Beyaz Saray'da gerçekleşen Trump-Zelensky-Vance görüşmesi, uluslararası diplomasi tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir gösteriye dönüştü. Bu olayın yankıları, ABD'nin Ukrayna politikasından Avrupa'nın savaş yükünü taşıma kapasitesine kadar geniş bir yelpazede hissedilecek. Peki, bu diplomatik kriz ne anlama geliyor? Ukrayna için sonuçları ne olacak?

Uluslararası diplomasi genellikle özenle tasarlanmış konuşmalar, perde arkasında yürütülen pazarlıklar ve her kelimenin titizlikle tartıldığı görüşmelerden oluşur. Ancak Beyaz Saray'da Cuma günü gerçekleşen Trump-Zelensky-Vance görüşmesi, bu kuralları adeta çöpe attı. Oval Ofis’te sahnelenen diplomatik tiyatro, Ukrayna liderine uygulanan psikolojik baskı ve imza dayatmasıyla uluslararası ilişkiler tarihine bir skandal olarak geçti.

Görüşme, Zelensky'nin ABD’den devam eden askeri yardımları güvence altına almak ve nadir toprak elementleri üzerine bir anlaşma yapmak amacıyla Washington’a gitmesiyle başladı. Ancak Trump ve yardımcısı JD Vance, Zelensky’yi köşeye sıkıştırarak, Rusya ile barış yapması için baskı kurdu. Dahası, Trump, Ukrayna liderine, "Üçüncü Dünya Savaşı ile kumar oynuyorsun" diyerek suçlayıcı bir dil kullandı, Vance ise Zelensky’yi "saygısız" olmakla itham etti.

Bu yetmezmiş gibi, ABD heyeti Ukrayna’nın önemli maden rezervlerinin yarısına sahip olmayı talep etti. Zelensky bu teklifi, somut güvenlik garantileri olmadan kabul etmeyince planlanan basın toplantısı iptal edildi ve Ukrayna lideri, Washington’dan beklenenden erken ayrılmak zorunda kaldı.

ABD’nin Ukrayna’ya yönelik yeni stratejisi mi?
Trump’ın Ukrayna’ya yönelik tutumunu göz önünde bulundurursak, bu olayın bir rastlantı olmadığı açık. ABD’nin mevcut başkanı, kampanya döneminden bu yana Ukrayna’ya yapılan askeri yardımları sorguluyor ve bu yükü Avrupa’nın üstlenmesi gerektiğini öne sürüyor. Hatta Trump, Ukrayna’ya yapılan yardımların büyük bir israf olduğunu iddia ederek, Avrupa ülkelerini, özellikle de Almanya ve Fransa’yı daha fazla sorumluluk almaya çağırdı.

Bu görüş, Amerikan halkının belirli kesimleri arasında da karşılık buluyor. ABD’de giderek artan bir şekilde "önce Amerika" politikaları savunuluyor ve Amerikan kaynaklarının denizaşırı savaşlara harcanmasına karşı duyulan tepki büyüyor. Trump’ın bu duruşu, Ukrayna için ciddi bir risk oluşturuyor çünkü ABD’nin askeri yardımları kesilirse, Avrupa’nın bu açığı kapatması pek de kolay olmayacak.

Avrupa Ukrayna’ya yardımı sürdürebilir mi?

Trump yönetiminin Ukrayna’ya desteği kısıtlaması halinde, Avrupa’nın nasıl bir yol izleyeceği büyük bir soru işareti. Ekonomik olarak bakıldığında, Avrupa ülkelerinin bugüne kadar sağladığı yardımlar ABD’nin yardımlarıyla kıyaslanabilir seviyede. Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü’ne göre, ABD Ukrayna’ya yaklaşık 113-132 milyar dolar arasında yardım sağladı; Avrupa’nın toplam katkısı ise benzer seviyede.

Ancak Trump’ın iddialarının aksine, bu miktarların ABD ekonomisi üzerindeki yükü oldukça sınırlı. ABD’nin yıllık GSYH’sinin %0.14’üne, Avrupa ülkelerinin ise %0.42’sine denk gelen bu harcamalar, ekonomik olarak sürdürülebilir görünüyor. Avrupa Birliği ve İngiltere’nin Ukrayna’ya desteğini devam ettirme kapasitesine sahip olduğu açık. Fakat asıl sorun, askeri üretim kapasitesi ve siyasi irade.

Bugün Avrupa ülkelerinin çoğu, ordularını güçlendirme konusunda yeterince adım atmış değil. Silah ve mühimmat üretimi konusunda ABD’ye büyük oranda bağımlılar. Ukrayna savaşında kullanılan silahların çoğu Amerikan yapımı ve Avrupa’nın bu açığı kısa vadede kapatması zor görünüyor.

Dahası, Avrupalı liderler halklarının savaş yorgunluğunu göz ardı edemez. Enerji krizleri, yüksek enflasyon ve iç politik istikrarsızlıklar, Avrupa’nın Ukrayna’ya yönelik desteğinin uzun vadede sürdürülebilir olup olmadığını tartışmalı hale getiriyor.

Rusya’nın beklediği an mı?

Rusya’nın bu gelişmelerden faydalanacağı kesin. Vladimir Putin ve Kremlin yetkilileri, Batı’nın Ukrayna’ya olan desteğinin zayıflamasını dört gözle bekliyor. Trump’ın ABD’de başkanlık koltuğuna oturması ve Washington’un Ukrayna’ya askeri yardımları kesmesi halinde, Moskova’nın Ukrayna üzerindeki baskısını artırması kaçınılmaz.

Zaten eski Rusya Devlet Başkanı Dmitry Medvedev, Zelensky’nin Beyaz Saray’daki muamelesini alaycı bir dille değerlendirdi ve Ukrayna’nın ABD desteği olmadan zayıflayacağını ima etti. Kremlin, Avrupa’nın askeri kapasitesinin sınırlı olduğunu ve savaşın maliyetinin giderek ağırlaştığını iyi biliyor. Eğer ABD yardımları durursa, Ukrayna’nın Rusya karşısında direnme gücü önemli ölçüde azalabilir.

Bu senaryoda, Putin’e avantaj sağlayan en büyük faktör zaman. Avrupa ve ABD’de savaş yorgunluğu arttıkça, Batı’nın Ukrayna’ya olan desteği zayıflayabilir. Bu da, Rusya’nın savaş alanındaki ilerlemesini hızlandırabilir ve müzakere masasına Ukrayna’dan çok daha güçlü bir şekilde oturmasına neden olabilir.

Diplomasi mi, tiyatro mu?

Trump ve Vance’in Beyaz Saray’da sergilediği diplomasi tiyatrosu, uluslararası ilişkiler açısından bir dönüm noktası olabilir. ABD’nin Ukrayna’ya yönelik politikasının değişmeye başlaması, savaşın seyrini doğrudan etkileyecek ve Avrupa’nın stratejik kararlarını şekillendirecektir.

Ancak bu olayın en önemli sonucu, uluslararası diplomasinin giderek bir gösteri sahnesine dönüşmesi. Trump, Oval Ofis’te yalnızca bir diplomatik görüşme yapmadı; aynı zamanda bir güç gösterisi sergileyerek Ukrayna’ya ne kadar yalnız olduğunu hatırlattı.