Utku ŞENSOY [caption id="attachment_207086" align="alignright" width="376"] Andımızın yazarı Reşit Galip[/caption] Türk’üm, doğruyum, çalışkanım… 1933 yılından buyana Pazartesi günleri ilköğretim okullarında okuduğumuz, bazı çevrelerin “elit” olmakla suçladığı 41 yaşında zatürreden öldüğünde cebinde 5 lirası olan Cumhuriyetimizin büyük devrimcilerinden Doktor Reşit Galip’in yazdığı, 1972 yılında değişikliğe uğrayan andımız son yıllarda zaten rafa kalkmıştı. Danıştay sekizinci Dairesinin, 2018’de “Andımız kaldırılamaz” kararının ardından MEB’nın itirazı üzerine, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, o kararı iptal etti. Artık andımız okullarda okunmayacak. Danıştay devlet madalyalarındaki Atatürk kabartmasının da çıkarılması kararı aldı. Yerli ve millilikten söz ederken, bu iki kararı nereye koyacağız? Çözüm bekleyen onlarca ekonomik sorun varken, andımızı kaldırmak kamu yararı ve vicdanı açısından çok mu yaşamsaldı? *** SIFIR SORUN Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Başbakanlık yaptığı dönemde yaptığı "One minute" çıkışından buyana 12 yıl geçti. 29 Ocak 2009’da Davos'un yarım yüzyıllık tarihine damga vuran bu çıkışın ardından, İsrail ile ilişkilerimiz hepten koptu. Rahip Brunson meselesiyle başlayan süreçte, S-400 ve F35 konularında ABD ile de papaz olduk. Suudilerle yaşanan gerilimde topraklarımızda gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın hunharca katledilmesinin ardından Riyad yönetimi ile de köprüleri attık. Şam yönetimi, Kahire, Atina, Paris, Bağdat’ın yanı sıra dönemsel olarak Moskova ve Berlin ile yaşananlar da hepimizin malumu. Sonuç olarak 2003 yılında AB, ABD ve komşularımız nezdinde başlatılan ılımlı hava, son yıllarda Ankara-Brüksel ve Ankara-Washington hattındaki diplomatik trafiğin kopma noktasına kadar geldi. ABD, müttefiki Türkiye ile değil de terör örgütleriyle dirsek teması içinde bölgede illegal unsurlarla çalışıp, altımızı oyan eli kanlı teröristler ile temasta. Avrupa Birliği başta olmak üzere birçok ülke de, NATO üyesi bölgesel aktör güçlü Türkiye dururken Kıbrıs Rum Kesimi ile ortak tatbikatlar yapıyor. 180 ülkeyle diplomatik ilişkisi, 60 ülkeyle vizesiz seyahati olan, komşularla sıfır sorun sloganıyla yola çıkıp, son dönemde neredeyse görüşecek komşumuzun kalmamasının nedenlerini tüm boyutlarıyla masaya yatırıp, şapkamızı önümüze koyup düşünmemiz lazım. Son 8-10 yıldır atılan adımlarda Ankara’nın da hatası olabilir mi? Herkes haksız ve kötü mü? Neden çok sayıda ülke bize karşı hasmane tutum takınıyor? Bu tür soruları sorarak ülkemize yönelik düşmanca tutumun nedenlerini irdelememiz lazım. Bu bağlamda yıllardır atılan adım ve söylemleri de gözden geçirip, dış politikanın iç siyasete meze yapılmasıyla bazı yanlışlıkların olup olmadığının da tartışılması, gerekmez mi? *** RUM-YUNAN’DAN DOĞU AKDENİZ’DE SİRTAKİ Komşu komşunun külüne muhtaçtır! Avrupa Birliği, iktisadi olarak bizim için ne kadar vazgeçilmezse biz de onlar için o kadar önemliyiz. Keza son dönemde güney sınırımızın yanı başında askeri varlıkları ve manipülasyonlarıyla karadan da komşularımız olan, ABD ve Rusya ile ilişkilerimiz de o denli hassas ve yaşamsaldır. Türkiye’nin jeopolitik konumunun soğuk savaş sonrası önemini yitirmeye başladığını iddia edenlerin aksine, günümüzde gerek enerji nakil hatları gerekse Ortadoğu ve Doğu Akdeniz boyutuyla bakıldığında çok daha kritik bir hale geldiği görülecektir. Konuya dünya devlerinin bölgeye atfettiği önem bağlamında yaklaşırsak, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi’nin birliğin içinde olmanın avantajlarını kullanarak Brüksel’i ajite edip, dirsek temasında olduğu Washington’u manipüle etmesine izin vermeyip, kirli oyunlarını ifşa etmeliyiz. *** İSRAİL VE MISIR İLE TEMAS Ankara’da yapılan son açıklamalar Türkiye ile Mısır arasındaki gergin ilişkilerde yeni bir hareketliliğin, hatta “normalleşme olasılığının” işaretini verdi. Doğu Akdeniz’de tartışmalı hale gelen “deniz yetki alanının sınırları” konusunda, Türkiye’nin pozisyonuna Mısır’ın yeşil ışık yakmasından endişelenen Atina’yı bir telaş sardı. Yunan Başbakan Miçotakis, Mısır lideri Sisi’yi aradı, Dışişleri Bakanını Kahire’ye gönderdi. 2013 yılında Mursi rejiminin Mareşal Sisi tarafından devrilmesiyle gerilen Ankara-Kahire ilişkileri, olası bir “mutabakat zaptı” ile Türkiye-Mısır ilişkilerinde yeni bir beyaz sayfa açacaktır. Bu yakınlaşma en çok Rum-Yunan ikilisini tedirgin ediyor. Ancak, Kıbrıs Rum Yönetimi’nin 2003’de Mısır’la, 2007’de Lübnan’la ve 2010 yılında da İsrail ile “Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşmaları” imzalarken, Atina’nın İsrail, Lübnan ve Mısır’la kol kola hareket ettiği günlerde Türkiye’nin gerekli biçimde önleyici hamleleri yapamayıp seyirci kaldığını da not etmekte yarar var. Bu bağlamda Ankara’nın bölgesel aktörlerden Mısır ve İsrail ile “yeniden normalleşme sürecine girme” yolundaki çabaları geç de olsa önemli bir adımdır. Zira Yunanistan, Akdeniz’deki ekonomik yetki alanının Girit ile Kıbrıs Adası’nın ortasındaki hatta kadar uzandığını iddia ediyor. 1982 tarihli Üçüncü Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 121’inci maddesine dayanıp, “adaların da kıta sahanlığı bulunduğu” görüşünü savunan Atina, Kerpe-Rodos hattının yanı sıra, burnumuzun dibindeki Meis Adası’nın da “anakara” gibi kıta sahanlığının bulunduğunu varsayımıyla, kıta sahanlığını Kaş’ın dibinden başlatıp Akdeniz’in ortasına kadar indiriyor. Uluslararası camiada Yunan tezinin kabul görmesi halinde, sismik araştırma gemilerimizin araştırma yaptığı o bölgede çalışamayıp Antalya körfezine hapsolmamız anlamına gelir ki bu da Kıbrıs gibi, Ege’de 10 mil gibi Mavi Vatan’da kırmızıçizgimizin ihlali anlamını taşımaktadır. *** SUUDİ ARABİSTAN VE BAE Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, Katar’la yeni bir sürece girdiler. Bu olumlu havanın Türkiye’yle ilişkilere de yansıyıp mevcut negatif havanın dağılması bölge istikrarı için yaşamsaldır. Keza, Fransa ve Almanya ile liderler düzeyindeki sıcak temaslar da kısa vadede pozitif sonuçlar doğuracaktır. Uluslararası ilişkilerde geçerli olan “çıkar faktörünün” ayakları yere basan, gerçekçi, pragmatik politika uygulama gereği doğurduğunu unutmayalım. *** SİYASİ KULİSLER HAREKETLİ İktidardaki Cumhur ittifakı için önümüzdeki on günlük süreç oldukça kritik geçecek. 18 Mart’ta MHP’nin Olağan Büyük Kurultayı, 24 Mart’ta da AK Parti Büyük Kongresi var. Başkentin siyasi kulislerinde bu iki kongrenin ardından kabinede bazı değişikliklerin yanı sıra, genişleme olacağı, merkezden bazı isimlerin de kabineye kaydırılacağı konuşuluyor. *** 14 MART TIP BAYRAMI Korona Virüs belasında en ön cephede büyük bir savaş veren sağlık ordumuz, 387 çalışanını yitirdi. Yaşamları pahasına mücadele veren sağlık çalışanlarımıza özlük haklarını veremediğimiz gibi, en ufak bir şüphe olduğunda hasta yakınları tarafından tartaklanan, şiddet gören, hedef tahtasında olan yine bu fedakar insanlardır. Salgında, “kurtar beni doktor” diye sarıldığımız sağlık emekçilerinin, adaletsiz maaş nedeniyle, yüzde 15’i daha iyi bir yaşam için ek iş yapmak zorunda, her 4 sağlık personelinden birinin de borçlu olduğunu biliyor muyuz?