Basın özgürlüğü, demokrasinin teminatıdır. Basın özgürlüğünün olmadığı bir ortamda tam demokrasiden söz etmek mümkün değildir.
Son zamanlarda art arda gerçekleştirilen gazetecilere yönelik gözaltı ve tutuklamalar, maalesef Türkiye'deki basın özgürlüğünü tehdit eder niteliktedir. Esasında, gazetecilik mesleğinin özelinde, tehdit ve baskı altında olan yalnızca meslektaşlarımız değil, aynı zamanda temel haklardan biri olan fikir ve ifade özgürlüğüdür.
Demokrasinin en temel kaidelerinden biri olan fikir ve ifade özgürlüğü, anayasal bir hak olmakla birlikte basın özgürlüğünün de üzerinde yükseldiği vazgeçilmez bir ilkedir. Gazeteci susarsa veya susturulursa, dolaylı olarak toplum da susturulmuş olur. İşte o zaman demokratik bir rejimden söz etmek zorlaşır.
Terörle, şiddetle, yasadışı faaliyetlerle bağ kurmadığı ve onları desteklemediği müddetçe gazeteciler hemen her konuyu, kamu yararına haber yapmakla yükümlüdür. Söz konusu yükümlülük, demokrasinin basına bahşettiği kaçınılmaz bir görevdir. Bu görev, anayasal çerçeve içinde kamu adına ve toplum yararı gözetilerek yerine getirilen kamusal bir görevdir.
Gazetecilik mesleği bütün dünyada, devlet aygıtının üzerine bina olduğu kamu düzeninin üçlü sac ayağını oluşturan yürütme-yasama ve yargı organlarından sonra "Dördüncü Kuvvet" olarak görülmüştür. Basın, dördüncü kuvvet olarak, gayrı resmî bir biçimde kamu düzeninin âdeta müfettişi gibi faaliyet gösterir. Toplum adına, sistemde eksik ve yanlış olan, haksız-hukuksuz olan herşeyi dile getirerek, kamu düzeninin âdil bir biçimde çalışmasını denetler. Yani sistemin ve toplumun sigortası olmak vasfıyla iş görür.
Basın özgürlüğü bir bakıma, sistemin yozlaşmasının önünde de bariyer oluşturur. Bu, demokratik rejimle yönetilen bütün ülkelerde bir ilke olarak kabul görmüştür. Ne var ki; son zamanlarda meslektaşlarımız soruşturma, dava ve hatta hapishane ablukası altında işlerini yapmaya çalışmaktadırlar.
İktidarlar değişse bile Türkiye'de gazetecilerin çilesi bitmez. 1950'li yıllarda basın üzerinde kurulan tahakküm sebebiyle gazete sayfaları bile azaltılmış; çok sayıda gazeteci, yıllar boyu hapishanelerin müdavimi haline getirilmişti. Sancılı dönemler, ara rejimler, askerî darbeler, demokrasiyi ve doğal olarak basın özgürlüğünü ezip geçmiştir. Bu dönemlerde hakiki gazeteciler ya işsizdir ya da hapis... Bir de sokaklara saldırıya uğrayan, dövülen hatta suikastlara uğrayarak katledilen gazeteciler vardır ki; o ayrı bir acı ve ayrı bir değerlendirme konusudur. Ancak bunların hepsi demokrasi eksikliğiyle bağlı konulardır.
Gazeteciler, demokrasinin sorunlu ve sancılı olduğu zaman dilimlerinde hep maddî/manevî sıkıntı çekmiş; okka altına ilk gidenler, ne yazık ki yine onlar olmuştur.
Basın özgürlüğü ile fikir ve ifade özgürlüğünün ilacı tam demokrasidir. Daha fazla uzatmadan Atatürk'ün bir sözüyle bitirelim:
"Matbuat, hiçbir sebeple tahakküm ve nüfuza tâbi tutulamaz..."