin hormonlarını ve bunların nasıl sağlıklı biçimde salgılanması konusunda basit önlemleri almanın yollarının elimizde olduğu belirtiliyor. Endorfin Pozitif enerjili, neşeli ve rahat olmamızı sağlayan hormon Endorfindir. Bunun salgılanmasının yolu, düzenli yürüyüş, komik video ve film izleyip, acı biber yemekten geçtiği ifade ediliyor. Bu hormonumuzu yükseltemezsek gergin, stresli ve isteksiz olacağımıza dikkat çekiliyor. Serotonin Bizi canlı ve zinde tutan, neşe veren Serotonin hormonunu vücudumuzun sağlıklı biçimde salgılayabilmesi için, güneşte durmak, egzersiz yapmak, yumurta, peynir gibi gıdaları tüketmek ve düzenli uyku uyumak gerekiyor. Bunları yapmazsak, öfkeli, depresif ve karamsar olabileceğimizin altı çiziliyor. Dopamin Kişileri yaşama bağlayan, güven duygusu uyandırıp keyifli olmasını sağlayan Dopamin için ise, C vitamini içeren gıdaların yanı sıra, muz, elma gibi meyveler tüketmenin, mutluluk veren hobilerle uğraşmanın ve müzik dinlemenin önemli olduğu vurgulanıyor. Bunların yapılmaması halinde canı sıkılan, üşenen ve unutan bireyler olabileceğimiz belirtiliyor. Oksitosin Sevgi, şefkat, cömertlik ve paylaşımcı olmamızı sağlayan Oksitosin hormonu için ise, hayal kurmak, evcil hayvanlarla temas ve sevdiklerimizle birlikte olmanın vücudumuzun bu hormonu salgılamasına yol açtığı belirtiliyor. Bunlar yapılmazsa, vücudun Oksitosin hormonu salgılayamayacağı, huzursuz, yalnız ve sevgisiz bireyler olacağımızın altı çiziliyor. Mutluluk hormonları olarak adlandırılan bu dört hormonun seviyesini bireysel çabalarımızla evlerimize kapandığımız bu dönemde koşullar elverdiğince yükselterek bu zor günlerin getirdiği elverişsiz şartların üstesinden gelebiliriz. Aksi takdirde, henüz ışığı göremediğimiz bu tünelin içinde kaybolup gideriz.