Tüm okurlara merhaba, bundan böyle her hafta ağız ve diş sağlığı ile ilgili en çok merak edilen ve bilinmesi gereken konularla bu köşede beraber olacağız.

İlk konumuz neredeyse hepimizin ortak noktası olan dental kaygı ve dental fobi. Bu iki terim her ne kadar birbiriyle aynı gibi görünsede kişinin hayatı üzerindeki etkileri aslında oldukça farklı. Şimdi beraberce kaygı, korku ve fobi temelde nedir inceleyelim. Kaygı kişinin stres durumunda tepki verebilmesini sağlayan bir duygudur. Belirli durumlarda hepimiz kaygı yaşarız ve aslına bakarsanız bu oldukça normal ve gereklidir. Ancak şiddeti ve süresi arttıkça kaygı bozuklukları ortaya çıkmakta ve tedavi edilmesi gereken bir durum haline gelmektedir. Kaygı ortada elle tutulan belirli bir neden olmaksızın ortaya çıkarken korku belirli, tanımlanabilir bir duruma karşı ortaya çıkar. Fobi ise bu iki durumun komplike bir şekilde yaşanarak kişinin fobisi olduğu olaydan tamamen kaçınmasıdır.

Diş tedavileri söz konusu olunca aklımıza ilk gelen imgeler tabii ki kocaman bir iğne, hareketsiz kaldığımız bir koltuk, gözümüze gelen aşırı parlak bir ışık, diş doktorunun ağzımızın içinde bilmediğimiz türlü kesici aletle sert hareketlerle dişimiz üzerinde çalışması. Bu görüntüyü bir hayal edelim ne kadar korkutucu ve olmak istemeyeceğimiz bir yer. İşte diş hekimi kaygısının temelinde kafamızda oluşturduğumuz bu imaj var aslında. Bazı noktalarda evet çok haklıyız ama gözümüzde büyüttüğümüz kısımlar olduğu da bir gerçek.

Dental kaygının nedenlerine baktığımızda ilk sırayı kişinin erken yaşlarda o koltukta edindiği olumsuz bir tecrübe alırken, çevreden (bir arkadaş, izlenilen bir video)edinilen bilgi de ikinci sırada yer alıyor.

Özellikle çocuklarda belirli uyaranlara karşı koşullu korkular yetişkinlerden daha fazla olması diş tedavilerini onlar için daha zor bir hale getiriyor. Bunlar sivri aletler;  işlem sırasında çıkan ses ve su; kullanılan ilaçların kokusu gibi aslına bakarsanız gerçek bir ağrı uyaranı olmayan uyaranlardır. Küçüklüğümde Ankara Üniversitesinde bir dolu diş tedavisi görmüş bir çocuk olarak aklımda gelen neredeyse tek şey merdivenlerden çıkıp klink katına geldiğimde burnuma gelen o ağır ilaç kokusuydu. Resmen başımda bir ağırlık hissederdim. Tedaviye uyumlu bir çocuk olarak sırf o kokudan dolayı birkaç kez randevuya giderken ailemi zorladığımı hatırlıyorum. Yaklaşık 12 yıl sonra aynı fakültede öğrenim görmeye başladığımda o koku bana her seferinde tedavi sürecimi hatırlattı ama bir farkla artık bunun normal olduğunu yetişkin aklımla algılayabiliyordum.

Yetişkin hastalarda ise çocuklardan farklı olarak bilinç düzeyinin de artması ile dişlerindeki problemlerden utanma, hekime ve personele duyduğu güvensizlik, tıbbi bir problem yaşayabileceği riski de kaygı etkeni olabilir.

Hasta çocuk veya yetişkin olsun dental kaygı yaşıyorsa mantığı ne kadar tedavi olmasını söylese de hekim koltuğunda rahat oturamaz, ağzını çok az açar, işlem sırasında terler, kendini sıkar, nefes alışverişi düzensizleşir, sık sık bir neden bularak işlemi durdurur en son safhada ise artık işlem dahi yaptıramayacak durumdadır. Kaygıdan farklı olarak fobisi olan bir kişi ise zorlanarak dahi olsa işlem yaptıramaz diş hekimine belki de yıllarca gidemez.

Zaman zaman bize başvuran hastaların diş hekimine gidemediği için ağrılarla yaşadığı, pek çok dişini ilerlemiş  çürükler veya dişeti hastalıkları nedeniyle kaybettiği durumlarla karşılaşıyoruz. Genellikle bir aile bireyi ile birlikte, ondan destek alarak bize muayene olmaya geliyorlar. İşte bu noktada sizlerde benzer durumdaysanız neler yapabiliriz onları konuşacağız. Sevindirici haberim artık her alanda olduğu gibi diş hekimliğinde de teknolojinin gelişmiş olması. Günümüzde çocuk hasta gurubu için klasik iğnelerin yerini dijital anestezi sistemleri aldı, uzun diş provaları yerine dijital diş hekimliği ile ufak bir kamera yardımıyla tüm dişlerin ölçüsü dakikalar içinde alınabiliyor. Kozmetik tarafta ise beyazlatma ajanlarının hassasiyet yapma durumları iyileştirildi, tel tedavileri yerini konforu çok daha yüksek olan şeffaf plak tedavilerine bırakmış durumda.  

Eğer siz de diş tedavisinde yüksek ölçekte kaygı yaşıyorsanız ilk tavsiyem açıkça bunu hekiminizle paylaşmanız olacaktır. Kaygınızı özellikle tetikleyen durumlar var mı, önceki tecrübelerinizde yaşadığınız olumsuzlar nelerdir; günlük hayatta sizi rahatlatan müzikler, düzenli yaptığınız meditatif aktiviteler, izlemekten ayrıca hoşlandığınız bir dizi vb var mı. Bunları şeffaflıkla paylaşmanız tedavi sürecinin yönetiminde temeli oluşturur.

Diğer bir yöntem diş hekiminiz bu konuda yetkin ise tedavinin hipnoz altında yapılması olabilmektedir.

Tüm bunlara karşın kaygısı çok yüksek olan hastalarımızda işlemlerin koltukta yapılması mümkün olamayabiliyor. Sizlerin de bildiği gibi dişlerde bulunan ilerlemiş çürükler ve apseler mide bağırsak rahatsızlıkları, kalp hastalıkları, diyabet için bir risk faktördür. Ayrıca gülümsemesine güvenmeyen bir birey toplumda öne çıkmaktan çekiniyor, sosyal becerileri ve özgüveni birinci dereceden etkileniyor. Tedaviyi ertelemek ise yalnızca sorunun daha da büyümesine yol açacaktır. Eğer sizin de koltukta tedavi olmanızı engelleyen bir dental fobiniz varsa önerim genel anestezi altında tam teşekküllü bir ağız diş sağlığı merkezinde bir veya birkaç seansta bu işlemlerinizi yaptırmanız yönünde olacaktır. Özellikle büyük cerrahi işlemleriniz, kanal tedavileriniz bu şekilde yapıldığında kendinizi daha rahat ve özgüvenli hissedeceksiniz, dolayısıyla ilerleyen zamanlarda küçük diş taşı temizliği, dolgu gibi tedavilerinizi koltukta yaptırma şansınız da çok daha artacaktır.

Son olarak sizlerden ricam yaşadığınız kaygının düzeyi ne olursa olsun diş sağlığınızdan vazgeçmemeniz ve çözüm yolunu hekiminizle birlikte bulmanız olacaktır.

Hepimize bol gülümsemeli bir hafta diliyorum.