Kadınlarımız. Kahır yüklü analarımız, Bacılarımız, Eşlerimiz, Kızlarımız… Bizim kadınlarımız… 8 Mart Dünya Çalışan Kadınlar Günü dolayısıyla sizleri bir kere daha kutluyoruz. Kadınlara ne kadar inanıp, güvendiğimi her zaman ifade etmişimdir. Yine ifade ediyorum ve diyorum ki; Elimde yetki ve imkân olsa, en stratejik görevlerin başına kadınlarımızı getiririm. Kadınlara her yönüyle güvenirim. Mertliklerine güvenirim, dürüstlüklerine güvenirim, sevgilerine güvenirim, açık sözlü olmalarına güvenirim.korkusuzluklarına güvenirim. Bu yönüyle kadınlarımız erkeklerden daha erkektir. Hemcinslerim kusura bakmasınlar; onların gösterdiği cesaretin, mertliğin kararlılığın ne kadarını gösterebiliyoruz? Evet, 8 Mart Dünya Çalışan Kadınlar Günü. Kadın, her yaşta üretken. Bunun en somut örneği Gönül Dervişoğlu’dur. 85 yaşından sonra yazarlığa başlayıp, yakınlarıyla ilgili biyografik kitaplar ve romanlar yazıyor. Eli öpülesi bu kadının kimliğinden söz etmeden önce, O’nun eski Adalet bakanlarımızdan Oltan Sungurlu’nun ablası olduğunu bildirmek isterim. Gönül Sungurlu Dervişoğlu 1935 yılında Süleyman Faik ve Hatice Sungurlu'nun dördüncü çocukları olarak Gümüşhane'de dünyaya gelmiş. Gümüşhaneli hakim Rıfkı Dervişoğlu ile evlenerek önce Adapazarı'na sonra İstanbul'a yerleşmiş. Memleketi Gümüşhane ile irtibatını hiç koparmamış ve ileri yaşlarına kadar çoğunlukla yazları hep Gümüşhane'de geçirmiş. Gümüşhane’nin en aktif kadınlarındandır. Gümüşhane Kadınlar birliğinin ilk kurucusu olmuş. Özcan San ile birlikte Gümüşhane Adalet Partisi Kadın Kollarının kurulmasında yer almış. 1983'te Adalar Belediye Meclis Üyeliği'ne seçilmiş ve iki dönem görev yapmış. Adalar Kadınlar Birliğindeki üyeliği ise halen devam ediyormuş. İlk olarak baba İlk olarak babam Süleyman Faik Sungurlu’yu, sonra da annem Hatice 2007 yılında eşi Rıfkı Dervişoğlu'nun vefatından sonra anı kitaplarını yazmaya başlamış. İlk olarak babası Süleyman Faik Sungurlu’yu, sonra da annesi Hatice Sungurlu’yu anlattığı kitaplarını yazmış. Bu ilginç hikâyenin sonrasını Dervişoğlu’nun ağzından dinleyelim: “Üçüncü kitabımda, beş gün beş gecede Gümüşhane’ye gidip sonra İstanbul’a dönerken gözümün önünden geçen anılarımı yazdım. Bu sefer daha çok kendimden, sevgiyle sarıldığım ailemden, arkadaşlarımdan, komşularımdan, ahbaplarımdan ve çok sevdiğim Gümüşhane’den bahsettim. Bunları yazarken daha önceki kitaplarımda olduğu gibi yine ailemizin genç kuşakları, yeğenlerim de ailemizi, geçmişimizi bilsin istedim. Ama aynı zamanda Anadolu’da yaşamış bir ailenin yaşantısını, geleneklerini, inanışlarını da kendi ailem üzerinden aktarmaya çalıştım. ” Anı kitaplarımdan aldığım cesaretle Bir Yabancı Kuzu adındaki dördüncü kitabımı yazmaya teşebbüs ettim. Ancak bu sefer bir anı kitabı değil, bir roman yazmaya çalıştım. Buna rağmen bu kitapta anlatılan yaşantıların tamamen bir hayal ürünü olduğunu da söylemek zor. Bir asra yakın bir ömrün gördüklerinden esinlenilerek oluşturulmuş bir kurgu hikâye demek daha doğru olacaktır.” Bin maşallahla, tebrikler Gönül ablamız.

Esnetmeyin

Evlere tıkılmak için hazır, bahanemiz var: Pandemi. Bu satırların yazarı olan bendeniz de 65’liklerdenim. Yani, birkaç aydan beri evinden çıkmayanlardanım. Geçenlerde sayın Cumhurbaşkanı televizyonlardan müjde verdi: Sarıya boyanmış illerde 65’liklere konulan yasaklar kaldırıldı diye. Malûm, salgın haritamızda renklere boyanmış illerimiz var. Kırmızılar çok fena, turuncular ondan az fena, sarılar esneyebilir, maviler iyi. Moralimiz çok bozuk. Şehit haberleriyle yüreklerimiz bir değil, birkaç kez yanıyor. Gara şehitlerinden sonra Bitlis şehitleri. Aralarında korgeneralimiz, albayımız, yüzbaşılarımız, astsubaylarımız var. Yüreğimiz yanıyor. Mekânları cennet olsun inşallah. Bu arada toprak, salgın cesetlerine doymuyor maalesef. Habire ölüm haberleri alıyoruz, üzülüyoruz. Dışarıdaki hayat daha da kahredici. O yüzden samimi arzumdur; esnetme olmasın, yasaklar devam etsin, evimizden çıkamayalım. Sokağa çıktığımızda gördüğümüz yokluk manzaraları karşısında kahroluyor, bin bir üzüntü içinde evimize dönüyoruz. Evde televizyon iyi bir arkadaş ama, onu seyrederek de üzülüyoruz. Geçen gün bir emekli vatandaşımız çaktı; 6 aydır et yemediğini ağlayarak anlattı. Doğalgaz ve elektrik borcu onu da perişan etmiş. Yüreğimiz parçalandı. Hayatım boyunca zenginlikte pek gözüm olmadı. Zengin olmayı ilk defa yürekten istediğim bir dönem yaşıyorum. Yoksullara, çaresizlere, ekmek alamayan yoksullara yardım edebilmek için. Sokakta yatan çocuklar için. Çocuğuna mama alamayan insanlarımız için. Bakkallardaki veresiye defterlerini kapatmak için. Çaresizlerin dertlerine omuz vermek için. Evet, sokak daha kahırlı. O manzaraları görmemek için şahsen evimden çıkmak istemiyorum. Yasakları esnetmeyi bıraksınlar, yoksulluğu esnetsinler. İlk defa evinden çıkıp karşı kaldırıma geçmek isteyen vatandaş Dakikalarca bekleyip, ışıkları yanıp sönen o uzun konvoyun geçmesini beklerken. “Neyse ki, devletimizin itibarı yerinde.” diyerek teselli buluyor.